Belki de yüzyıllar boyunca insanların birbirini anlamamasında ve bazen istenmeyen kavga, çatışma veya savaşların çıkmasında “Kavram kargaşası” önemli bir neden olmuştur. Öyle ki, İlahi ifadeler ve kavramlar dahi İnsanoğlu’nun öznel ve nefsi yaklaşımlarından nasibini almıştır.
Yüce Kelamımız Kur’an-ı Kerim İlahi vaatle korunmamış olsaydı, emin olun ki aynı olumsuzluk onun da kavramları etrafında görülecekti. Ki, ayetlere dokunamayan beşer eli bunu ayetlerin tefsiri/yorumu etrafında alabildiğine yapmaktadır. Bu tahrife ve kavramlarda algı kargaşasını Yüce Allah(c.c), şu ayet-i kerimede ferman buyurmaktadır:
“Ey Resûl! Ağızlarıyla îmân ettik deyip kalpleri îmân etmeyenlerden küfürde yarışanlar seni üzmesin. Ve Yahudilerden dinleyenlerin bir kısmı, sana gelmeyen başka bir kavme yalan söylemek için dinleyenlerdir. Kelimeleri sonradan yerlerinden kaydırıp, değiştirirler...” ( Maide: 41)
Bu konuya nerden gelindi diye bir soru akla gelebilir. Malumumuz, özelde Kürt bölgesinde genelde Türkiye coğrafyasında 90’lı yıllara dayalı PKK-Hizbullah çatışmasının 2000’lere ve sonrasından günümüze kadar yansımalarında en çok öne çıkan sol jargonlu bir türev olan “öz”le başlayan kelimelerden biri olan “özeleştiri”dir. Nedense Hizbullah veya ona yakın olan franksiyonlarla ilgili bir gelişme olsa; Hizbullah, Mustazaflar, Peygamber Sevdalıları ya da Hüda Par’a göze gelecek şekilde gündemi meşgul etse hemen Bremen Mızıkacıları gibi bir “Özeleştiri” muhabbeti başlar.
Bakın, bu minval üzere yansıyan açıklamalardan bazıları:
“... Gelip bize özeleştiri yapsınlar.” (Abdullah Öcalan- Hizbullah tutuklularının uzun yargılama sonucu bırakılmaları üzerine)
“... Geçmişte yaşananlarla ilgili yüzeysel bir eleştiri verdiler. Onları sürece katmak istiyoruz, ama özeleştiri vermeleri gerekir....”
( Murat Karayılan- PKK Yöneticisi)
“Hizbullah’ın siyasal parti haline geleceğinden söz ediliyor. Tabii ki çok ciddi özeleştiri verir, eski yanlışlıklarına düşmeyeceği konusunda inandırıcı olursa herhangi bir siyasal parti gibi siyasal yaşamın içinde yer alabilir.” ( Mustafa Karasu- PKK Yöneticisi-nun 19.06.2012 tarihinde, “Siyasal İslamcı Oluşumlar Ve Düşündürdükleri” başlığıyla Yeni Özgür Politika sitesinde çıkan yazısı)
“ ... Bu Hizbullah’tan kaynaklandı biraz. Geçmişi daha açık değerlendirebilirdi, özeleştiri vermesi gerekirdi...” (Duran Kalkan- PKK Yöneticisi)
“... Kürtlerin en önemli iki örgütü PKK ile Hizbullah en kısa sürede masaya oturup, barış anlaşması imzalamalıdır. Bu bakımdan “PKK ve Hizbullah’ın fiili ateşkesi kalıcı olmalı, iki taraf helalleşmelidir...” (Nevzat Çiçek- Köşe yazarı 12 Nis 2013 tarihli yazısından)
Bu ve benzeri söylemlere cevap Hizbullah’ın resmi sitesi Hüseyni Sevda’da Said GABARİ bu tür beklentilerle ilgili dizi şeklinde yazı kaleme almıştır. O yazıdan bazı alıntılara bakalım: “... Neticesi malum olan bu çatışmanın içerisine bile bile nasıl girilir” eleştirisini yapmak kolaydır. Herhangi bir sorumluluk ve endişeleri olmayanların gerçekleri görmek istememeleri, afakî değerlendirmeler yapıp ahkâm kesme yoluna gitmeleri ne kadar doğru ve gerçekçidir! Ya da gerçekler ortada olmasına rağmen kendi fikirlerine göre değerlendirme yapanların bu tavırları ne kadar tutarlıdır!...
Sonuç olarak; Hizbullahi cemaat, hiçbir zaman ortaya çıkan neticeden memnunluk duymamıştır, milletimizin içinde derin yaralar açılmış, -şu veya bu taraf olması fark etmez- çok sayıda insanımız mağdur olmuştur....
Böyle bir çatışma doğru değildir, istenmemelidir, karşı çıkılmalıdır, önlenmelidir! Ama gerçekçi olmak da gerekir. Her zaman temennilerle iş bitmiyor, sorunlar hal olmayabiliyor. Eğer birileri elinde bulundurduğu güçle gözü dönüp seni yok etmeye çalışıyor ve başka çare de yoksa müdafaaya geçmek ve gözü dönmüşlere de haddini bildirmek gerekir. Ki, bir daha böylesi facialar yaşanmasın, insanlar mağdur olmasın.
Bu tür olayların değerlendirilmesi yapıldığında doğru yapılmalıdır. Doğru yapılmadığı zaman bir tarafa haksızlık yapıldığı gibi öbür tarafın azgınlaşmasına sebebiyet verir. Bu hususta konuşan ve yazan herkesin sorumluluğu vardır....”
......
Peki, özeleştiri ne anlama geliyor? Sözlüklerde genelde şöyle geçer:
“ Kişinin kendi davranışlarını objektif bir şekilden gözden geçirmesidir.” Bu anlam üzere bir özeleştiri herkes için gereklidir ve olması gereken bir durumdur. Bu durum yapılan yanlışlar, işlenen hataların pişmanlıkla ortaya çıkan doğal bir sonucudur. İslamî bağlamda bunu düşünürsek bu tövbe olarak karşımıza çıkar. Müslüman, tövbe ihtiyacını ne zaman hisseder? Günah, kusur, hata ve kalp kırmalar bu ihtiyacı ortaya çıkarır. Bu sebeple Müslüman’ın Rabbinin huzurunda tazarruuyla divan durup pişman olduğunu beyan etmesinden daha güzel ne olabilir? Hazret-i Muhammed aleyhisselam, Allah’ın en sevgili bir kulu olarak günde onlarca kez istiğfarı kulluğun mütevazi duruşunun bir gereği olarak görüp ismet sıfatına rağmen bu güzelliği sergilerken bir Müslüman’ın bu haslete bürünmesi daha bir lazımdır; ama burada sözün girişinde de dedik ya:
Müthiş bir kavram kargaşasına kurban gidiyoruz! Müslüman’ın tövbesi Kur’an ve sünnet ekseniyle “günah, hata, yanlış” sayılan bir durumun hasılıyla gerçekleşir.
Bazı insanlar, örtünmeyi yanlış/gericilik saymıyor mu ya da bazı insanlar içki içmemeyi yobazlık addetmiyor mu? O halde bu insanlara göre “örtünme ve içki içmeme” gibi haller birer hatadır. Şimdi bir Müslüman, onlara göre “özeleştiri mi vermeli/tövbe mi etmeli!” Öncellikle kim kime karşı suçludur?
Kim, neyi hata kabul ediyor ve neyi meşru görüyor? Bu ve benzeri konuların vuzuha kavuşması lazımdır.
Müslüman bir insanı yargılama hakkı ancak hak bir otoriteye aittir. Batıl bir otorite veya oluşum, Müslüman’ı yargılayamaz ve “Bana hesap ver!” diyemez. Bir de hellaleşme meselesi var:
Eğer, yanlışlar kişiler arası bir hukuksa haklı/haksız tarafın adil şahıslar huzurunda ve girişimiyle barıştırılması lazımdır; ama yanlış görülen konular, işin gerçek boyutuyla İslamî bir endişeye veya lüzuma taalluk ediyorsa ya da akidevî bir savunma sonucuysa o zaman hak asla batıla karşı böyle bir özür(!) beyanına giremez. Kanaatimce adına “ tövbe mi, özeleştiri mi, özür mü, helalleşme mi” denilen sonucun ortaya çıkması için;
Önce iki tarafında eylemleri adil, şeffaf bir ortamda masaya yatırılmalıdır. Buna taraf olanların gerçekten taraf hakkına sahip olup olmadıkları netleştirilmelidir.
Hizbullah’a “kontra, mit bağlantılı...” diyenlerin iddialarını erkekçe/delilli bir şekilde ortaya koymaları gerekir.
Beykoz’da iç edilen Hizbullah arşivinin ki davalı taraf Hizbullah’ın da mahkeme kayıtlarına geçen meşru bir talebidir, açıklanması lazımdır.
Allah’a hakkıyla tövbe edenlerden olma umuduyla...