Türkiye'de 14 Aralık'tan beri birinci gündem Gülen Grubuna yapılan yeni operasyon. Herkes olaya kendi açısından bakıyor kuşkusuz. Hükümet yetkilileri ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'a göre sanıkların da içinde bulunduğu paralel yapı “Tahşiyeciler” olarak tanınan dindar bazı insanlara Medya, Emniyet ve Yargı yardımıyla bir kumpas kurmuş ve bunun neticesinde onlarca insan 1,5-2 yıl boyunca boşu boşuna cezaevinde yatırılmıştı. Hâlbuki bu insanlar masumdu, hükümet de bu insanların mağduriyetlerini ortadan kaldırmak için bu operasyonu başlatmıştı.
Peki, ama gerçekten de durum bu mu? Bu soruya verilecek yanıt, aynı zamanda parti adında “Adalet” olan bu hükümetin ne kadar samimi ve adil olduğunu da ortaya çıkaracaktır, şüphesiz. Eğer Hükümet benzer olayların hepsinde adalet namına benzer duyarlığı gösterip, hak kaybına veya iftiraya uğradığını iddia eden bütün kesimlerin iddialarını en azından tarafsız hukuk adamlarına incelettirip, gerçekten hak kaybına uğrayan mazlumun yanında yer alıyorsa, dediğinde doğru, tavrında samimi, gerçekten adaletli bir hükümet olur. Aksi takdir de asla.
Bir soru daha soralım; Acaba Türkiye'de emniyetin içinde tüm kilit noktaları ele geçirmiş bu yapının kurduğu tek kumpas bu mu? Bilenler bilir bilmeyenler ise azıcık araştırınca hemen öğrenir ki, bu memlekette nice kumpaslar kuruldu. Nice masumların hayatı karartıldı, niceleri 20 senedir cezaevinde ve halan cezaevinde kalmaya devam ediyor. Nice analar, bacılar, gözü yaşlı eşler, çocuklar kaldı geride. Ama kimse ne onları gördü, ne duydu, ne sordu, ne de sahiplendi. Ne böyle bulunmaz haberlere meraklı olan medya, ne de adil olduğunu her vesileyle dile getiren “adalet”'li partiler.
Şimdi ise birileri ekranlara çıkıp masum insanlara yapılan iftira ve haksızlıklardan, kurulan kumpaslardan bahsediyor. Peki, iyi hoş da mademki bu kadar masum insanları kurtarmaya meraklısın Türkiye'deki sıradan mazlumların sesini de bir işitsene. Ya da sen hiç kendi vicdanına, acaba bunlar suçsuz olabilirler mi, yıllardan beri biz bu insanları boşuna mağdur etmiş olabilir miyiz, diye sordun mu? Türkiye'deki sessiz, sahipsiz çoğunluğun, bilgisayardan çıktığı iddia edilen kâğıtlarla, uyduruk kasetlerle, şeytana şapka çıkartacak kumpaslarla nasıl cezaevlerine doldurulduğunu, bu Allah dostlarının, durumunu merak edip düşündün mü?
Türkiye'de yıllardan beri cezaevlerinde çürümeye bırakılmış birçok kişi polisin kendileri hakkında olmayan deliller ürettiğini, hatta evlerine baskın esnasında silah dâhil çeşitli suç unsuru olabilecek şeyler koyduğunu, gözaltında 20-30 gün işkence edilerek zorla bazı suçların kendilerine kabul ettirildiği, sonra da kendilerinin bunlarla suçlandığını avazları çıktığı kadar bağırarak haykırmakta, ama seslerini başta “Adalet”li partiler olmak üzere, bir türlü hiç kimseye duyuramamaktadırlar. Bu sahipsiz mazlumların iddialarına göre Polis önce rahatsız olduğu kişilerin evlerine ve işyerine baskın yaparak bilgisayarlarına veya hard disklerine el koyup götürüyor ve aylarca yanlarında tutarak sanıkların veya avukatlarının bulunmadığı bir ortamda inceleme adı altında istediği her türlü müdahaleyi, ekleme ve çıkarmayı rahatlıkla yapıyor. Sonra da mahkeme heyetine sanıkların bilgisayarından şu belge çıktı diyerek sanıkların hayatlarını karartacak, yıllarca cezaevinde süründürecek bir belge sunuyor. Sanıklar her ne kadar böyle bir belgeden habersiz olduklarını söyleseler de, mahkeme heyeti asla “suçluların söylediklerine” itibar etmiyor, Şerefli Türk polisinin(!) ve onların iddialarıyla yola çıkan savcıların söylediklerini doğru kabul ederek suçlulara(!) hemen gereken(!) cezayı veriyor.
İddialara göre delil üreterek on binlerce insanın yıllarca cezaevlerinde çürütüldüğü Hizbullah davası hem delillerin üretilme şekli, hem de bunlardan etkilenerek cezalandırılan insanların fazlalığı ve hem de hiç bir resmi özelliği olmayan, altında imza veya mühür bulunmayan kâğıtların hatta onların fotokopilerinin mahkeme heyeti tarafından delil olarak kabul edilmesi ve bunlara dayanarak on binlerce kişinin ağır cezalarla cezalandırılması açısından dünya hukuk tarihine en büyük skandal veya kara leke olarak geçecek cinstendir.
Kumpas arayanlar, lütfen bu tarafa bir baksın. Bu sahipsizleri bir görsün.
Peki, görmeseniz ne olur. Bir zamanlar bu kumpasçılar da görmüyor ve hoca efendilerinin fetvasıyla işkence ettikleri kardeşlerinin, işkence molasında namazlarını kılıyorlardı, şimdi ne oldu. Biz inanıyoruz ki hayatları karartılan nice masumların, ihtiyar, beli bükülmüş anne ve babalarının, gözü yaşlı eş ve çocuklarının gecenin sessizliğinde, alnı secdede yaptıkları duaları işiten birisi var. İşte o adaletlilerin en adaletlisidir. İnanmayanlar önceki kumpasçıların düştüğü hale bir baksın ve şimdiki kör ve sağırların gelecekteki halini görsün.