Rabbim cümlemizi sırat-ı müstakimden ayırmasın. Kuşkusuz her Müslüman’ın arzusu sırat-ı müstakim üzere olmaktır. Esasen bu yolun rehberleri ve hassaten son rehber (s.a.v.)’i üzerlerine düşeni yapmışlardır. Bize kılavuz olarak Kur’an-ı Kerimi bırakmışlardır. Ona sarıldığımız takdirde yolumuzu kaybetmeyeceğimizi bildirmişlerdir. Allah Resulü rehberimiz aramızdan ayrıldıktan sonra onun varisleri konumundaki ulemaya yönelmişiz. Ulemanın bizi rehberin yoluna yönelteceği umudunda olmuşuz.
Ancak bu yolu bulmak sanıldığı kadar kolay olmamıştır. Çünkü yolun başında şeytan aleyhilla’ne ve avenesi vardır. Bunlar çeşitli kılıklara girdikleri gibi maalesef “hoca, âlim, şeyh vb.” kılıklarına da girebilmektedirler. Böylelerine genellikle şer’i ıstılahta “ulema-i’su” denilir.
Benim asıl üzerinde durmak istediğim konu, insanların çoğu zaman “sırat-ı müstakimi” önündeki âlimin ve ya hocanın gittiği yol sanmalarıdır. Genellikle tecrübemizle şu tespitte bulunabiliriz: Ulema ve ya mürşit önce müstakim yola girer, uzunca sayılacak bir süre bu yoldan çıkmaz. Peşinden gidenleri tam ve kesin olarak kendilerine inandırıp bağladıktan sonra artık sıratı müstakimden gitmek zorunluluğundan kurtulur. Sırat-ı müstakim bundan sonra cemaatine göre onun gittiği yoldur. Bu isterse sıratı müstakimin tam zıddı bir yol olsun. İşte problem burada başlıyor.
Müslümanlara: “Asıl olan Resulullah’ın izinden mi gitmek yoksa hocanızın izinden mi?” dediğimizde, “Resulullah’ın izinden” diyorlar. Ancak “Hocanız O’nun (sas) yolunda değil, bakın açıkça yoldan çıkmış” dediğimizde “Senin ve benim bilmediğimiz bir sebebi vardır muhakkak” diyorlar. “Senin bildiğini hocamız bilmiyor mu? O hiç bile bile Resulullah’a muhalefet eder mi?” diyorlar. “Hocanız masum mu? Yanılmaz mı?” Dediğimiz de, “masum olan ancak peygamberlerdir, hocamız da yanılabilir” diyorlar. Ancak diliyle bunu söylemelerine rağmen açık yanılgılara illa bir fetva veya yorum getirerek hocalarını masum görmek ve göstermekten geri durmuyorlar. Hatta hocaları vefat ettikten sonra dahi onun izinden gidenleri en az hocaları kadar masum ve sırat-ı müstakim üzerinde görmekten vaz geçmiyorlar. Üstelik bu hocanın izinden gittiğini iddia edenler açıkça hocanın yolundan da çıkmalarına rağmen; sadece sloganik olarak ve ya kurumsal olarak izinden gidiyor görünmek yetiyor.
Şeytan ve avenesi ile küresel emperyalizm, önce sağdan yanaşarak Müslümanlar ile Kitap ve sünnetin arasına duvarlar örüyorlar. Şeytan ve avenesi önce şu telkinde bulunuyor: “Hoca değilsen ne kadar akıllı olursan ol, hangi düzeyde eğitim alırsan al mutlaka bir hocaya ya da şeyhe tabi olmak zorundasın. Çünkü Kitap ve sünnetten ancak onlar anlar”. Hocalar ve ya şeyhler ilimleri, faziletleri ve dürüstlükleri ile sıratı müstakim üzere yol alıp ciddi bir halk kitlesini peşine taktıktan sonra bunlar devreye giriyorlar. Hocaya önce yolun zorluk ve sıkıntılarından bahisle yardım öneriyorlar. Bir müddet yolu açılır, hoca yolunda hızla gider, engellerden arınmış yolun yolcuları da artar, ancak bu dostluk uzun ömürlü olmaz. Yapılan yardımın bedeli olarak biraz da kendi yollarından gidilmesi dayatılır. Sonuç; sapma gerçekleşmiştir, ancak cemaat farkında bile değildir. Cemaat hala işin hikmetini araştırmak peşindedir.
Bir başka bir saptırma yöntemi, dünyevi çıkarlar vaadidir. Kuşkusuz buna kanmayanlar olduğu gibi kananlar da olmaktadır. Ancak dünyevi pazarlıklar cemaatin gözü önünde yapılmaz ya da yapılsa bile cemaate yardım ve destek gibi izah edilir.
Dünyevi menfaatlere direnebilenleri yoldan çıkarma için farklı taktikler denenir, itibarsızlaştırma, montaj kasetler vs. yeni taktikler değildir. Ancak en tehlikeli ve görünmeyeni, hocayı ve ya sevdiklerini ağır hapisler, işkence ve ölümle tehdit etmek yöntemidir. Bu tehdide boyun eğmeyen hoca maalesef çok azdır. Ancak bu tehdit de cemaatin gözü önünde gerçekleşmez. Bunların çok önemli bir kısmı devletlerin istihbarat ve güvenlik birimlerince gerçekleştirilir. Cemaat hala hocasının peşindedir.
Çare Kitaba ve sahih sünnete sarılmaktır. Buna açıkça muhalefet edenlere muhalefet etmektir. Sadece kendi hocamızın değil, çok sayıda hocanın üzerinde ittifak ettikleri istikamete itimad etmek gerekir. Yoksa Allah korusun ruhbanlarını rab edenlerin akıbetine uğrayanlardan oluruz.