Kürdistan’da karanlık bulutların olanca yoğunluğuyla mazlum ve mustazaf Müslüman Kürtlerin üzerine çöktüğü bir dönemdi 1990’lar. En yakın akrabaların bile korkudan yüz çevirdiği, dost bilinenlerin, bir selamı vermekten dahi çekindikleri o ağır şartlarda, Müminlerden verdiği ahde bağlı kalan, her türlü şart altında dahi sıkıntılardan, eziyetlerden, belalardan yüz çevirmeyen yiğitler, adeta rüştlerini ispat ediyorlardı.
Bir daha yaşanıyordu Şibi Ebu Talib muhasarası. Ama farklı zamanda ve farklı bir coğrafyada. Yer Arabistan Mekke değil, bu sefer Kürdistan’da Amed, Nusaybin, Kızıltepe, Cizre, Silvan ve bir çok yer… Tarih 600’lü yıllar değil 1990’lı yıllar. Evet sünnetullah bir daha tecelli ediyordu, müminleri imtihan etmede… Kim gerçekten inanıp gereğini yerine getirecek ve bu uğurda canını ve malını dahil her şeyini feda etmekten çekinmeyecek. Kimin de inandığı sadece sözde kalacak ve bir tehlike anında yüz çevirip sıvışacak. Üstadın buyurduğu gibi “cennet ucuz, cehennemde lüzumsuz değildi.” Müminler her daim imtihanda olup devamlı sınanmaktaydılar. İmtihan olmazsa kimin doğru söylediği, kimin yalan söylediği nasıl belli olacaktı?
Rabbimiz bu konuda Kur’an’da Şöyle buyuruyor; “İnsanlar, imtihandan geçirilmeden, sadece "İman ettik" demeleriyle bırakılıvereceklerini mi sandılar? Andolsun ki, biz onlardan öncekileri de imtihandan geçirmişizdir. Elbette Allah, doğruları ortaya çıkaracak, yalancıları da mutlaka ortaya koyacaktır.” (Ankebut 2-3)
İşte Şehid Şeyhmus’da Kürdistan’da, bir çok mümin ve muvahhid kardeşi gibi girdiği bu zorlu imtihandan, yüzünün akıyla çıkmış, Allah ve Resulünün yolunda, İslam uğrunda, İslam cemaatinin saflarında en değerli varlığı olan canını feda ederek, doğrulardan olduğunu ispatlamış ve Rabbine verdiği sözü yerine getirmiştir.
Şehid Şeyhmus’un Kısaca Hayatı ve Kişiliği
Şehid Şeyhmus Tura, bir kan davası yüzünden ailesiyle birlikte küçüklüğünde, köyden çıkıp Çınar’a yerleşmişlerdi. Bundan dolayı da çocukluğu da zor ve zahmetler içinde geçmişti. Şoförlüğü öğrendikten sonra Çınar’da mala şêx olarak bilinen ailenin yanında onların şoförlüğünü yapmıştı. Daha sonra bir arkadaşıyla ortak aldığı jiple yolcu taşımacılığı yapmaya başlamıştı. En son kendi başına aldığı otomobille Çınar’da geçimini taksicilikle yapıyordu.
Şehid, dindarlığı ve dürüstlüğü herkes tarafından bilinen ve takdir edilen birisiydi. Rızkını helal yoldan kazanmaya çalışan mustazaf müminlerdendi. İnsanların kendisinden rahatsız olduğu, ya da şikayetçi olduğunu kimse duymamıştı. Dostlarıyla sonuna kadar dost kalır ve onlara güvenirdi. Ki bu mert ve vefakar huyu şehadetine sebep olmuştu. Zira bir dost bildiğinin oğlunun kalleşliği sonucunda şehid edildi.
Şehid ibadetlerine dikkat eder, bu konuda çocuklarını da yetiştirmeye çalışırdı. İlmiyle amil olan alimleri sever, onlarla dost olmaya çalışırdı. Çocuklarını onlara teslim eder, bu şekilde kendilerinden istifade etmeye çalışırdı.
Şehid pak ve temiz bir fıtrata sahip olduğundan, hiçbir zaman beşeri ve cahili ideoloji ve fikirlere meyletmemiş, İslami davanın adeta doğal bir neferi olmuştu. Nereye gitse İslam’ı savunur, hiçbir zaman taviz vermezdi. Kimilerinin “sana zarar verirler” demesine aldırış etmez, doğru bildiğini söylemekten çekinmezdi. Özellikle bu huyundan dolayı mürted örgüt kendisinden rahatsızdı. Marksist, Kemalist, Materyalist ve ateist fikirlere sahip olanları, akrabası olsa dahi eleştirir, yanlış yolda olduklarını yüzlerine söylerdi. Daima İslam’ın ve İslam şeriatının tek kurtuluş yolu olduğunu savunurdu.
İslam davasının bir koz ateş gibi olduğu, kimsenin eline almaya, taraf olmaya cesaret edemediği bir dönemde, Şehid Şeyhmus İslam cemaatine, dostlarına, dava arkadaşlarına asla arkasını dönmemiş, her şeyiyle İslam davasının ve İslam cemaatinin yanında yer almıştı. Bu vefadan dolayıdır ki Allahu Te’ala da, Peygamberlerin bile imrendikleri şehitlik mertebesini kendisine nasip kıldı.
Xalê Şêxmus Kalleşçe Şehid Ediliyor
O dönemlerde alınan tedbir gereği ikindiden sonra kimsenin köy yollarına çıkmaması istenmişti. Ticari olarak çalıştırdığı arabasında şoförlük yapan Şehid Şeyhmus, özellikle bu kurala uyuyor ve ikindiden sonra yola çıkmıyordu. Herkesi de bu konuda uyarıyordu. Muhsin ile Melle Hamdullah’ın şehid olduğu olayda, Muhsin, Şehid Şeyhmus’tan kendisini köye bırakmasını istemiş, Şehit ise ikindiden sonra yola çıkmama kararı olduğunu, sabahı beklemesini, sabahleyin kendisini götüreceğini söylemişti. Şehid Muhsin’de, Melle Hamdullah’ı ikna edip arabasıyla beraber akşam üzeri yola çıkmıştı. O gün PKK’liler yolu kesmiş ve çıkan çatışmada her ikisi de şehid olmuşlardı.
Şehid olduğu günün ikindi vakti, Şehid Şeyhmus’un yanına gelen tanıdığı bir dostunun oğlu, babasının selamı olduğunu yakın bir köyde bulunan koyununu getirmesi için kendisini gönderdiğini söyler. Karanlığın ve kalleşliğin partisi bir tuzak kurmuş, dostunun oğlunu yem olarak kullanıp Şehid Şeyhmus’u tuzağın üstüne çekiyordu. Saf bir tabiata sahip olan Şehid, böyle bir kalleşliği yakın dostunun oğlundan beklemediği ve dostunu da kırmak istemediği için, daha önce arkadaşlarına uymaları için uyardığı tedbir kuralına uymayı kendisi unutuyordu.
Kader tamam olup, ecel geldiğinde bütün tedbirler iptal oluyor. Şeytanın askerlerinin kurduğu tuzak sonucu Şehid Şeyhmus, Çınar Dikêniyê yolunda pusu kuran vampir ruhlu ve karanlıklardan beslenen çakalların kalleşçe saldırısı sonucu, şehadet mertebesine ulaştı. Bu alçakların amacı şehidi arabasıyla yakmaktı. Ama her ne hikmetse bu amaçlarına ulaşamadan olay yerinden kaçtılar.
Küfrün askerleri daima korkaktırlar. Erkekçe, mertçe hiçbir zaman İslam’ın askerlerinin karşısına çıkmazlar. Onlar ancak korkakça hileyle fırsatlarını bulduklarında masum müminlerin kanlarını dökmekle, ne kadar alçak bir karaktere sahip olduklarını göstermektedirler. Bir mazlumu öldürmekle kahraman olacaklarını, şeref kazanacaklarını zanneden bu sefihler, cehenneme yakıt olacaklarını bilemeyecek kadar akıl ve şeref yoksunu zavallılardır.
Bu neyin intikamıydı acaba? Sözde Kürtlerin haklarını savunduklarını iddia eden karkerê küfrê, dindar Kürtleri öldürerek mi Kürtlerin haklarını alacak, Kürdistan’ı kuracaklardı? Başta Ermeniler olmak üzere bütün İslam dışı toplulukların hakkını savunan, Türklerin Kemalisti, Maocusu, Perinçek’i, Yalçın Küçük’ü ve bilumum solcusuyla kafakola girip dostluk yapan küfrün partisi, sıra dindar Kürtlere gelince katliamları reva görüyordu. Kürdistan’ın kahraman şehidi ve önderi Şêx Said’in inancına düşmanlık eden, ne kadar kafir ve mürted varsa onlarla dost olan, utanmadan Şehid Şêx Said hazretleri için gericidir, İngilizlerle işbirliği yaptı diyen küfrün partisinin seroku, bağımsız Kürdistan konusunda ne kadar samimi olabilirdi?
İslam düşmanları tarafından 28 Haziran 1993’te şehid edilen Şehid Şêxmus, yine İslam düşmanları tarafından, 28 Haziran 1925’te şehid edilen kalê Şêx Said ve onun muhterem arkadaşlarına misafir oluyordu.
Akşam şehid eve dönmeyince, bir şeylerin ters gittiği hissi vardı herkeste. Çünkü kendisi bir yere gittiğinde mutlaka ailesine haber verirdi. O gün her ne olmuşsa nereye gideceğini kimseye söylememişti. Dava arkadaşları ve yakınları o gece sabaha kadar aradıkları halde kendisinden bir haber alamadılar. Sabah İslam Cemaatinin dostlarından birisinin oğlu, durumu babasına haber vermesiyle, Şehid’in cenazesinin olduğu yer tespit edilip, cenazesi olay yerinden alındı.
İnsanlar o kadar korkuyorlardı ki komşu sayılabilecek bazı kişiler, yolda şehidin cenazesini gördükleri halde, ailesine haber verme cesaretini kendilerinde bulamamışlardı. Şehidin cenazesi bu yüzden ertesi günün sabahına kadar yol üstünde kalmıştı. Küfrün partisi insanlar üzerinde böyle korkunç bir korku salmıştı. Allah korkusu olmadığı zaman insanlar her şeyden korkar hale gelir. Kürdistan’da da halk böyle bir korku psikolojisi içine girmişti. Bir taraftan laik Kemalist rejim ve onun karanlık odakları, bir taraftan da mürted örgüt PKK, insanları kaçırıp insanlık dışı işkencelerle öldürerek, Kürd halkı üzerinde yoğun bir korku salmışlardı.
Evet sözde feodalizme, ağalığa karşı olduklarını söyleyen, emekten, emekçiden yana olduklarını iddia eden Marks’ın, Lenin’in çocukları, feodallerin çocuklarıyla işbirliği yapıp, bir mazlumu, elinin emeğiyle geçinen mustazaf ve mümin bir emekçinin kanını dökmekten çekinmediler. Vampirler gibi kan içmeye susamış bu vahşi yaratıklar, mazlumların kanını dökmekte pekte maharetliydiler. Karanlıkta uluyan çakallar misali, Şehid Şeyhmus’u ortadan kaldırmakla, arkasında kalan müminleri korkutup kaçıracaklarını zannetmişlerdi.
Bunlar dedeleri Nemrutlardan, Firavunlardan, Ebu Cehillerden, Stalinlerden ders ve ibret almamışlardı anlaşılan! Müminler ne zaman korkup davalarından geri dönmüşlerdir. Tarihte var mıydı böyle bir örnek? Ancak şeytanın dostları daima yanlış hesap yapmışlardır. Çünkü şeytan, dedelerinin başlarına gelenleri onlara unutturmakta, Allah dostlarının kararlılıklarını akıllarına getirmemektedir. Ateşe de atılsalar, denize de sürülseler, vücutları demir testereyle ikiye de bölünse, sırtlarında koz ateş de söndürülse, göğüslerinde, sıcak kumlarda taşlarda konulsa, müminler asla imanlarından taviz vermediler, vermeyeceklerdi. Şeytanın dostları bunları akıllarına getirselerdi tarih tekerrür eder miydi?
Şehide kalleşlik yapan katillerinden birinin, yani onu hain tuzağın üstüne çeken dostunun oğlu, itirafçı olup, diğer tarafla birbirlerine düşmesi sonucu birbirlerini öldürmeleri de, ilahi adaletin bir tecellisi olsa gerek! Evet Allahu Te’ala şehidin intikamını, bizzat katillerinin eliyle kendilerinden aldı. Bu, bu dünyadaki cezalarıdır. Öbür dünyadaki cezaları daha da elim olacaktır inşallah.
Şehid Şeyhmus, verdiği ahde samimi olarak bağlı kalan ve sonuna kadar bu ahdini yerine getiren Allah dostu erlerden biriydi. “Müminler içinde Allah'a verdikleri sözde (ahitte) duran nice erler var. İşte onlardan kimi, sözünü yerine getirip o yolda canını vermiştir; kimi de (şehitliği) beklemektedir. Onlar hiçbir şekilde (sözlerini) değiştirmemişlerdir.” (Ahzab-23
Mustafa Aydın/Çınarınsesi