HÜDA PAR Sosyal İşlerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin İmir, "3 Aralık Dünya Engelliler Günü" münasebetiyle İLKHA muhabirinin sorularını yanıtlayarak engelli bireylerin tüm haklarının verilmesi gerektiğini vurguladı.
Engelli bireylerin mekânlarının ve şartlarının engelsiz hale getirilmesi gerektiğinin altını çizen İmir, dünya genelinde yaklaşık 1 milyar engelli bulunduğunu hatırlattı.
"Uluslararası Engelliler Günü" olarak ilan edilen 3 Aralık vesileyle engelli bireyler hakkında düşüncelerini aktaran İmir, "Öncelikle tüm engelli vatandaşlarımızın 3 Aralık Engelliler Günü'nü kutluyorum. Engellilik; doğuştan veya sonradan herhangi bir nedenle kişinin bedensel, zihinsel, ruhsal, duyusal veya sosyal yeteneklerinden birini veya birkaçını çeşitli derecelerde kaybetme halidir. İnsan, yaratılışı itibariyle değerli bir varlıktır; doğuştan veya sonradan bir takım bedeni veya zihinsel engeller taşısa da değerinden hiçbir şey kaybetmemiştir. Bu nedenle engelli bireyler toplumumuzun dezavantajlı grupları olması hasebiyle herkesten daha fazla sevgi ve desteğe ihtiyaç duymaktadırlar. Özellikle engelli insanların sosyal hayata katılımının önündeki engelleri kaldırmak, sahip oldukları potansiyeli ortaya çıkarmak ve temel ihtiyaçlarını karşılayabilmeleri için ortamın oluşturulmasını sağlamak, insani ve ahlaki bir sorumluluk olarak görmekteyiz ve bunun için çalışmalar yürütmekteyiz." dedi.
"Engelli sayısıyla ilgili güncel veriler için ülke genelinde tarama çalışmaları yapılmalı"
HÜDA PAR Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin İmir, engelli bireylerle ilgili uygulamada var olan eksiklikler hakkında şunları söyledi:
"Avrupa Birliği ve Türkiye verilerine göre, dünya nüfusunun yaklaşık yüzde 15'i engelli bireylerden oluşmaktadır. Bu verilere göre Dünya'da yaklaşık 1 milyar engelli bulunmaktadır. Türkiye'de resmi olmayan rakamlara göre bu oran yaklaşık yüzde 13 düzeyinde olup bu da yaklaşık 9 milyona tekabül etmektedir. Bu veriler gösteriyor ki toplumda pek çoğumuzun tahmin edemediği kadar engelli birey bulunmaktadır. Buna rağmen sorunları tam anlamıyla ortaya koyacak ve sorunları çözecek ciddi politikalar henüz ortaya konulmamıştır. Örneğin Türkiye'deki engelli sayısı ile ilgili hala güncel veriler bulunmamaktadır. Bu nedenle ülke geneli tarama çalışmaları yapılmalı ve bunun sonucunda engellilerin bakım, eğitim, sağlık gibi tüm ihtiyaçlarına yönelik bölgesel ihtiyaç haritaları oluşturulmalıdır. Bu ihtiyaç haritalarına göre gerekli personel ve uzmanların görevlendirilmesi ve yetiştirilmesi planlanmalıdır. Bununla beraber toplumda var olup henüz tanıları konulmamış bireyler de bulunmaktadır. Bu konudaki eksiklikler engelli bireylere yönelik verilmesi gereken hizmetlerin ve tedavilerin de aksamasına ve gecikmesine sebep olmaktadır. Bu nedenle toplumda var olan engelli bireylere yönelik kapsamlı bir tarama yapılarak engelli bireylerin bedensel ve zihinsel tanıları bir an önce ortaya konulmalı ve ihtiyaç analizleri yapılarak gereksinimleri karşılanmalıdır."
"Engellilerin eğitimini devam ettirecek bir sistemin bulunmaması büyük eksikliktir"
Konuşmasının devamında İmir, "İçerisinde bulunduğumuz salgın sürecinde engelli öğrencilerin uzaktan eğitimi neredeyse imkânsız hale gelmiştir. Özellikle otizmli çocuklar ve görme engeli olan öğrenciler eğitim hakkından ciddi anlamda mahrum kalmaktadır. Yüz yüze eğitimin başladığı dönemde özel eğitim sınıflarında beş kişiyi dahi geçmeyen öğrencilere yüz yüze eğitimde öncelik tanınmalıydı. AB ülkelerinde ilkokuldan sonra okulu bırakan engelli oranı yüzde 25, İsveç'te 11 iken, Türkiye'de maalesef bu oran yaklaşık yüzde 60'tır. Ayrıca ortaöğretimden sonra engellilerin eğitimini devam ettirecek veya takip edecek bir kurumun veya sistemin bulunmaması büyük bir eksikliktir." ifadelerini kullandı.
"Engelliler Türkiye'de yüzde 77 oranında sosyal dışlanmışlık riski altında"
Toplumda engelli insanlara karşı yeteri kadar duyarlılığın olmadığını ifade eden İmir, "Maalesef engelli insanlarımıza karşın yeteri kadar duyarlılığımızın olduğunu söyleyemeyiz. AB'de engellilerin yüzde 29,9'u yoksulluk/sosyal dışlanmışlık riski altında iken Türkiye'de bu oran yüzde 77,1'dir. Bu veriler bize engellilerin toplumla tam bütünleşemediğini ve dezavantajlı bir şekilde hayatlarına devam ettiklerini göstermektedir. Engelli bireylerin hayat standartlarının yükseltilmesinin, toplumla bütünleşmelerinin ve sosyal hayata katılmalarının önünde bir takım fiziksel ve sosyal sorunlar vardır. Engellilere yönelik yapılan birçok yasal düzenleme ve ekonomik iyileştirmelere rağmen engelliler hala toplumla yeteri kadar bütünleşememiş, ötekileştirilerek toplumdan izole bir hayat sürmeleri devam etmektedir." diye konuştu.
"Engellilerin ikinci sınıf insan muamelesi görmesine izin verilmemelidir"
Engelinden dolayı toplumsal hayata katılmada güçlük yaşayan hiçbir bireyin ötekileştirilmemesi gerektiğini söyleyen İmir, "Sahip olduğumuz değer yargılarımız engelli insanlara yardımcı olmayı çok değerli bir hizmet olarak görmektedir. Bu nedenle insanlar bulundukları ortamda özel durumu bulunan insanların olduğunu hesap ederek konuşmalarına azami derece dikkat etmelidirler. Aksi halde yaptıkları konuşmalarla engeli olan bireyleri incitmiş olacaklardır. Bedensel veya zihinsel engelinden dolayı toplumsal hayata katılmada güçlük yaşayan hiçbir birey ötekileştirilmemeli, ikinci sınıf insan muamelesi görmesine izin verilmemelidir. Onlara karşı çok merhametli olunmalı, sevinçlerine ortak olunmalı ve sıkıntılarını gidermek için çaba sarf edilmelidir. Peygamber Efendimiz döneminde bir sahabe, engelinden ötürü vakit namazlarında camiye gidememenin üzüntüsünü yaşamaktadır. Bu nedenle Allah Resulü'ne haber gönderir ve 'Ey Allah'ın Resulü evime kadar gelip de secdegâhımda iki rekât namaz kılabilir misiniz?' der. Allah Resulü, yanına Hazreti Ebubekir'i de alarak onun evine gider ve bu arzusunu yerine getirir. Bu güzel davranış hepimiz için büyük bir örneklik teşkil etmelidir." dedi.
"Engellilerin, toplumun aktif ve üretken bireyleri olmaları için projeler geliştirilmelidir"
Son olarak, engellilere ve ailelerine yönelik yapılması gerekenlere değinen İmir, "Engelli bireylerin ailelerinin mağdur edilmemesi için devlete bağlı özel eğitim kurumlarının denetlenmesi sıklaştırılmalı, ekonomik olarak da engellilerin ve ailelerinin istismar edilmesinin önüne geçilmelidir. Engellilik süreci ve bakımı zor bir süreçtir. Hem bireyin hem de ailenin yaşamında ciddi değişimler ve sınırlamalar olmaktadır. Bu zorlu süreci hafifleterek engelli bireye ve ailesine manevi destek sağlanmalıdır. Bu zor ve sıkıntılı süreci manevi destek almadan sağlıklı bir şekilde geçirmek çok zordur. Bu nedenle rehabilitasyon merkezlerinde, eğitim kurumlarında manevi destek uzmanları ile bu ihtiyaç giderilmelidir. Yerel yönetimlerin bünyesinde engelli bireylerin uygun bir eğitim almalarının ve istihdamlarının sağlanması için çalışmalar yapılmalıdır. Tüm bireylerde olduğu gibi engelli bireylerin eğitiminde süreklilik esastır. Tanı alan engelli bireylerin uygun eğitim ortamına yerleştirilmesi ve eğitiminin sürdürülmesinin takibi yapılmalıdır. Sınavlarda ve özellikle merkezi sınavlarda ÖSYM tarafından yapılan YKS ve EKPSS gibi sınavlarda engellilerin engel türleri göz önünde bulundurularak sorular hazırlanmalıdır. Hâlihazırda kamu kurumlarında yüzde 4 ve özel sektörde yüzde 3 olan engelli istihdam oranının ülke genelindeki engelli oranı dikkate alınarak yükseltilmesi gerekmektedir. Engelli bireylerin toplumun aktif ve üretken bireyleri olmaları için projeler geliştirilmelidir. Yapılan tüm yasal düzenlemeler, engellilerin toplumla bütünleşmelerinin ve kendilerini topluma ait hissetmelerinin önünü açmalıdır." dedi.