HÜDA PAR Genel Başkanı İshak Sağlam, haftalık yaptığı iç gündem değerlendirmesinde; hızla yalnızlaşan Türkiye halkı, siyaset mafya ilişkisi, Türkiye'yi tehdit eden kuraklık, tarlada kalan ürünler ve üretici sorunları gibi gündemin öne çıkan konularını masaya yatırdı.
"Siyaset ve medya sorunlarla yüzleşmeli"
Sağlam, "Toplumsal sorunların kasıtlı olarak gündemden düşürülmesinin, sorunların çözümüne bir katkısı olmadığı gibi realitelerle yüzleşmemek, toplumun yükünü her geçen gün daha da ağırlaştırmaktadır. Önemli medya organlarının sürekli sipariş edilen gündemin peşinden koşmaları, halkın haber alma özgürlüğü adına üzüntü verici bir durumdur. Halkın gündeminin üstünü örterek sorunları çözümsüzlüğe mahkûm etmek siyaset kurumu için de medya için de büyük bir talihsizliktir. Siyasi partiler ile medya organlarının konuştuğu ve tartıştığı konuların, çözüm bekleyen devasa sorunlar ve halkın gündemi ile bir alakası kalmamıştır." dedi.
"Siyaset ve medya bu kısır döngüden bir an önce kurtulmalı"
Sosyal, iktisadi ve manevi sorunların yaşandığı bir dönemden geçildiğinin altını çizen Sağlam, "Toplumsal sorunların çözüm adresi olması gereken siyaset kurumu, sorun üretir bir hale gelmiştir. Faiz, ülke ekonomisini kasıp kavuruyor. İşsizlik yüzde 20'lere, genç işsizlik yüzde 50'lere doğru tırmanmaktadır. Yoksulluk nedeniyle bir günde 7 kişinin intihar ettiği bir noktaya geldik. Öte taraftan toplumsal değerler aşınıp bireyci bir topluma doğru hızla yol alınırken siyasetin ve medyanın gündemindeki suni ve tali konular, halktan kopukluğun vardığı noktayı göstermesi bakımından ibret vericidir. Siyaset ve medya, bu kısır döngüden bir an önce kurtulmalı ve sorunlarla yüzleşmelidir. 'Önce İnsan, Öncelik Adalet' ilkesinden hareketle daha güvenli bir gelecek inşa etmek herkesin temel hedefi olmalıdır." ifadelerini kullandı.
"Türkiye halkı hızla yalnızlaşıyor"
Türkiye'de aile kurumunun çökmekte olduğuna işaret eden Sağlam, "Türkiye İstatistik Kurumunun açıkladığı verilere göre Türkiye'de 2008 yılından bu yana ortalama hane halkı büyüklüğünde hızlı bir azalma yaşanmaktadır. 2020 yılında bu rakam hane başına 3 kişi olarak saptanmıştır. Yalnız yaşayan fertlerden oluşan tek kişilik hane sayısında da patlama yaşanmış, geldiğimiz nokta itibarıyla bu oran genel nüfusun yüzde 18'ine kadar yükselmiştir. Yayımlanan istatistikler toplumu bekleyen felaketin habercisidir. Bireysellik, aile mefhumunun parçalanıp yok olmasına zemin hazırlayan bir afettir. Bir yılda yalnız yaşayanlara tam 400 bin kişinin eklenmesi felaketin habercisidir. Her geçen gün evlilik oranları düşerken, boşanma oranlarında ise artış olmaktadır. Yanlış aile politikaları, toplumsal dokuyu çözülmeye iten sebeplerin başında gelmektedir. Zina ve nikâhsız birlikteliklerin hiçbir müeyyideye tabi tutulmaması, bir kısım medyada ve sanat(!) ile bunun teşvik edilmesi, toplumsal çürümüşlüğü beraberinde getirdi. 6284 sayılı aileyi koruma kanunu acıdır ki aileleri parçalayan bir dayatmaya dönmüştür. Kadının beyanının esas alınması ve süresiz nafaka zulmü gibi maddeler en kısa zamanda yürürlükten kaldırılmalı, zina ve nikâhsız birliktelikler yeniden suç sayılmalıdır." dedi.
Siyaset mafya ilişkisi
Siyaset mafya ilişkisini de değerlendiren Sağlam, "Türkiye gündemi pek çok kez siyaset-mafya ilişkileri ile çalkalanmıştır. Susurluk olayı bunu ayyuka çıkarmış ise de hiçbir zaman bu ilişkiler derinlemesine bir incelemeye tabi tutulmamış ve yargının önüne çıkarılmamıştır. Fuhuş, uyuşturucu, kumar gibi toplumsal değerleri dinamitleyen melanetler tam da bu ilişkiler sebebiyle sona erdirilememekte, çeteler kirli siyasetçilerin kanatları altında varlıklarını sürdürmektedir. Siyaset ve bürokrasi içerisinde bu tür illegal yapıları kollayan odakların her tarihte varlığını sürdürmesi, devlet organlarının bu kirli ilişkilerden temizlenmemesinin en önemli sebebidir.
Kamu gücü kullanan herkesin hukukla sınırlandırılması zorunludur. Bu zorunluluk, sıkı bir denetim mekanizmasına tabi tutulmalı ve hiç kimse hukukun üstünde olmamalıdır. Geçmişte yaşanan acı tecrübelerden ders çıkarılmalı, hukukun dışına çıkanlardan hesap sorulmalı ve gelecek de hukukun üstünlüğü üzerine inşa edilmelidir. Türkiye bedeli her ne olursa olsun ve ucu kimlere dokunursa dokunsun, paralel bir işleyişe müsaade etmemeli, kimseyi hukuktan bağışık tutmamalıdır. Özellikle yasama, yürütme ve yargı erklerinde şeffaflığın sağlanması, hukukun ikamesinin de temel şartıdır." dedi.
"Kuraklığa acil tedbir alınmalıdır"
Yaşanan kuraklığa tedbir alınması çağrısında bulunan Sağlam, "Ülkenin birçok bölgesinde yağışa bağlı verim düşüklükleri beklenirken Güneydoğu Anadolu Bölgesinde bu durum kuraklık boyutundadır. Ülkemizin en mümbit tarım arazilerine sahip, tahıl ve tarım merkezi bu bölgenin kuraklığa bağlı afet statüsüne alınması gerekmektedir. Çiftçilerin ve tarıma dayalı sanayinin büyük sıkıntılarla karşılaşmaması için şimdiden tedbir alınmalı, muhtemel sosyo-psikolojik olumsuzlukların önüne geçilmelidir. İnsanların temel gıdaya olan ihtiyacı ve özellikle hayvan varlığı da göz önüne alınarak büyük bir sorunla karşı karşıya kalınabileceği hesaplanmalıdır.
Tarım ve hayvancılığın önemi bu pandemi döneminde net bir şekilde anlaşılmıştır. Çiftçinin üretim kabiliyetini sürdürmesi ve hayvan varlığı ülkenin, hükümetin ve herkesin sorunudur. Bugün yarım asırdır hala bitirilemeyen GAP projesinin ihmalinin toplumsal ve ekonomik maliyeti ile yüzleşiyoruz. Eğer bu proje zamanında bitirilseydi istihdam, gıdaya ulaşım ve üretim anlamında ülkenin birçok sorunu önemli bir oranda çözüme kavuşmuş olacaktı. Acil eylem planı kapsamında bir an önce GAP projesi tamamlanmalı, sorunlara kalıcı çözümler üretilmelidir." ifadelerini kullandı.
Tarlada kalan ürünler ve üretici sorunları
Tarlada kalan ürünler ve üreticilerin yaşadığı sorunlara da dikkat çeken Sağlam, "Geçen yıl Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli katıldığı bir toplantıda çiftçileri, daha fazla üretmekten korkmamaları konusunda uyararak, 'Kimsenin ürünü tarlada, hayvanı elinde kalmayacaktır. Gerekirse devlet olarak biz alacağız.' ifadesini kullanmıştı. Pandeminin dayattığı koşullar, üretim ve tedarik zincirinde gıda krizini gündeme getirmiş, doğal olarak da üretime yönelmek en mantıklı yöntem olarak belirmişti. Bu yıl, yaş sebze üreticilerinin tarladan toplama maliyetlerini bile karşılamayan ürünlerinin elde kalması ve tarlalara dökülmesi gündemde uzun süre konuşuldu.
İçişleri Bakanlığının yaş sebze ve meyve ile sınırlı semt pazarlarına izin vermesi ne kadar derman olur bilinmez. Ancak tam kapanmaya geçerken üretimin yanı sıra ekonomik ve ticari dengelerin yeterince göz önünde bulundurulmadığı, bunun sonucunda gıda üreticisi ve pazarcılar başta olmak üzere esnafın büyük oranda olumsuz etkilendiği anlaşılmıştır. Yiyecek içecek sektörünün kapanmalarda başı çekmesi, iç pazar tüketimini minimuma indirdi. Devlet de alım sözü verdiği ürünleri almayınca ürünler üreticinin elinde kaldı. Tarladan toplama parasına alınan ürünlerin marketlerde fahiş etiketlerle pazarlanması da tedarik zincirindeki çarpıklığa ayrıca ayna tutmaktadır. Bu kötü deneyimleri yaşayan üreticiler, bir sonraki sezonda hangi cesaretle ve hangi bütçeyle tekrar ekim yapıp üretime katkı sunsun? Bu konu acil tedbirler alınması gereken önemli bir mesele haline gelmiştir." şeklinde ifade etti.