HÜDA PAR Genel Başkanı İshak Sağlam, yaptığı haftalık iç gündem değerlendirmesinde ayrıca; pandemi sürecinde devlet hastanelerindeki olumsuzluklar, hububat ithalatında gümrük vergisinin sıfırlanması ve kayıp kaçak bedelinin tüketiciye yansıtılması gibi gündemin öne çıkan başlıklarını masaya yatırdı.
"Eğitim öğretim değerlerimizle barıştırılmalıdır"
Türkiye’nin temel sorunlarının başında eğitimin geldiğini söyleyen Sağlam, “Yapboz tahtasına dönüşen eğitim sistemi hiçbir zaman esaslı bir temel üzerine oturtulamadı. Bu gidişle önümüzdeki uzun yıllarda da oturması beklenmiyor. Sayın Cumhurbaşkanı da bir üniversite açılışında eğitim ve kültür alanında istenilen seviyede olmadığımızı dile getirdi. Türkiye’nin fikrî buhran içinde çırpındığını, yıllardır Batı’yı taklit eden eğitim sistemini uygulamakla amorf nesillerin yetiştirildiğini bunun için topyekûn bir eğitim reformu gerektiğini ifade etti. Bu bir itiraf olmasının yanı sıra kabullenilmesi zor bir öz eleştiridir aynı zamanda.” dedi.
“Bugünkü eğitim sisteminin en önemli sorunu dayandığı felsefi anlayıştır”
Eğitim felsefesinin değiştirilmesi gerektiğine vurgu yapan Sağlam, “Bugünkü eğitim sisteminin en önemli sorunu dayandığı felsefi anlayıştır. Tanzimat’la birlikte seküler ve materyalist bir taklitçilik revaç bulmuştur. Bu anlayış üzerine inşa edilen sistem, kendi değerlerine yabancı bir nesil yetiştirmiştir. Eğitim felsefemiz değişmelidir. İyi bir ahlak sistemi olmaksızın iyi insan yetiştirmek mümkün değildir. Seküler bir ahlak da mümkün değildir. Dünya ve ahiret bütünlüğü içerisinde; madde ve mana ile ahlak ve bilimi birleştirebilmeliyiz. Medeniyetimizin taşıyıcısı ve öncüsü bir ülke olmak istiyorsak eğitim, bilgi ve okula dair bütün uygulamalarımızı sorgulamamız gerekir.
Sayın Cumhurbaşkanı icranın başında olduğu için şikâyet ve sitem makamı olmamalıdır. Toplumun değerleri ile çatışmalı devlet ideolojisinin eğitimde de genç nesillere dayatılması; eğitimin temel sorunudur. Eğitim sistemi ‘Eğitim’ kelimesinden başlanarak; terimleriyle, bilgi kaynaklarıyla, tanımları ve örnekleriyle baştan sona sorgulanmalıdır. Fransız eğitim sisteminin kabul edildiği 1867’den bu yana eğitim sistemimizden çıkarılan bütün değerlerimiz, yeniden kazandırılmalı ve sistem bu değerler üzerine inşa edilmelidir. Aksi halde yıllardır Batı’nın materyalist değerlerine bulaşmış eğitim anlayışıyla geleceğimizi kendi ellerimizle yok etmeye devam edeceğiz.” ifadelerine yer verdi.
Pandemi sürecinde devlet hastanelerindeki olumsuzluklar
Covid-19’un Türkiye’de görülmesinden hemen sonra okulların kapandığını ve hastanelerdeki çoğu polikliniklerin pasif duruma düştüğünü söyleyen Sağlam, “Ancak normalleşme sürecinden hemen sonra özel hastaneler normal işleyişe dönerken devlet hastanelerinde normalleşme bir türlü sağlanamadı. Pandeminin başladığı mart ayından beri devlet hastanelerindeki çoğu poliklinik çalışmıyor ve Kamuya ait Diş Hastaneleri hasta bakmıyor. Servislerde diğer hastaların tedavi ve yatışları yapılmadığından, bu hastalıklara yönelik ilaçların raflarda miadları geçiyor ve çöpe atılıyorlar. Hastaneler yeteri kadar hasta bakmadıkları için giderleri gelirlerinden daha yüksek olmaktadır. Döner sermayede de azalma meydana geldiği için devlet hastanelerinden kayda değer doktor istifa ederek özel hastanelere geçiş yaptılar. Böylece Devlet Hastaneleri, firmaların ödemesini yapamaz duruma geldi.” dedi.
“Vatandaşlar özel hastanelere mahkûm edilmemelidir”
Vatandaşların özel hastanelere mecbur bırakıldığına dikkat çeken Sağlam, “Pandemi öncesinde devlet hastanelerinin polikliniklerinde tedavi gören hastaların çoğu özel hastanelere kaydı. Başka bir ifadeyle vatandaşlar, özel hastanelere mecbur edildiler. Bu da vatandaşın sırtına ayrıca büyük bir ek yük bindirdi. Asgari ücretle geçinen bir vatandaşın bir kere dahi özel hastaneye gitmesi durumunda toparlanması aylar alıyor. Oysa Coronavirus’ün bulaşma riski özel veya devlet hastanelerinin ikisinde de aynıdır. Devlet hastaneleri acilen genel hastalıklar için poliklinikler açmalıdır. Gerekirse poliklinikler vardiyalı olarak çalışmalı veya diğer hastaların farklı girişleri kullanabilmeleri sağlanmalıdır. Vatandaşlar özel hastanelere mahkûm edilmemelidir. Mevcut uygulamada hem vatandaşlara ağır bir ekonomik yük binmekte hem devlet imkânları heba edilmektedir. Devlet hastanelerinde şartlar oluşturularak servislerde yatışlar yapılmalı ve devlet hastanelerindeki ilaçların çöpe atılması önlenmelidir.” ifadelerini kullandı.
Hububat ithalatında gümrük vergisinin sıfırlanması
Hububat ithalatında gümrük vergisinin sıfırlanmasını değerlendiren Sağlam, “Resmi gazetede yayımlanan Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile buğday, arpa ve mısır ithalatında yüzde 45’lere kadar uygulanan gümrük vergisi yılsonuna kadar sıfırlandı. Kararı savunan hükümet çevreleri de sürecin hassasiyeti, rekoltenin düşüklüğü ve stokçularla mücadele gibi gerekçelerle konuya izahat getirmeye çalışıyorlar. Tarım ve Orman Bakanlığı’nın ilgili bültenlerine göre Türkiye hala buğday üretiminde kendi kendine yetecek durumdadır. Ancak geçmiş yılların üretim istatistiklerine bakıldığında, artan nüfusa karşın buğday üretiminin hala yirmi yıl önceki miktarlar düzeyinde seyrettiği görülmektedir. Buna karşın buğday ithal edilen Rusya ve Ukrayna gibi ülkeler buğday üretimlerini aynı süre zarfında en az iki katına çıkarmışlardır.” dedi.
“Yerli üreticiyi daha da zora sokacak adımlar atmak yerine, üretimi ve kaliteyi artıracak çalışmalar yapılmalıdır”
Sağlam sözlerine şöyle devam etti: “Sürekli artan girdi fiyatları nedeniyle çiftçilerimiz ciddi teşviklerle desteklenen yabancı ülke çiftçileriyle rekabet edememektedir. Gümrük vergilerinin sıfırlanması, zaten emeğinin karşılığını alamayan yerli üreticinin adeta elini kolunu bağlayacaktır. Türkiye ekonomisinin muzdarip olduğu konuların başında ithalat ihracat dengesi ve buna bağlı cari açıklar gelmektedir. Yerli üreticiyi daha da zora sokacak adımlar atmak yerine, üretimi ve kaliteyi artıracak çalışmalar yapılmalıdır. Üretim alanları ıslah edilerek, teşvikler artırılarak ve girdi maliyetleri düşürülerek üretim artırılmalıdır.”
Kayıp kaçak bedelinin tüketiciye yansıtılması
Kayıp kaçak bedelinin tüketiciye yansıtılması uygulamasının biran önce bitirilmesi çağrısında bulunan Sağlam, “Meclisten geçen yeni bir yasa ile kayıp kaçak elektrik bedelinin tüketici faturalarına yansıtılması süresi beş yıl daha uzatıldı. Yani kaçak elektriğe tevessül etmeyip faturasını düzgün ödeyen milyonlarca vatandaş beş yıl daha mağdur edildi, edilecek. Kaçak kullanım bir suçtur. Suçları önlemek devletin sorumluluğundadır. Uygulanan bu yöntem kolektif cezalandırmadır. Bu uygulama kanuni bir zemine oturtulsa dahi vicdani ve ahlaki değildir. Hatta bu uygulamalar insanları gayri meşru yöntemlere yöneltmektedir. Kayıp ve kaçakla mücadelede en uygun yöntem, caydırıcı önlemlerin yanı sıra tüketim bedelinin aşırı zamlardan arındırılarak normal bir seviyeye çekilmesidir. Sosyal devlet ilkesiyle de bağdaşmayan bu uygulama bir an önce bitmelidir.” dedi.