HÜDA PAR Genel Başkanı İshak Sağlam, yaptığı haftalık iç gündem değerlendirmesinde; tarım politikaları, vergi yapılandırması, cezaevlerinde büyüyen çocuklar, değeri düşen TL, yükselen enflasyon ve hayat pahalılığı gibi gündemin öne çıkan başlıklarını masaya yatırdı.
"Tarım politikaları ihtiyacı karşılamaktan çok uzaktır"
Tarım politikasını eleştiren Sağlam, “Temel gıda ürünlerine olan talepte salgın hastalığın da etkisiyle olağanüstü artışlar yaşanmaktadır. Öngörüler, talep artışlarının devam edeceği yönündedir. Küresel salgın en stratejik sektörlerden birinin tarım olduğunu çok açık bir şekilde göstermiştir. Türkiye, sanayileşme alanında ilerleme kaydetmiş olsa da temelde bir tarım ülkesi olma vasfını korumaktadır. Ancak bir türlü sağlam bir zemine oturtulamayan tarımsal politikalar yüzünden, sahip olunan geniş tarım arazileri ve üretim potansiyeline rağmen plansız üretim ve buna bağlı olarak aşırı fiyat artışları hemen her yıl tekrarlanmaktadır.” dedi.
“Tohum, gübre, ilaç, akaryakıt ve tarım aletlerine gelen artışların etkisi tüketici sofralarına kadar yansımaktadır”
Tarım ürünlerine gelen zamların her kesimi mağdur ettiğine dikkat çeken Sağlam, “Tarım üreticilerinin en çok karşılaştığı zorluklar; tohum, gübre, ilaç, akaryakıt ve tarım aletlerinin çoğunlukla ithal ürünler olmasıdır. İthal ürünler kur artışlarına bağlı olarak maliyetleri artırmakta, bu artışların etkisi tüketici sofralarına kadar yansımaktadır. Stratejik ürünlerden yoksun plansız üretim, arz talep faktörünü görmezden gelerek aşırı fiyat hareketliliğine neden olmaktadır. Aralarında herhangi bir koordinasyonun olmayışı satış ve pazarlama alanında üreticileri, komisyoncu ve aracı şirketlere mahkûm etmektedir. Tüm bunlar tarım sektörünü kısır bir döngüye mahkûm etmiştir.
Tarımda kendi kendine yeterlilik, uygulanacak politikaların merkezinde olmalıdır. Tarımla uğraşan kesim; üretim, satış ve pazarlama alanında emeğinin karşılığını alabilirse, kırsal kalkınmaya olumlu etkisinin yanında tarım ürünleri üzerindeki enflasyon baskısı da minimize edilebilecektir.” ifadelerini kullandı.
"Vergi yapılandırması adil olmalıdır"
Yeni vergi yapılandırması yasasını değerlendiren Sağlam, “Yeni vergi yapılandırması yasa tasarısı plan ve bütçe komisyonunda kabul edilerek genel kurulun gündemine alındı. Tasarı bir af ön görmemesinin yanı sıra yapılandırma şartlarına uyanlar için faiz ve gecikme bedellerinden yüzde 90’a kadar indirim yapılabilecektir. Ekonomik kriz ve salgın nedeniyle hem işletmelerin finansman dengeleri bozuldu hem de devletin gelirlerinde ciddi düşüşler yaşandı. Esnaf ve vatandaşlar kamuya olan borçlarını ödemekte ciddi anlamda zorlanmaktadır. Bu nedenle borç yapılandırması ciddi bir ihtiyaç olmuştur. Ancak vergisini zamanında ödemeyenlerin önemli bir kısmının büyük mükellefler oldukları göz ardı edilmeden; iş yapamayan esnaf ile yıllardır vergisini ödemeyip af bekleyen ve o parayı hazine bonosuna yatırarak devletten- faiz alanlar aynı kefeye koyulmamalıdır.” dedi.
“İşsiz öğrencilerin KYK borçları ile dar gelirli vatandaşların belediyelere olan borçları ise tamamen silinmelidir”
Vergi yapılandırması yasasına ilişkin önerilerde bulunan Sağlam, şöyle devam etti: “Öncelikle ödemelerde faiz ve gecikme zammı affedilmeli, uzun vadeli ödeme planıyla kolaylıklar sağlanmalıdır. Erken ödemelerde anapara borcundan da indirimler yapılmalıdır. Yapılandırmaya 2020 yılında tahakkuk etmiş ancak salgından dolayı ertelenen alacaklar da dâhil edilmelidir. İşsiz öğrencilerin KYK borçları ile dar gelirli vatandaşların belediyelere olan borçları ise tamamen silinmelidir. Ayrıca kamuya olan borçlarını zamanında ödeyen dürüst esnaf da unutulmamalı, bir şekilde mahsup ve vergi indirimiyle ödüllendirilmelidir. Söz konusu düzenleme insani ve adil olursa hem iş dünyası hem devlet kazanacak hem de kötüleşen ekonomiye nefes aldıracaktır.”
Cezaevlerinde büyüyen çocuklar
Cezaevlerinde büyüyen çocuklara ilişkin konuşan Sağlam, “Yargılamalar ve yargılama neticesinde verilen cezaların infazı hukukun temel ilkelerine göre yapılması gerekir. Bu ilkelerin uygulanmasında gösterilen zaafiyet, yeni toplumsal problemlere yol açmaktadır. Özellikle FETÖ yargılamaları ile ilgili ciddi şikayetler devam etmektedir. Cezaevinde doğan ve büyüyen çocuklara yenileri eklenmektedir. Mevcut ceza soruşturmalarında tutukluluk tedbirine sık bir şekilde başvurulmaktadır. Özellikle kaçma ihtimali olmayan aile sahibi, çocuklu anneler için başvurulan tutuklama tedbiri, aileyi dağıttığı gibi çocukları cezaevi şartlarına mahkûm etmektedir. Kadın şüphelilere yönelik yapılan abartılı gece baskınları aile mahremiyetini çiğnediği gibi çocukların psikolojilerinde de ciddi tahribatlar oluşturmaktadır. Oysa ifadeye davet etme mekanizması hakkıyla işletilirse bu operasyonlara hiç gerek kalmayabilir.” dedi.
“Hukuk işletilirken öncelikle insan sağlığı, insan onuru ve masumiyet karinesi hassasiyetle korunmalıdır”
“Cezaevlerinin ıslah misyonunu yitirmesine ve zorlayıcı tedbirlerle suçluluğu pekiştirmesine müsaade edilmemelidir.” diyen Sağlam, şunları kaydetti: “Hasta mahkûmların, ‘infazın durdurulması’ mekanizmasından yararlandırılması neredeyse durmuştur. Adli Tıp Kurumu mahkûmun hastalığından ziyade suçunu önemsemektedir. Hasta mahkûmların tedavilerinin tıbbın gereklerine göre yapılması ile ağır hastaların infazlarının durdurulması süreçleri çok ağır işlemektedir. Hukuk işletilirken öncelikle insan sağlığı, insan onuru ve masumiyet karinesi hassasiyetle korunmalıdır.”
Değeri düşen TL, yükselen enflasyon ve hayat pahalılığı
Değer kaybeden TL ve yükselen enflasyona ilişkin dikkat çekici açıklamalarda bulunan Sağlam, “Fiili bir devalüasyona dönüşen TL'nin hızla değer kaybetmesi bütün hedef ve beklentileri ters yüz etmektedir. 2018'de yaşanan döviz atağı, şimdi bir dış müdahale olmaksızın tekrar yaşanmaktadır. Bu durum bir tercih midir yoksa kaçınılmaz bir sonuç mu, ekonomi yönetimi bunu izah etmelidir. ‘Kur hedefimiz yoktur’ denilmesine rağmen, dövizdeki bu yükselme karşısında çok rahat bir tutum içinde olan ekonomi yönetiminin icraatları göz önüne alındığında yüksek kur, düşük değerli milli para politikasının tercih edildiği görülmektedir. Sonuçta; döviz kurlarındaki bu artışın kamu borçlarına getirdiği ekstra yükün altından ne devlet ne de alım gücü iyice düşen halk kalkabilir.” dedi.
“TL’deki bu değer kayıpları hayat pahalılığı, yoksulluk ve büyük çaplı iflaslar şeklinde tezahür etmektedir”
Ekonomiye dair önerilerde bulunan Sağlam, son olarak şu ifadeleri kullandı: “Merkezi yönetimin 134 milyar 553 milyon dolar olan borcuna, dolardaki her bir kuruşluk artış ile 1 milyar 345 milyon TL ek yük getirmektedir. Doların üç gün içinde 7.97 TL’den 8.32 TL’ye yükselmesi ile bu borca tam 47 milyar 75 milyon TL ek borç binmiş oldu. Bu borç, temel tüketim malzemelerine, elektriğe, doğalgaza ve diğer ürünlere yapılan zamlarla ödenmeye çalışılıyor. TL’deki bu değer kayıpları hayat pahalılığı, yoksulluk ve büyük çaplı iflaslar şeklinde tezahür etmektedir. Fiili bir ekonomik kriz olan mevcut durum ne toplum ne de devlet yönünden sürdürülebilir. Ekonominin kara deliği haline gelen bütçe açıkları, yüksek borçlanma ve ağır faiz yükü ne şekilde olursa olsun bitirilmeli ve küresel sermayenin ülke ekonomisine tesiri minimize edilmelidir.”