HÜDA PAR Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu, "Kürd meselesi"ne dair önemli değerlendirmelerde bulundu.
“Biz başından beri söylüyoruz; PKK meselesi ayrı, şiddet meselesi ayrı ama öbür taraftan Kürd meselesi de ayrı bir mesele ama bunu ayrıştırırsanız doğru olmaz.” diyen Yapıcıoğlu, çözüm sürecinde yaptıkları önerilere dikkat çekti.
Kürd meselesinin çözülmesini istemeyen odakların varlığına dikkati çeken Yapıcıoğlu, şu değerlendirmelerde bulundu:
“Biz o zaman da dedik ki devlete göre Kürd meselesi şiddet, terör ve kısmen de ekonomik, geri kalmışlık meselesidir. Ama aslında sorun bundan ibaret değildir. Evet, böyle bir sorunumuz var ama Kürd meselesi bu değildir. Kürd meselesi başka bir şey ve biz şöyle tarif etmiştik; demiştik ki hakikati, hukuku olmayan ve bu nedenle de sözde kalan kardeşliğin tahakkuk edilmemesi. Eğer bu mesele bu şekilde anlaşılırsa, yani kardeşliğin edebiyatı yapılmaktan vazgeçilir, bu işin hukukunun tahakkuk etmesi isteniyorsa, bozulmuş olan birliğin yeniden tesis edilmesi isteniyorsa, her şeyden önce adaletin teslim edilmesi gerekir. Nedir adalet? Kendinize istediğinizi kardeşinize de isteyeceksiniz, sana yapılmasını istemediğin bir şeyi kardeşim dediğine de yapmayacaksın. Çok basit bir tarifle aslında anlamak, kavramak veya ne yapılması gerektiğini öğrenmek kolaydır. Ama ısrarla bir tarafa getiriliyor. O adına çözüm süreci dedikleri çatışmasızlık sürecinde, biz yapılan temel yanlışları söyledik. Bir tanesi de bu muhattabiyet meselesi ve şimdi bu mesele bir hak hukuk meselesi ise gerçekten bir hukuk oluşturmak, o hukuku icra etmek ve bu şekilde kardeşliği tesis etmek, adaleti tesis etmek ise o zaman sizin muhatabınız şu veya bu kişi değildir. Sizin muhatabınız o hakka sahip olan, o hakkı talep eden herkestir. Bir şey daha; dedik ki eğer bir şey temel haklardansa bunun birileri tarafından talep edilmesine de gerek yoktur. O zaten onun hakkıdır. Yani ‘Ben bu hakkı istiyorum’ demesine de gerek yoktur. İlaveten dedik ki, eğer temel haksa, siz bunu pazarlık konusu yapamazsınız, birileri ile bunu müzakere edemezsiniz, bunu şarta da bağlayamazsınız. Birinin elinde silah var diye ‘Sen silahını bırakmazsan, ben bunların haklarını vermem’ diyemezsin ya da o hak talebinde bulunan vatandaşlara, elinde silah olmayan vatandaşlara, ‘Sen bu hakkı talep ediyorsun ama falanlar elindeki silahı bırakmadan ben bu adımları atmam’ diyemezsiniz, dememelisiniz. Süreç böyle işletildi. Şu anda da aynı şey. O zamanda söyledik, şimdi de söylüyoruz, eğer siz meselenin sadece silah, şiddet, çatışma boyutunu sona erdirmek istiyorsanız, elinde silah bulunan kişilerin hangi şartlarda silahlarını bırakacaklarını onlarla konuşabilirsiniz ama o kadar. Bunları söyledik ama dediğim gibi birileri doğrudan doğruya, birileri dolaylı olarak aynı şeyi söylüyor. Diyor ki ‘Bu sorun PKK’nin elindeki silah meselidir. Biz bu silahları ellerinden alırsak, mesele çözülecek.’ Biz de şunu söylüyoruz, eğer siz Kürd meselesini çözmezseniz, PKK bir sebep değildir, PKK bir sonuçtur. Sorunun çözümsüz kalmasının sonucudur. Yarın, bir gün PKK biter ya da kendi kendini feshederse de bu sorun çözümsüz kalmaya devam ederse başka şeyler türemeye başlar, başından beri bunu söylüyoruz. Ama hala bunları duymak istemiyor, görmek istemiyor, belki kolay geliyor ya da bu sorundan beslenen bazı odaklar, bu yönde ciddi anlamda çözüme yönelik adımlar atılmasını istemiyorlar ve engeller oluşturuyorlar.”
“Toplumu kutuplaştıran adımlara müsaade edilmemeli”
Üzerinde “Kürdistan” yazılı şapkaları sipariş üzerine bastıran bir fabrikanın basılarak şapkaların yakılmasının kabul edilemez olduğunu vurgulayan Yapıcıoğlu, bu tip hareketlerde bulunan kişilerin soruşturma selameti açısından görevlerinden de el çektirilmesi için İçişleri Bakanlığına çağrıda bulundu.
Yapıcıoğlu, “Elbette bunun tasvip edilebilecek tarafı yok. Diyoruz ki bu yapılan şey aslında bu topluma yapılan çok büyük bir kötülüktür. Milliyetçilik adı altında güya kendi milletine, kendi memleketine hizmet ettiğini düşünüyor olabilir ama bu millete de ihanettir, devlete de zarar verir, toplumsal birlikteliği de ciddi bir şekilde zarara uğratır. Bu sağlıklı bir ruh hali değildir. Şimdi orası uluslararası meşruiyeti olan, kabul görmüş, Irak anayasasına göre kurulmuş bir Kürdistan Bölgesel Yönetimi mi? Oranın bir parlamentosu var mı? Oranın bir başbakanı, cumhurbaşkanı var mı? Evet. Türkiye orayı tanıyor mu? Evet. Orayla ilişkileri var mı? Evet. Oranın cumhurbaşkanı buraya geldiğinde veya oradaki herhangi bir siyasi resmi görevli buraya geldiğinde bir devlet görevlisi olarak karşılanıyor mu? Evet. O zaman sorun ne? Zihniyet. Bizim çağrımız şudur, netice de birileri toplumu kutuplaştırıyorsa veya toplumsal bir çatışmanın zeminini hazırlamaya çalışıyorsa, bu suçtur, savcılar sadece iktidar sahibi olanların ya da kendini memleketin sahibi zannedenlerin rahatsız olduğu fiilleri soruşturmak ile görevli değiller. Kanunların çizmiş olduğu çerçeve içerisinde suç işleyen kimse, savcının görevi onu soruşturmaktır ve bu da ciddi anlamda bir suçtur. İçişleri Bakanlığına da buradan çağrımız, bu tip hareketlerde bulunan kişilerin soruşturma selameti açısından görevlerinden de el çektirilmeleridir. İçişleri Bakanlığının mutlaka olaya el atması gerekir, kendi memleketi olarak Trabzon'da bu olay olmuştur.” dedi.