HÜDA PAR Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu, partisinin Pendik İlçe Kongresine katılarak bir konuşma yaptı.
Genel seçimlerden istedikleri sonucu aldıklarına dikkat çeken Yapıcıoğlu, özellikle dışarıdan ülkeye ve seçimlere yapılmak istenen müdahalelere geçit vermediklerini; bundan sonra da benzer durumlarda dış müdahalelere yeltenenlere asla izin vermeyeceklerini vurguladı.
"Yerel seçimlere daha güçlü hazır hale gelmiş olacağız"
Mart 2024'te yapılması planlanan yerel seçimlere değinen Yapıcıoğlu, "Biz de iki seçim arasındaki bu boşluktan istifade ederek zaten zamanı gelmiş olan il ve ilçe kongrelerimizi tamamlayıp yerel seçimlere daha güçlü bir şekilde hazırlanmak üzere bir süreç başlattık. Rabbim bir kaza, bela, bir afet vermezse inşallah 15 Ekim'e kadar ilçe kongrelerimizi tamamlayacağız ve 15 Ekim'den aralık sonuna kadar da il kongrelerimizi de tamamlayıp seçime daha zinde, daha güçlü, daha donanımlı kadrolarla seçimlere hazır hale gelmiş oluruz inşallah." dedi.
Yapıcıoğlu, genel seçimlerde yapılan onca karalamaya ve iftiraya rağmen HÜDA PAR'ın adının daha fazla duyulduğuna işaret etti.
Son yıllarda yaşanan Covid-19, Rusya-Ukrayna savaşı, Kahramanmaraş merkezli depremler gibi iç ve dış gelişmelerin oluşturduğu ekonomik sorunlara değinen Yapıcıoğlu, "Bazı sıkıntıları hep birlikte çekeceğiz ama şu anda bu fedakârlık kimden bekleniyor? Malumlarınız olduğu üzere ekonomi politikasında özellikle seçimlerden sonra bir farklılaşma, bir değişiklik oldu. Daha önce kademe kademe indirilen faizler birden zıplaya zıplaya, 7-8 ayda ancak indiği yerden bir anda, bir tek kalemde neredeyse ikiye katlandı, sonra bir daha arttı." dedi.
"Üreterek kazanan insanlardan vergi alırsanız gelir dağılımındaki adaletsizliği büyütürsünüz"
Yapıcıoğlu, şöyle devam etti:
"Çok uzun bir süredir Türkiye'de toplanan her 3 lira verginin 2 lirası dolaylı vergilerden toplanıyor. Normal şartlarda daha önce vergiler iki türlüydü. Ya gelirden vergi alınırdı ya da servetten. Fakat şimdi harcamalardan vergi alınıyor, nasıl alınıyor? Siz bir para kazanıyorsunuz ya da elinize bir yerden bir para geçiyor, o parayı harcamak için ihtiyacınızı almak üzere bir yere gidiyorsunuz bir şey alıyorsunuz vergi veriyorsunuz.
Dolaylı vergiler niçin kolay? Çünkü tahsili kolay. Çünkü o malı satan kişi maliye adına o vergiyi vatandaştan alıyor ve onu götürüp maliyeye yatırıyor. Vatandaş da vergi verdiğini farkında olmadığı için itiraz da etmiyor, ya da edemiyor.
Dolaylı vergilerin toplam vergiler içerisindeki payını düşürmezseniz vergi adaletini sağlayamazsınız. Siz vergi politikalarınızla gelir dağılımındaki adaletsizliği artırabileceğiniz gibi aşağı da çekebilirsiniz. Eğer siz çok kazanandan çok vergi alırsanız, az kazanandan az vergi alırsanız gelir dağılımındaki adaleti biraz daha sağlamış olursunuz, yani iyileştirmiş olursunuz, uçurumu daraltmış olursunuz. Ama eğer siz vergiyi dar gelirliye yüklerseniz, siz hiçbir şey yapmadan parayı paradan kazanan insanlardan, hiçbir üretime katılmadan, hiç ter dökmeden, hiç çalışmadan, geçimini sadece paradan olan insanlardan değil de alın teriyle çalışan, üreterek kazanan insanlardan vergi alırsanız siz gelir dağılımındaki adaletsizliği büyütürsünüz. Şu anda Türkiye'de olan budur. Hatta daha ilginci, kendi geliri, parası olmayan bir kişi zaruri ihtiyaçlarını karşılamak için gidip birisinden borç para alsa, o parayı harcarken bir de vergi veriyor. Dolaylı vergi böyle bir şeydir işte. Biz diyoruz ki Türkiye bu ayıptan bir an önce kurtulmalıdır. Vergi politikaları yeniden gözden geçirilmeli, vergi mevzuatı basitleştirilmeli, vergilerin sayısı azaltılmalı ve vergiyi çok kazanan vermeli."
Enflasyonu düşürmeye yönelik politikaları da eleştiren Yapıcıoğlu, "Şimdi yeni maliye politikaları ile ilgili olarak birinci hedefimiz enflasyonu düşürmek diyorlar. İnşallah önümüzdeki 2 yıl içerisinde tek haneli rakamları göreceğiz diyorlar. Bununla ilgili de yapılan şeylerden bir tanesi sıkı para politikası.. Piyasada fazla para olmasın, maaşlar artarsa tüketim azalmaz, tüketim azalmazsa enflasyon düşmez. Evet tüketimi kısmak arz talep dengesi üzerinden enflasyonun dizginlemenin bir yoludur ama eğer sizin enflasyonunuzun sebebi talep fazlasıysa bu doğru, şu anda Türkiye'deki enflasyonun sebebi maliyet enflasyonu. Bir de işin psikolojik boyutu var. Maliyetler yükseldiği için fiyatlar yükseliyorsa siz talebi kısarak o mala olan talebi azaltarak enflasyonu düşüremezsiniz. Düşürseniz bu sefer üretici zarar eder. Bunun başka bazı yan etkilerini görürsünüz, işsizlik artar, işletmeler kapanır, ekonomimiz daha büyük zarar görür."
"Yapılması gereken şey maliyetleri aşağıya çekmek, maliyetle enflasyonu dizginlemek"
Çözüm önerileri sunan Yapıcıoğlu, "Öyleyse şunu yapmanız lazım, yapılması gereken şey maliyetleri aşağıya çekmek, maliyetle enflasyonu dizginlemek, üretim maliyetlerini aşağıya çekmek. Siz eğer tüketimi kısma yönüyle yaparsanız zarar edersiniz ama siz üretim maliyetlerini düşürürseniz, üretim artarsa bu da enflasyonu düşürücü bir etki oluşturur ama aynı zamanda işsizlik de aşağıya düşer. Vatandaş gelirini harcadığı zaman eğer üretim yeterince artmışsa sadece talepten dolayı fiyatlar yukarı çıkmaz. Ekonomi de canlı hale gelir." diye ekledi.
Yapıcıoğlu, emeklilere de seyyanen zam yapılması, bunun da en az 5 bin TL olması gerektiğini söyledi.
Fahiş kira fiyatlarına çözüm önerisi
Fahiş kira fiyatlarına tepki gösteren Yapıcıoğlu, "Bu kiraları, kira artışlarını yüzde 25 ile sınırlandırmak çözüm mü? Elbette bu çözümlerden bir tanesi fakat bu çözüm yetmiyor. İşte size birkaç tane çözüm önerisi: Bir ara bir milyon konut yapılacak, ayrıca yüz binlerce kişiye de arsa tahsis edilecek, kendi evini müstakil evini yapmak isteyenlere arsa vereceğiz, diye kura çektiler. Arkasından bazı yerlerde mülkiyeti kamuya ait hazine arazileri satışa çıkarıldı. O arazileri satın alan insanlar satın aldıktan saatler sonra iki katı bedelle başkalarına devretti. Türkiye'de konut fiyatlarının bu kadar artmasının, buna bağlı olarak kiraların da bu kadar artmasının nedenlerinden bir tanesi arsaların çok pahalı olması, çok değerli olmasıdır." diye konuştu.
Yapıcıoğlu, "Şimdi böyleyken hükümete önerimiz, siz o hazine arazilerini para karşılığında birilerine satıp onların da birkaç saat ya da birkaç gün sonra iki katı fiyatla satmasındansa gelin siz oraları kat karşılığı oralara bina dikecek kişilere verin, inşaat yapacak insanlara verin. Şu kadar sürede bu inşaat bitecek, diye sözleşmenizi yapın. Hazine, Milli Emlak ya da TOKİ eliyle onları insanlara isterse düşük taksitlerle satın, isterseniz de kiraya verin. Kamunun elinde ciddi bir konut stoku olursa ve oraya siz dar gelirli, sabit gelirli vatandaşların ödeyebileceği bir kira tespit ederseniz ve o kira artışlarına da mesela memur maaş katsayısına bağlarsanız kiralar da bir düzene girer. Mutlaka ne yapıp edip konut fiyatlarının, inşaat maliyetlerinin ve kiraların aşağıya çekilmesi için bir formül bulunmalıdır." değerlendirmesinde bulundu.
Son zamanlarda aile içi ve toplumda yaşanan cinnet haline dikkat çekerek son yaşanan olaylardan örnekler veren Yapıcıoğlu, "Ne oluyoruz, nereye gidiyoruz? Bir anne ki şefkat timsalidir. Nasıl savunmasız küçücük bebeğini ölüme terk edebiliyor ya da boğarak öldürebiliyor? Bir baba nasıl evladına kıyabiliyor, bir evlat nasıl annesini, babasını gözünü kırpmadan öldürebiliyor? Ne ara biz bu hale geldik. Niçin birbirimize merhametimiz kalmadı? Bunların hepsini önümüze koyup ciddi ciddi düşünmemiz, kafa yormamız ve buradan bir çıkış yolunu elbirliğiyle bulmamız gerekiyor." diye konuştu.
"Sapıklık bir özgürlük değildir; toplum bunlardan temizlenmelidir"
Aile kurumunu hedef alan cinsel sapkınlık türü oluşumlara dikkat çeken Yapıcıoğlu, "Aile kurumunu korumak için mutlaka çok acil bir şekilde adımlar atılmalı. Her türlü sapkınlık Türkiye'de serbest, şimdi o sapkınlıkları yapanlar bunun reklamını yapmayı da özgürce reklam yapmayı, bunu yaymayı da bir özgürlük olarak millette pazarlama peşinde. Sapıklık bir özgürlük değildir, sapıklıklar önlenmelidir, yasaklanmalıdır, cezalandırılmalıdır ve bu toplum bunlardan temizlenmelidir. Zina yeniden suç sayılmalı ve ciddi bir yaptırım getirilmelidir. Aile kurumuna zarar veren, aile yapımızı bozan televizyon dizilerine ve sözüm ona aile programlarına çok acilen bir çözüm bulunmalı, RTÜK devreye girmeli, bu programlar katiyen televizyonlarda, televizyonlar vasıtasıyla ailelerimizin içinde, evlerimizin içerisine kadar girerek bizleri zehirlemesi engellenmelidir." ifadelerini kullandı.
Gençlerin evlenmesinde kullanılacak fonun kredi değil hibe olarak verilmesi gerektiğini söyleyen Yapıcıoğlu, ölen babasından kalan maaşı alabilen bekar kadına yapıldığı gibi evli kadına da pozitif ayrımcılığın yapılması gerektiğini ifade etti.
"Annelerimize mutlaka sahip çıkmalıyız"
Yapıcıoğlu, 25 yıl evli kalan kadına emeklilik hakkının verilmesi gerektiğini vurgulayarak, "Bir kadın, bir anne eğer çalışıyorsa çocuğuna bir bakıcı tutuyorsa o bakıcının sigorta primini devlet karşılıyor. Peki başkasının çocuğuna bakan kadının sigorta primini karşılıyorsunuz da kendi çocuğuna bakan kadının primini niye karşılamıyorsunuz? Üstelik bu bakıcı günün belli saatlerinde çocuğa bakıyor sonra kendi evine gidiyor. Orada da sorumlulukları var onları yerine getiriyor. Dünyanın en zor mesleği anneliktir. Anne sabahleyin dışarıda çalışıyor, geldikten sonra akşam da kendi çocuğuna bakıyor. Çalışmayan kadın sabahtan akşama kadar mesai kavramı yok. Hele çocuklar farklı yaşlarda ise sabahın köründe mesai başlar gece yarısından sonra devam eder. Bebeği varsa gece uykusunu birkaç defa böler. Anne hem aşçıdır hem temizlikçidir hem çamaşırcıdır hem ütücüdür hem hasta bakıcıdır… Her bir işi yapar. Hepsini de layıkıyla yapar. Bunu ücret için mi yapar? Hayır. Fakat bu zorlu işi yaptıklarında aynı zamanda şudur: Sadece kendi evladını yetiştirmiyor, memlekete de evlat yetiştiriyor. Öyleyse annelerimize mutlaka sahip çıkmalıyız." şeklinde konuştu.
Kur'an'a saldırılar
Avrupa ülkelerinde Kur'an'a yönelik saldırıları hatırlatan Yapıcıoğlu, "Bizim kutsalımıza dışarıdan birileri açıkça hakaret ediyor fakat içeride de onlara alkış tutan bazı zavallılar var. Başkasına hakaret özgürlük değildir. Böyle bir fikir özgürlüğünü biz tanımıyoruz. Fikir hür olmalı ama onun sınırları vardır. Başkasına hakaret özgürlük değildir hele hele kutsala hakaret özgürlük hiç değildir. Şimdi bazı Avrupa ülkelerinde sistematik bir şekilde kutsallarımıza saldırı oluyor. Müslüman halklar dünyanın dört bir tarafında buna tepki gösteriyor. Bunu asla razı gelmeyecekler. Bu işi yapanlar belki Kur'an'ı Kerim'in kutsiyetine akıllarınca bir zarar verebileceklerini düşünüyorlar fakat Allah'ın izniyle onların yaptıkları şey Müslümanların kutsallarına sahip çıkma adına daha bir kenetlenmelerine yol açıyor, gayrimüslimlerin de ne var bu kitabın içerisinde, niçin bu kadar saldırıya maruz kalıyor, diye bir merak uyanmasına ve Kur'an'ın mesajının onlara da ulaşmasını vesile oluyor inşallah. Fakat bunlar o çirkin hareketi yapanların hareketinin çirkinliğini ortadan kaldırmıyor, onların cürmünü hafifletmiyor. "
"Devlet idare edenlerin sorumluluğu bir kınama mesajı yayınlamaktan ibaret değildir"
Yapıcıoğlu, "Bizler sivil insanlar olarak sivil toplum olarak Müslüman bireyler olarak buna tepki gösteriyoruz. Fakat Müslüman idarecilerin, devlet idare edenlerin sorumluluğu bir kınama mesajı yayınlamaktan ibaret değildir. Onlar sadece kınamakla kendi sorumluluklarını yerine getirmiş olmazlar. Milletin onlardan beklentileri vardır. Çok daha ciddi tedbirler, çok daha ciddi yaptırımlar üzerinde mutlaka çalışmaları gerekir ve bu konuda adım atmaları gerekir. Çünkü Avrupa'da yapılan şey bireysel bir şey değildir;: hepiniz görüyorsunuz. Polis korumasında devlet destekli özel izinli olarak yapılıyor bu hareketler. Öyleyse devlet kademelerinde görev alan yöneticiler de mutlaka buna göre adımlar atmak zorundadır." diye ekledi.
"Madem bu millet bize yetki verdi, bizi parlamentoya gönderdi; İsveç gibi bu hakaretlere çanak tutan, himaye şemsiyesi açan bir ülke NATO'ya üye olmak istiyorsa ve bu karardan Meclis'ten geçecekse o kararın Meclis'ten geçmemesi için elimizden ne geliyorsa yapacağız." Diyen Yapıcıoğlu, şöyle devam etti:
"Bütün İslam ülkelerine çağrımız şudur: Ciddi tedbirler alın, elçilerinizi çağırın; ağır bir şekilde nota verin veya kovun. Sadece kınama mesajları yayınlamakla kalırsanız onlar da bu hakaretlerini, bu çirkin hareketlerini tekrarlamaya devam edecektir ve bunu da özgürlük diye bize götürmeye çalışacaklar. Bizim içimizdeki ahmaklarda, 'ne olmuş, adam böyle düşünüyor' diyor. Adam neyi düşünüyor? Düşünce mi açıklamış? Düşmanlık ve kin tohumları ekmekten başka hiçbir şey yapmıyorlar ve inşallah onlar bu kinlerinde boğulacaklar. Fakat bizim de şunu bilmemiz lazım ki bu bizim de imtihanımızdır. Sadece bizim değil, yöneticilerin de imtihanıdır aynı zamanda. Siz kendi kutsalınıza ne kadar sahip çıkıyorsunuz bunun hesabını mahşerde vereceksiniz. Sorulduğunda eğer sizi kurtarmaya yetecek bir cevabınız varsa eyvallah. Değilse, siz kendi kendinize bile ikna edemiyorsanız o zaman o günden o günün hesabını şiddetinden çetinliğinden korkun. Sizi uyarıyoruz."
"Köpek düşmanı değiliz ama köpekperestleri de sevmiyoruz"
Başıboş köpek sorununa da değinen Yapıcıoğlu, "Hiçbir şey insanın hayatından daha değerli değildir. Bu köpek terörü önlenmelidir, dediğimizde birileri bize köpek düşmanı ya da hayvan düşmanı ismini takıyor, bu sıfatla bizi anmaya çalışıyor. Hayır biz hayvanlara düşman değiliz, biz köpeğe de düşman değiliz. Köpekler de masum masum sokaklarda dolaşmıyor ki! Sürüler halinde dolaşıp sürü psikolojisiyle çocuklara, kadınlara ve özellikle kendini savunamayacak durumda olan insanlara saldırıyorlar. Biz köpek düşmanı değiliz ama biz köpekperestleri de sevmiyoruz. İnsan hayatı değerlidir, devletin varlık ve meşruiyet nedenlerinin başında insanların canını, malını, ırzını, dinini, aklını ve neslini korumak gelir. Yönetim bunun için vardır. Ve bu dediğimiz diğer hakların tamamı canlı insan içindir. İnsan vefat ettikten sonra artık mal da onun değil, hiçbir şey onun değil. Öyleyse yöneticilerin birinci vazifesi insanları hayatta tutmaktır, insanların Hayat hakkını muhafaza ve müdafaa etmektir. Bu hakka halel getiren, bu hakka tehlike arz eden şey neyse o bertaraf edilmelidir, bertaraf edilmesi için ne yapılması gerekiyor? Bu köpeklerin toplanıp bir yerde muhafaza altına alınması mı kısırlaştırılması mı ne gerekiyorsa o ama mutlaka insan hayatı korumalı." diye konuştu.
Konuşmaların ardından kongrede yapılan oylama sonucu Pendik İlçe Başkanlığına yeniden Erdal Almalı seçildi. (İLKHA)