ŞANLIURFA - Hür Dava Partisi Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Yavuz, yaptığı açıklamayla Türkiye ve dünyadaki son gelişmeleri değerlendirdi. Hükümet ve PKK arasında devam eden görüşmelere değinen Yavuz, Hükümetin, Kürdlerin meşru ve haklı taleplerini PKK'nin çekilme veya silah bırakma şartına bağlaması veya bağlıyormuş gibi hareket etmesini eleştirdi.
"Sürecin sağlıklı yürümemesinin nedeni görüşmelerin şeffaf olmamasıdır"
Sürecin geldiği noktada tarafların samimi olmadığı izlenimi verdiğini belirten Yavuz, "2013 yılı başından bu yana hükümet ile PKK arasında devam eden ve nisbi bir çatışmasızlık ortamı sağlayan sürecin geldiği noktada, gerek PKK tarafının ülke dışına çekilmeyi yavaşlatıp silaha yeniden başvuracağı yönündeki tehdidi ve gerekse de hükümet tarafının PKK'nin silah bırakması karşılığında taahhüt ettiği anlaşılan konulardaki kayıtsızlığı, yürütülen süreçte her iki tarafın da samimi olmadığı izlenimini vermektedir. Sürecin sağlıklı yürümemesinin bir diğer nedeni de, kapalı kapılar ardında yapılan görüşmelerin şeffaf olmaması ve pazarlık konusunun Kürt halkından gizlenmesidir.
"Kürdlerin İslami ve insani hakları, pazarlık yapılacak alan değildir"
Başbakan tarafından anadilde eğitim hakkının ülkeyi bölecek bir adım olarak görülmesi kabul edilebilir, insani ve ahlaki bir yaklaşım değildir. Avrupa devletlerinde yaşayan Türk vatandaşları için tereddütsüz talep edilen Türk Okulları ve anadilde eğitim hakkının, Türkiye'deki Kürdler söz konusu olunca bölünme paranoyasına kurban edilmesi, insaf ve vicdan sınırlarının ötesinde bir tutumdur. Hükümetin, Kürdlerin meşru ve haklı taleplerini PKK'nin çekilme veya silah bırakma şartına bağlaması veya bağlıyormuş gibi hareket etmesi, örgüte büyük bir istismar alanı oluşturması bir yana, Türkiye halklarının adalet üzere tesis edilmesi gereken kardeşliğine darbe vurmaktır. Kürdlerin İslami ve insani hakları, Devlet ve PKK'nin, üzerinde hesap ve pazarlık yapacağı bir alan değildir.
Çözüm sürecinde atılan adımlar ve alınan pozisyonlar göstermiştir ki Devlet ve PKK tümüyle kurumsal ve örgütsel çıkarlarını önceleyen reflekslerle hareket etmekte, Kürd halkının talep ve beklentileri, örgütsel ve kurumsal çıkarlarla örtüştüğü ölçüde istismar ve pazarlık gücü olarak kullanılmaktadır. Kürd halkının temel hakları konusunda, hükümet şarta, zamana veya zemine göre davranmaktan vazgeçip, gerekli düzenlemeleri bir bütün olarak derhal açıklamalı ve hayata geçirmelidir" dedi.
"Kürdistan" adının kullanılmasın hala yasak
Diyarbakır'da bazı gençlerin kurdukları "Kürdistan Gençlik Derneği" hakkında, adında bulunan "Kürdistan" kelimesinden dolayı inceleme başlatılmasını eleştiren Yavuz, Kürdistan adının bir kuruluşa verilmesinin yasalara ve anayasaya aykırı olduğu gerekçesi ile derneğin kapatılmak istendiğini ve bu durumun yıllardır tekrarlanan, Kürd halkının, Türk halkıyla eşit haklara sahip olduğu nakaratıyla tezat oluşturduğunu söyledi.
Yasalarda ve Anayasalarda "Kürdistan" adının kullanımıyla alakalı bir yasak ve engel varsa yapılacak şeyin, toplumsal gerçeklikle uyuşmayan o maddeleri değiştirmek olduğunu vurgulayan Yavuz, "Bu vaka da göstermiştir ki toplumsal gerçekliğimizle uyuşan, Kürd halkının insani ve İslami tüm haklarını tanıyan yeni bir anayasaya acilen ihtiyaç vardır.
Kürd halkının binlerce yıldır yaşadığı coğrafyanın adının bir derneğe verilmesine tahammül gösteremeyen rejimin köhnemiş anlayışının değişmesi gerektiğini belirtiyor ve yapılan uygulamayı kınıyoruz" ifadelerini kullandı.
Cizre'deki bombalı saldırılara tepki
Son zamanlarda dindar Kürtler ve kurumların hedef gösterilmesi ve bu bağlamda Cizre'de bazı evlere bombalı saldırılar düzenlenmesine değinen Yavuz, halkın canı, malı, insani ve İslami haklarının tüm kişisel ve örgütsel çıkarların üzerinde olduğunu belirterek, halkın geleceğine zarar verici söz, eylem ve saldırılardan herkesin kaçınmasını istedi.
Yavuz söz konusu saldırılarla ilgili olarak şu değerlendirmelerde bulundu: "Cizre'de 13 Ağustos 2013 tarihine gece vakti PKK'ye bağlı gruplar tarafından, içinde kadın ve çocukların bulunduğu 3 eve çivilerle desteklenmiş bomba atılmış, bombaların düştüğü yerde o anda kimsenin bulunmaması nedeniyle, can kaybı olmamıştır.
"Dindar Kürtler ve kurumları hedef gösteriliyor"
Son zamanlarda medya üzerinden bilinçli bir şekilde dindar Kürtler ve kurumları hedef gösterilmektedir. Bu tür saldırıların halka yarar değil zarar verdiği bilinmelidir. Birtakım kişi ve fitne odakları, bilinçsiz gençleri ve çocukları kullanarak Kürd halkını düşman kamplara ayırıp birbiriyle çatıştırmak istemektedirler. Bu tür yanlışlara alet olanlar en büyük kötülüğü halkımıza yaptıklarını fark etmeli ve bir an önce kendilerine çekidüzen vermelidirler.
"Bu saldırganları iyi tanımalı ve saldırganlara prim vermemeli"
Halkın canı malı, insani ve İslami hakları tüm kişisel ve örgütsel çıkarların üzerindedir. Örgütsel çıkarlar uğruna halkımızın geleceğine zarar verici söz, eylem ve saldırılardan herkes kaçınmalıdır. Bu saldırılar örgütsel hâkimiyet kurmak ve halkı sindirmek için yapılan eylemlerdir. Gençler, halka zarar verecek bu tür saldırılara ve oyunlara alet olmamalı, kendilerini kullandırmamalıdır. Halkımızın tüm kesimleri bu saldırganları iyi tanımalı ve saldırganlara prim vermemelidir."
Irak Kürdistan'ına göç eden muhacirler
Suriye Kürdistanı'nda yaşanan çatışmalar ve buradaki Kürt halkının Irak Kürdistanı'na göç ettiğine dikkat çeken Yavuz, "Suriye muhalefetine mensup farklı grupların gerek kendi aralarında ve gerekse PYD ile aralarındaki çatışmalardan en fazla halkın zarar gördüğünü dile getirdik. Halkın zarar görmemesi için çatışmaların sonlandırılmasını ve ihtilafların müzakere ve diyalog yoluyla çözülmesi gerektiğini belirtmiştik. Devam eden çatışma ve iç savaş nedeniyle genelde Suriye halkı ve özelde Kürt halkı yaşadığı topraklardan göç etmek zorunda kalmıştır.
Bu çerçevede can ve mal güvenliği kalmayan Suriye Kürdistan'ında yaşayan 20 binden fazla Kürt, Irak Kürdistan'ına sığınmıştır. Bu toplu göçün nedenleri iyi irdelenmelidir.
"Halk hem çatışmalardan, hem de PYD'nin baskısında kaçıyor"
PYD Suriye'deki iç savaşın ilk günlerinden beri muhalif birçok Kürt liderini komplolarla öldürtmüş, kalanlarını da baskı ve tehditlerle etkisiz hale getirmiştir. PYD, PKK'nin ideolojini Suriye Kürdistan'ına hakim kılmak için sivil halka karşı silah kullanmaktan da geri durmamıştır.
Gözlemleyebildiğimiz kadarıyla halk, hem çatışmalardan, hem de PYD'nin kendi hegemonyasını kurmak için muhalif Kürt gruplarına ve halka uyguladığı baskıdan dolayı göç etmiştir" şeklinde konuştu.
Çatışan gruplara çağrı
Göç dalgasının durdurulması için hem çatışan örgütlerin hakimiyet savaşının sonlandırılması ve hem de halka yönelik baskıların bitirilmesi gerektiğini belirten Yavuz, muhatap kesimlere sorumlu davranma çağrısında bulundu.
Mısır direnişi
Mısır'da halkın darbeye direnişi ve sivil insanlara yönelik katliamları hatırlatan Yavuz, "Mısır'da halkın seçtiği iktidara yönelik gerçekleştirilen darbe girişimi, bütün hukuk tanımazlık ve zorbalığı ile devam etmektedir. İktidar gücü gayrimeşru bir biçimde ve zorbalıkla elinden alınan halk, seçtiği tek sivil Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi'ye tarihte benzerine az rastlanır bir biçimde, meydanlara inerek sahip çıkmaya devam etmektedir.
Meşru ve silahsız bir şekilde darbeye tepkisini ortaya koyan halkın üzerine hedef gözeterek ateş açılmakta, kadın, çocuk, genç, ihtiyar demeden sivil halk büyük katliamdan geçirilmektedir. İbadethanelere bile hürmetsizlik edilmekte, darbeci uşağı katil çetelerin öldürülme endişesiyle ile camiye sığınan masumlar, adeta terörist muamelesine tabi tutularak tutuklama bahanesi ile katledilmektedirler. Cezaevlerine konanlar dahi infaz edilmektedirler.
"İhvan liderlerinin can güvenliğinden endişe duyuyoruz"
Son olarak da İhvanı Müslim'in büroları ve yöneticilerinin evleri basılarak yakılmakta, çocukları öldürülmekte kendileri de tutuklanmaktadır. Edinilen yeni bilgilere göre bugün İhvanın mürşidi Muhammed Bedii ve birçok üst düzey yöneticisi tutuklandı.
Cezaevlerindeki direnişçileri katleden darbecilerin pervasızlığı göz önüne alındığında Meşru Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi ve İhvan liderlerinin can güvenliğinden endişe duyuyoruz.
Askeri cunta, iktidarını pekiştirmek için, darbe karşıtı gösterileri organize ettiği için İhvanı Müslimin hareketini terörist ilan ederek, bürolarını kapatmaktadır. Böylece üye ve gönüllülerini cezaevlerine doldurmanın ve direnişi bitirmenin hesabını yapmaktadır.
"Cunta yönetimi bundan sonra olacakların da sorumlusudur"
Tamamen barışçıl ve sivil gösterilerle tepkisini ortaya koyan Mısır halkına ve temsilcilerine yapılan bu zulüm ve katliamların sorumlusu olan cunta, bundan sonra olacakların da sorumlusudur. İhvan'ın silahsız sivil direnişinin yanında, direnişe destek veren diğer bazı yapıların halkı katliamdan korumak için, silaha başvurmasının, silahlı direniş yolunu tercih etme zorunda bırakılmasının sorumlusu da askeri cunta olacaktır. Nitekim Sina yarımadasındaki bazı aşiretlerin, askeri diktaya karşı bu yolu tercih ettikleri görülmektedir.
Askeri cunta, daha fazla kan dökülmemesi, ülkenin iç savaşa sürüklenmemesi için derhal yönetimi Muhammed Mursi'ye ve halka devretmeli ve yönetimden çekilmelidir.
Türkiye halklarının, darbeye karşı gösterdiği duyarlılık ve darbeye direnen Mısır halkıyla dayanışması, takdir ve tebrik edilecek asil bir davranış olmuştur. Hafta sonunda Partimizin de destek verdiği, Mustazaflar Cemiyeti tarafından Diyarbakır'da "Amed'ten Mısır Direnişi'ne Destek" adı altında düzenlenen ve halkın büyük katılım gösterdiği miting, anlamlıydı. Zira yüzyıllardır uğradığı zulüm, dışlanmışlık, inkâr ve asimilasyon politikalarına rağmen zulme ve gadre uğramış Mısırlı kardeşlerine herkesten daha fazla destek sunmaktan geri durmayan "İslam ümmetinin yetimleri" olan Müslüman Kürd halkı, Müslümanların vahdet, adalet ve kardeşlik arayışında da önemli bir adres olduğunu ilan etmiştir" dedi.
Bağdat, Beyrut ve Nijerya'daki saldırılar
Geçtiğimiz hafta Bağdat, Beyrut ve Nijerya'da gerçekleştirilen bombalı saldırılara da değinen Yavuz, açıklamalarını şöyle sürdürdü: "Irak'ın başkenti Bağdat'ta geçtiğimiz hafta düzenlenen birkaç ayrı bombalı saldırıda onlarca sivil hayatını kaybetti, yüzlercesi de yaralandı. Lübnan'ın başkenti Beyrut'ta da bomba yüklü aracın infilak etmesi sonucu, 24 kişi ölürken çok sayıda kişi de yaralandı. Nijerya'nın kuzeydoğusundaki bir camiye Pazar günü düzenlenen saldırıda ise, en az 44 kişinin öldürüldüğü haberleri basına yansıdı.
Emperyalist ülkelerin oyunları sonucu, İslam beldelerinde Müslüman halklar ve devletler ırk, mezhep veya geçici çıkarlar bahanesi ile kendi içinde parçalanmış ve zayıf düşürülmüştür. Halkı değişik toplumsal kamplara ayrıştıran ve aralarındaki ihtilafları çatışmaya dönüştürenler bu ihtilaf ve karışıklardan, çatışmalardan beslenmekte ve coğrafyamızı sömürmektedirler.
İslam ülkelerinin içinde bulunduğu savaş ve iç karışıklıklar, emperyalist ve Siyonist güçlerin körüklediği ihtilafların Müslümanlar arasında itibar görmesinin bir sonucudur. Müslüman halkların vahdet anlayışından uzaklaşması, ırk ve mezhep farklılıklarının birbirlerini yok edecek düzeyde bir düşmanlığa dönüşmesi ile içinden çıkılmaz bir hal almıştır. Müslümanlar arasında derinleşmiş bölünmüşlüğü ve düşmanlığı bir an önce giderip Müslüman halkları ümmet şuuruyla yeniden vahdete kavuşturmasını, İslam beldelerinde huzur ve barışın bir an önce egemen olmasını Rabbimizden diliyoruz." (İLKHA)