HABER MRK - Hür Dava Partisi Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Yavuz, yaptığı açıklamayla Türkiye ve dünyadaki son gelişmeleri değerlendirdi. Yavuz, yeni anayasa çalışmalarından 28 Şubat Davası ve mağduriyetlere, Suriye'ye müdahaleden Mısır'daki son gelişmelere kadar bir çok konuda önemli açıklamalarda bulundu.
Yavuz, Suriye'ye olası bir müdahalenin, Suriye halkına huzur ve barış getirmeyeceğini belirterek bölge devletlerinin hiçbir çıkar gözetmeden bir araya gelerek soruna çözüm üretmeleri gerektiğini vurguladı.
TBMM'deki 3 partinin 1982 darbe anayasasının ilk üç maddesinin, yeni anayasada da aynen korunması konusunda anlaşmasını da eleştiren Yavuz, bunun darbe anayasasını makyajlama operasyonu olduğunu söyledi.
"Millet devlete değil, devlet millete aittir"
Sivil ve yeni bir anayasa yapılması için mecliste grubu bulunan dört partinin temsilcilerinden oluşan komisyonun çalışmalarının devam ettiğini hatırlatan Yavuz, "Geçtiğimiz haftaki görüşmeler neticesinde, 1982 darbe anayasasının ilk üç maddesinin, yeni anayasada da aynen korunması konusunda üç parti görüş birliğine varmıştır. Böylece darbeci zihniyetin anayasaya rengini verdiği ilk üç maddesi aynen korunmak istenmektedir. Seçim vaatlerinin başında gelen yeni anayasa söyleminin, bugün ortaya konulan iradeye bakıldığında bir makyajlama operasyonu olduğu anlaşılmaktadır. Devleti kutsayan, tek tipçi, şoven zihniyetin yeni anayasaya aynen taşınmak istenmesi kabul edilemez bir yaklaşımdır.
"Yeni anayasanın değiştirilemez nitelikte hiçbir maddesi olmamalı"
Üç partinin üzerinde uzlaştığı "Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür" düzenlemesi, devleti merkeze almakta ve milletin devlete aidiyetini ortaya koymaktadır. Oysa millet devlete değil, devlet millete aittir ve onun hizmetindedir. Millete karşı devleti kutsayan ve önceleyen tanımlara yeni anayasada kesinlikle yer verilmemelidir. Parti programımızda ana çerçevesini çizdiğimiz gibi, halkın büyük çoğunluğunun talebi, tamamen yeni sivil bir anayasadır. Yeni anayasanın değiştirilemez nitelikte hiçbir maddesi olmamalı, her türlü vesayetten ve ideolojilerden arınmış sivil bir anayasanın başlangıç bölümü kısa ve öz olmalıdır. Etnik vurguya yer vermeksizin insani hak ve özgürlüklere kuvvetli bir vurgu yapılmalıdır.
Yeni anayasa, herhangi bir ideoloji dayatmamalı, hiçbir vatandaşın ötekileştirilmesine veya iç düşman olarak tanımlanmasına yol açmayacak şekilde hak ve adalet ölçüsü gözetilerek yapılmalıdır. Vatandaşlık tanımı etnik vurgular üzerinden yapılmamalıdır. Anayasanın temel hak ve hürriyetleri düzenleyen bölümüne "Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan herkesin, bu haklardan eşit bir şekilde yararlanmasının temini, devletin görevi, yükümlülüğü, varlık ve meşruiyet nedenidir." şeklinde bir madde veya fıkraya yer verilmelidir. Böylece hem vatandaşlık tanımı ile ilgili kısır tartışmalara son verilmiş hem de hak ve özgürlüklere kuvvetli bir vurgu yapılmış olur. Halkının inanç değerlerine ters düşen maddeler anayasadan ayıklanmalı, sistem halkın değerlerine uygun bir biçimde yeniden dizayn edilmelidir. Bunun yanı sıra azınlıkların inançlarını gereği gibi yaşayabilmeleri de anayasal güvence altına alınmalıdır.
"Yeni anayasada hiçbir etnik vurguya yer verilmemeli"
Türkiye Cumhuriyeti devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkesin Türk olduğu şeklindeki yanlış varsayımdan vazgeçilmeli. Yeni anayasada hiçbir etnik vurguya yer verilmemeli, ancak böyle bir vurgu yer alacaksa başta Kürtler ve Araplar olmak üzere bu ülkenin diğer etnik unsurlara da aynı vurgu eşit bir şekilde yapılmalı. "Devletin dili Türkçe'dir" şeklindeki ön kabulün ülke gerçekliği ile uyuşmadığı görülmeli. Ülkenin asli ve kurucu unsuru olan Kürd halkının dili olan Kürtçe, ikinci resmi dil olarak kabul edilmelidir. Kürtçe aynı zamanda eğitim dili de olmalıdır. Yeterli talep olması halinde anadili farklı olan diğer vatandaşların da kendi ana dillerinde eğitim alabilmelerinin önü açılmalıdır. Yeni anayasada katı merkeziyetçi yönetime son verilerek yerel yönetimler güçlendirilmeli ve tüm yerel yöneticiler halk tarafından seçilmelidir" dedi.
28 Şubat Davası ve mağduriyetler
Yavuz, 28 Şubat Davası ve yaşanan mağduriyetlerle ilgili olarak da şu değerlendirilmelerde bulundu: "28 Şubat 1997 post modern askeri darbesinin sorumlusu olan bir kısım asker ve sivil bürokratın yargılanmasına başlandı. Millete dayatılan resmi ideolojiyi tahkim etmek için uzun yıllar boyunca dindar olan memur, öğrenci, kurum ve kuruluşlar hedef haline getirilmiş ve büyük zulme maruz bırakılmıştı. 28 Şubat dönemi de böylesi yoğun kampanyaların zirveye çıkarıldığı dönemlerden biri olmuştur ve etkisi halen de devam etmektedir. Darbeye zemin hazırlayan bir kısım insanın yargı önüne çıkarılması ve kendilerinden hesap sorulması olumlu bir gelişmedir. Ancak unutulmamalıdır ki 28 Şubat darbesinin hesabı, sadece bir kısım asker ve sivil bürokratın yargılanmasıyla kapatılmayacak kadar büyüktür. Siyaset, emniyet, yargı ve medya gibi diğer bağlantılarının da açığa çıkarılması ve sorumlulardan hesap sorulması gerekmektedir. Bu bağlamda haksız yere işinden edilen, memuriyetten uzaklaştırılan, hukuksuz bir biçimde hapis cezalarına çarptırılan, eğitim hakkı elinden alınan, toplamı on binleri bulan insanın da mağduriyetinin giderilmesi yönünde ciddi bir çaba sarf edilmelidir. Kapsamı dar, kısmi ve mağduriyetleri gidermekten oldukça uzak kanuni düzenlemeler, ihtiyaca cevap vermemektedir. 28 Şubat 1997 tarihinden bugüne kadar devlet aleyhine işlenen siyasi suçlara ilişkin olarak mütedeyyin kişilere verilen tüm hapis cezaları geçersiz sayılmalı veya yeniden yargılamanın önü açılmalıdır. Süreç nedeniyle meslek, iş ve eğitim hayatı elinden alınan mağdurlara tazminat ödenmelidir. Mağdur edildikleri süreler memuriyetten sayılmalıdır."
"Suriye'ye müdahale Suriye halkına barış ve huzur getirmeyecek"
Suriye'ye yönelik herhangi bir müdahalesinin, süregelen savaşı bitirmeyeceğini ve Suriye halkına huzur ve barış getirmeyeceğini belirten Yavuz, "Suriye'de uzun bir süredir devam eden çatışmalarda sivil halka yönelik gerçekleştirilen ve binden fazla insanın hayatını kaybetmesine yol açan kimyasal saldırı, Suriye'ye yönelik dış müdahaleyi gündeme getirmiştir. Savaşın başlamasından bu yana sivil kayıpları değil, kimyasal silahların kullanılmasını müdahale gerekçesi olarak ilan eden ABD, diğer batılı müttefikleri ile birlikte Suriye'ye saldırma planları yapmaktadır. Suriye'ye yönelik emperyalist güçlerin müdahalesinin, süregelen savaşı bitirmeyeceği ve Suriye halkına huzur ve barış getirmeyeceği inancındayız. ABD ve müttefiklerinin Suriye konusunda kapsamlı bir müdahale ve işgale teşvik eden hükümet, olası İşgal sonrasında Suriye'nin, Afganistan, Irak ve Somali'den pek bir farkının kalmayacağını iyi hesap etmelidir. Emperyalist devletlerin hiçbir zaman Müslümanların barış ve huzura kavuşması gibi bir dertleri olmamıştır. Emperyalistler için demokrasi ve insan hakları; işgale ve enerji kaynaklarına erişmeye birer kılıf, siyonizmin güvenliği için birer bahaneden ibaret söylemlerdir. Suriye İslam coğrafyasının ortak bir sorunudur. Çözümü de başta Türkiye ve İran olmak üzere çatışan taraflar üzerinde etkili olan bölge devletlerinin devreye girmesi ile mümkündür. Zalim Esed diktatörlüğünün halk üzerindeki baskısının kaldırılması, bölge devletleri için insani ve ahlaki bir sorumluluktur. Bölge devletlerinin hiçbir milli menfaat veya ülke çıkarı gözetmeden sadece ve sadece Suriye Halkının menfaati temelinde inisiyatif alıp bir araya gelmeleri ve soruna çözüm üretmeleri gerekir. Bu anlamda İran'ın Türkiye'ye yönelik işbirliği çağrısını önemsiyor, nihai bir çözüm için ilk adım olmasını diliyoruz. Partimizin de daha önce önerdiği bu teklifin taraflarca dikkate alınması çözümü kolaylaştıracaktır. Aksi takdirde savaşı derinleştirecek muhtemel bir dış müdahale ve işgalin, görevlerinin gereğini yerine getirmeyen tüm bölge ülkelerini vebal altında bırakacağını bir kez daha hatırlatıyoruz" şeklinde konuştu.
Mısır darbeye direniyor
Tüm baskılara rağmen darbeye karşı direnen Mısır halkının büyük bir direniş ve dayanışma örneği sergilediğini belirten Yavuz sözlerini şöyle sürdürdü: "Mısır'da zorbalıkla başa geçen ve halkı katleden darbeci zihniyet; halkın tercihi olan İhvan-ı Müslimin yöneticilerini "halkı şiddete teşvik ve ölüme sebebiyet verme" suçlamasıyla ceza mahkemesine sevk etmesi tam bir diktatörlük örneğidir. Bütün baskı, katliam, tutuklama ve yasaklamalara rağmen, Muhammed Mursi başta olmak üzere tutuklanan tüm İhvan yöneticilerine sahip çıkan ve darbeye yönelik tepkisini sürdüren Mısır halkı, büyük bir direniş ve dayanışma örneği sergilemektedir. Bununla beraber Mısır halkı suçluyu ve masumu, meşru olanı ve gayr- meşru olanı da net olarak ortaya koymaktadır. Meşru ve haklı davalarına sahip çıkan, bu uğurda zindanı ve şehadeti göze alan, tüm tahrik ve zorlamalara rağmen şiddet eylemlerini tercih etmeyişi ile darbenin azmettiricisi olan emperyalistlerin ve siyonisterin gerçek yüzünü açığa çıkaran, işbirlikçilerin bu yolla zulüm ve zorbalıklarına meşruiyet devşirmesine fırsat vermeyen mazlum Mısır halkını selamlıyoruz. Azim ve kararlılığı ile darbeye boyun eğmeyeceğini gösteren Mısır halkını bir an önce zafere ulaştırmasını Rabbimizden diliyor ve istiyoruz."
"PYD ve El Nusra arasında arabulucu olabiliriz"
Suriye Kürdistanı'nda PYD ve El Nusra arasında süren çatışmaların sonlandırılması için çaba sarf edilmesi gerektiğini belirten Yavuz, "Eylül ayında düzenlenecek olan Ulusal Kürd Kongresi öncesinde, tüm Kürd aktör ve güçlerinin devreye girmesi ve kalıcı bir ateşkesin sağlanması önemlidir. Parti olarak, Suriye Kürdistanı'ndaki halkımızın huzur, barış ve selameti için, çatışmaların sonlandırılması gerektiğine inanıyoruz. Bunun içinde çatışan taraflar arasında arabuluculuk dâhil, her türlü katkıyı vermeye hazır olduğumuzu bir kez daha belirtiyoruz. Yaşanan çatışmalar, yerel güçlerin baskısı, güvenlik endişesi ve artan gıda sıkıntısı sebebiyle on binlerce Kürd, Irak Kürdistanı'na iltica etmek zorunda kalmıştır. Zor şartlarda, çöllerde kurulan kamplarda kalmak pahasına yaşadıkları yerleri terk eden mültecilerin acil olarak yardıma ihtiyaçları bulunmaktadır. Türkiye Kürdistanı başta olmak üzere Ülkedeki duyarlı tüm yardım kuruluşlarını, Irak Kürdistanı'na sığınan mülteciler için yardım seferberliği başlatmaya davet ediyor, halkımızın da bu konuda azami duyarlılık göstereceğine inanıyoruz. Parti olarak bu STK'lara her türlü desteği vereceğimizi kamuoyuna ilan ediyoruz." diye konuştu.
İnanca yönelik saldırılar
Dünya genelinden inanca yönelik saldırıların devam ettiğini ifade eden Yavuz, konuyla ilgili olarak şu değerlendirmelerde bulundu: "Çin rejimi tarafından Doğu Türkistan'da Kur'an-ı Kerim dersi için bir araya gelen Müslümanlara yönelik gerçekleştirilen katliamda 28 kişi hayatını kaybetti. Çin tarafından Müslümanlara yaşatılan ve nedense İslam dünyasında hiçbir tepkiye bile neden olmayan mezalim, farklı biçimlerde ABD ve Avrupa'da kendini göstermektedir. ABD'nin New York eyaletindeki polislerin camileri terör organizasyonu yapılan merkezler olarak fişlediği, İspanya'da emniyet birimlerinin "aşırı dinci Müslüman nasıl belli olur" şeklinde el kitapçığı dağıtarak ülke genelinde Müslümanlara yönelik takip ve baskı uygulanmasına yol açtığı belirtilmektedir.
İslam ülkelerini kan gölüne çeviren, kendi huzuru ve güvenliği için dünyanın diğer ülkelerini sömüren batılı ve doğulu emperyalist güçlerin İslam ve Müslümanlara yönelik tahammülsüzlük, çirkinlik ve saldırıları her geçen gün başka bir biçimde ortaya çıkmaktadır. Demokrasi, İnsan hakları ve hoşgörünün sadece kendi değerleri söz konusu olduğunda geçerli olan batının, ikiyüzlü ve çifte standartlı yaklaşımı kendi ülkelerinde bile pervasızca sergilenmektedir. İslam ülkelerinin kendi öz değerlerine ve inanç sistemlerine uygun bir şekilde yönetilmesi yerine, inanç değerlerimizle her an kavgalı olan batılı değerler üzerinden topluma yön verme çabalarının yanlışlığı bu vesile ile bir kez daha görülmüştür." (İLKHA)