Ekonomiyle alakalı yazılı açıklamada bulunan HÜDA PAR İktisat İşleri Başkanlığı, üreterek değil, paradan para kazanma yönteminin kapitalist sistemin özünü oluşturduğuna vurgu yaparak, toplum için en uygun olan İslam ekonomi modelini önerdi.
Döviz, faiz ve borsa ilişkilerine değinilen açıklamada, “Türkiye gibi gelişmekte olan ve kapitalist modeli benimseyen ülkelerin bir türlü aşamadığı problemlerden birisi de kısır döngüye dönüşen borç-faiz sarmalı ekonomik darboğazlar ve krizlerdir. Göreceli olarak piyasalardaki dengeler olumlu seyretse de bir müddet sonra baş gösteren olumsuz havanın etkisi, yıllarca süren kemer sıkma politikaları, zamlar, vergi artışları, yükselen döviz ve artan enflasyonla kâbusa dönüşmektedir. Türkiye’de son günlerde dövizin önlenemez yükselişi tartışılırken, ekonomi yönetimi ise çareyi faizleri yükseltmekte görmüştür. Önce bankalara sağlanan likidite arzında kısıtlama yoluna gidildi. Bu yöntem beklenen sonucu vermeyince son olarak Merkez Bankası, politika faizlerini yükseltti. Öyle anlaşılıyor ki bundan sonra da döviz artışının önüne geçmek için yeni faiz artırım kararları gelmeye devam edecektir. Döviz, faiz ve borsa ilişkisi üzerine uzun tartışmalar yaşanmaktadır.” denildi.
“Üreterek değil, paradan para kazanma yöntemi kapitalist sistemin özünü oluşturmaktadır”
Mevcut sistemin ürettiği kronik sorunlara dikkat çekilen açıklamada, “Servet dağılımındaki adaletsizliklerle servetin azınlık bir zümrenin elinde toplanması mevcut sistemin ürettiği kronik sorunların başındadır. Üreterek değil, paradan para kazanma yöntemi kapitalist sistemin özünü oluşturmaktadır. Döviz-Faiz-Borsa üçgeninde yaşanan ters korelasyon ise paradan para kazanmayı kolaylaştırmaktadır. Servetin çoğunluğunu elinde tutan azınlık bir grup, önce döviz yükselişinden kazanmaktadır. Ardından döviz yükselişini önlemenin yolu olarak öngörülen faiz artışlarından faydalanmaktadır. Uygun zamanlarda da borsalara yönelerek servetlerini katlama yoluna gitmektedirler. Sermayenin küreselleşerek sınırları aşan bir niteliğe bürünmesi de buna eklenince mevcut kaynakların belirtilen üçlü mekanizma üzerinden sömürülmesi uluslararası bir niteliğe bürünmektedir.” ifadelerine yer verildi.
“Kapitalizm denen tefeci düzenin kronik arızalarının faturasını her seferinde sadece ekonomi yönetimindeki kadrolara yönelterek sorunların üstesinden gelinemez”
Açıklamada kapitalist sistemin doğurduğu olumsuz sonuçlara değinilerek şöyle devam edildi:
“Siyasal sistemler gibi ekonomik sistemler de neticede bir tercih meselesidir. Küresel sömürü sistemi olan Kapitalizm, bugüne kadar kendi kurucuları olan bazı ülkelere ve azınlıktaki sermaye gruplarına faydalar sağladıysa da kalkınma hayaliyle bu akıma kapılan diğer ülkeler için yıkıma dönüşmüştür. Son pandemi sürecinin açığa çıkardığı yapısal kırılganlıklar kapitalizmin merkezi olan ülkelerde bile sistemin sorgulanmasına neden olmuştur. Kapitalizm denen tefeci düzenin kronik arızalarının faturasını her seferinde sadece ekonomi yönetimindeki kadrolara yönelterek sorunların üstesinden gelinemez. Ekonomiyi yöneten kadrolara yönelen eleştirilerin haklılık payı olsa da bu durum, sistemin sorgulanması ve yeni alternatif arayışlarını artık gölgelememelidir.”
“Biriken servet üretime yönlendirilerek istihdam artırılmalıdır”
İslam ekonomi modelinin önemine vurgu yapılan açıklamada, “Biriken servet üretime yönlendirilerek istihdam artırılmalıdır. Küresel tefeci düzenin oluşturduğu sömürü çarkından kurtulmak için üretilen değerin bölüşümünde emek ve alın terinin hak ettiği değeri göreceği daha adil alternatif modellere yönelmek zorundayız. Bu anlamda bir kez daha; toplumsal dokumuza en uygun olan İslam ekonomi modelini düşünmeye çağırıyoruz. Gelinen noktada İslam’ın çerçevesini belirlediği ‘insanı merkeze alan fıtri iktisat modeli; insanlığın muhtaç olduğu iktisadi adaletin ikamesi için tek çaredir.” şeklinde ifade edildi.