HÜDA PAR Malatya il Başkanlığı tarafından Diyarbakır’da PKK/HDP'lilerin 6-8 Ekim 2014 tarihli saldırılarında vahşice katledilen Yasin Börü ve arkadaşlarının, ayriyeten Karlıova’da katledilen Fethi Yalçın ve Cengiz Tiryaki’yi katledilişinin yıl dönümü dolayısıyla anma etkinliği düzenlendi.
HÜDA PAR İl binasında düzenlenen program, ilahiyatçı Mustafa Altun’un Kur’an-ı Kerim tilavetiyle başladı. Program, Kur’an-ı Kerim tilavetinin ardından Grup Hicret’in seslendirdiği ilahiler ile devam etti.
Anma etkinliğine katılan HÜDA PAR Genel İdare Kurulu Üyesi Vedat Turgut, burada bir konuşma yaptı.
Konuşmasına "Çözüm Süreci"ne değinerek başlayan Turgut, "İsmine 'çözüm süreci' dedikleri bir süreç başlatacaklar. Bu süreçte şu toprakları Müslümansız bırakmak, Müslümanlara hak tanımamak üzere belki derin mahfillerde, derin devlet adamlarıyla istişareler edecekler, anlaşmalar yapacaklar. Ama HÜDA PAR camiası var. Dolayısıyla 'bunlar size ait' denilip bir kansız zalim, gaddar ve katil bir örgütün insafına bırakılacaklar. 'Size bu süreç zarfında ne yapıyorsanız yapın' denilecek. O süreç zarfında dedik ya Diyarbakır’da, Cizre’de, Batman’da, Mersin’de, Antep’te, Adana’da, Urfa’da binlerce Müslüman’a saldırı yapılacak yüzlerce derneğe, Kur’an kursuna, camiye saldırı yapılacak. Gelin görün ki devlet erkânı, emniyet teşkilatı ve güvenlik güçleri de bunlara sessiz kalacak.” dedi.
Turgut, “Yasin ve arkadaşları 'hani bir eve kendimizi atalım' dediler. Bizim örfümüze göre birileri kendini bir eve attıktan sonra kurtulmuş olur. İmam Hüseyin’i de çağıran Kûfelilerin İmam Hüseyin’e sahip çıkmaları gerekmez miydi? Zira onların misafiriydi. Günümüzün Hüseyinleri ve Yasinleri de bir binanın üçüncü katına sığınacaklar. Ama o zalimler onlardan vazgeçmeyecek. Dedik ya İslam’a düşmanlık üzerine bir emir almışlar ve yerine gelmesi gerekir. Dördüncü kattan kendilerini iplerle sarkıtacaklar, bellerindeki silahlarla o kardeşlerimizi o dairenin içinde vuracaklar, yaralayacaklar, şehit edecekler, yetmezmiş gibi ellerindeki sopalarla ve satırlarla evin içinde onları İmam Hüseyin misali paramparça edecekler. Yine yetmezmiş gibi onları alacaklar üçüncü, dördüncü kattan baş üstü aşağı atacaklar. Yine yetmezmiş gibi bazıları arabalarıyla o nazenin bedenleri ezecek. O zılgıt çeken kadınlar da o gençlerin yakılması için de üçüncü, dördüncü ve beşinci katlardan kimisi elbisesini, kimisi battaniye ve kimisi belki evindeki halıyı atacak. Yasin’in anne ve babası günlerce Yasin’i arayacak. Morgda kimi cesetler görecekler, yüzü ve vücudu yanık, ceset şişmiş. 'Yasinim olamaz. Yasin nur yüzlüydü, Yasin nazenindi. Ama şu an önümde öyle cesetler var ki tanınmayacak seviyeye gelmiş.’ diye belki de morgun kapısından geri dönecek. Amed sokaklarında, morgunda şehit Yasin’in annesi şehit Yasin’i ayağındaki beninden tanıyacak. Peki, şimdi soruyorum. Yasin ve arkadaşları diğer Müslümanlar, dernekler, camiler, Kur’an kursları, Kur’an-ı Kerimler saldırıya uğradığı zaman binlerce, on binlerce ve yüz binlerce Müslüman yok muydu? Tarih tekerrür ediyor.” şeklinde konuştu.
“HÜDA PAR’ı hesaba katmamışlardı”
“Eğer HÜDA PAR olmamış olsaydı, Müslümanların sesi olan şu dava olmamış olsaydı 90’lı yıllardaki gibi belki birçoğumuzu Yasin ve arkadaşları gibi paramparça edip şehit edeceklerdi.” diyen Turgut, konuşmasına şöyle devam etti: “Mülki amirlere de birkaç çift sözümüz var. Dedik ya bir süreçti, Müslümanlar onlara teslim edilmişti. Ama HÜDA PAR’ı hesaba katmamışlardı. 90’lı yıllarda Müslümanları şehit edecekler ve bazen kundaktaki bebeği bomba ile şehit edecekler. Bazen ak saçlı, sakallı anne ve babaları evlerinde bomba ile şehit edecekler. Bazen İdil’de Seyyid Hasan ve Hüseyin’i paramparça edecekler, onları nehre atacaklar, halen cesetleri bulunmamış. Ama gelin görün ki bunu yaptıkları gibi medyalarına da çıkacaklar ‘Bu Müslümanlar bizi öldürdüler, bunlar adam öldürüyorlar, parçalıyorlar.’ diyecekler. Ama gelin görün ki HÜDA PAR olmamış olsaydı, Müslümanların sesi olan şu dava olmamış olsaydı. Aynı 90’lı yıllar gibi belki birçoğumuzu Yasin ve arkadaşları gibi paramparça edip şehit edecektiler. Ondan sonra meydanlarda 'Bunlar bizi vurdu, bizi öldürdü.' diyecektiler. Bir siyasi partinin üst düzey yetkilisi de özellikle Kobani olaylarından sonra 'Burasının Kobani olması gerekir. Herkesin Kobani ruhuyla sokaklara çıkması gerekir.' çağrısından sonra Amerika’daki emirden sonra 'Kobani ’de ölüm var, taş üstüne taş kalmamış, her taraf ölüm, katliam. Dolayısıyla buraların oralara benzemesi lazım.' Bu açıklamanın başka bir izahı yok.”
Herkesin HÜDA PAR’ın programına ihtiyacı olduğunu ifade eden Turgut, “Filistin’deki Müslümanların o Yahudi zulmünden kurtulmaları için HÜDA PAR’a ve programına ihtiyacı var. HÜDA PAR’ın programı İslam’ı, Kur’an’ı, hakkı ve adaleti referans alan bir programdır. Dolayısıyla HÜDA PAR’ın programına şu an Suriye’de evi yıkılan evlatları ‘Bahrê Sıpî’ dediğimiz Akdeniz’de boğulan insanların da ihtiyacı var. HÜDA PAR ve davasına Sünni, Şii, ya da Kürt, Türk, Arap, Çerkez ve Fars etnik çatışması içinde olan milyonlarca Müslüman’ın ihtiyacı var. Belki de HÜDA PAR’ın programına şu an Siyonist Yahudilerin, emperyalist Hristiyanların zulmü altında inleyen mazlum Yahudilerin de ihtiyacı var. Dolayısıyla da yükümüz büyük, sorumluluğumuz çok, sermayemiz az, yapılacak şey çok, ömür ve vakit de kısa. Onun için bütün kardeşlerimize, milletimize ihtiyacımız var.” diyerek konuşmasını noktaladı.
Program, ilahiyatçı Mahmut Yayla Hoca'nın yaptığı dua ile son buldu. (İLKHA)