HÜDA PAR Sözcüsü Yunus Emiroğlu: İşgal rejiminin BM üyeliği iptal edilmeli

HÜDA PAR Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Yunus Emiroğlu, partisinin iç ve dış gündeme dair değerlendirmelerini kamuoyuyla paylaştı.

HÜDA PAR Genel Merkezi'nde yaptığı açıklamada Emiroğlu, ailenin çöküşünden kredi kartı uygulamalarına, Millî Eğitim Şube Müdürlerinin maaş sorunundan uyuşturucu felaketinin önlenmesine, devlet tiyatrolarında ideolojik vesayet ve yozlaşmış kültür gibi iç gündem konularını değerlendirdi. İç gündemin ardından Emiroğlu, dış gündem ile ilgili de siyonist rejimin BM'den atılması konusunu değerlendirdi.

"Aile çöküyor, toplum kaybediyor" diyen Emiroğlu, "Toplumda son yıllarda gözle görülür bir biçimde canice davranışların artışı gözlemlenmekte, insanlarımız bir toplumsal cinnete kurban gitmektedir. Henüz ergenliğe dahi ulaşamamış çocukların şiddet, uyuşturucu, alkol ve benzeri alışkanlıklarla birer asayiş şüphelisi durumuna gelmelerinin arka planındaki zayıf aile faktörü yeniden gözden geçirilmelidir." dedi.


"Evlilik kurumunun içi maalesef boşaltılmıştır"

Emiroğlu, "Evlilik kurumunun içi maalesef boşaltılmıştır. Boşanmış veya boşanma aşamasındaki ailelerin çocukları da sağlıksız ruh halinin bakiyesi durumundadır. Yüksek boşanma oranları, hem topluma hem toplumun geleceği olan çocuklara büyük zarar vermektedir. Kurtarılması mümkün evliliklerin, sırf tarafların bir diyalog ve anlaşma zeminine çekilme imkânı bulamamalarından ötürü dağıldıkları görülmektedir. Çözüm, devletin evliliklere her zaman bir hâkim gibi değil aynı zamanda hakem yahut aile büyüğü gibi de yaklaşabilmesi ile mümkündür. Hukuki uyuşmazlıklarda arabuluculuk mekanizması, boşanma davalarına yönelik olarak da genişletilmeli; hukukçu, din görevlisi, pedagog, psikolog gibi uzmanlık alanlarında nitelikli ve donanımlı kişilerden oluşan bir komisyon kurularak kurtartılabilecek evlilikler noktasında taraflar bir masada buluşturulabilmelidir. Basit anlaşmazlıkların, süregelen evlilikler için yolun sonu değil bir tümsek olduğu ancak taraflara sağlıklı bir diyalogla açıklanabilir. Zira ailenin çöküşü toplumun çöküşü, refahı da toplumun refahıdır. Aile kurumunun hak ettiği değere yeniden kavuşturulması için bir mutabakat geliştirilmeli, toplumun tüm bileşenleri bu konuda gerekli inisiyatifi almalıdır." şeklinde konuştu.

"Kredi kartı uygulamaları esnafı zora sokuyor"

Açıklamasının devamında, kredi kartı uygulamalarının esnafı zora soktuğunu ifade eden Emiroğlu, şunları aktardı:

"Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek'in kredi kartı ile ödeme almayan işletmeleri ihbar etme çağrısı, ülkemizin ekonomik gerçekleriyle çelişen bir yaklaşımdır. Kredi kartı komisyonlarının yüksekliği, küçük ve orta ölçekli işletmelerin maliyetlerini artırırken, esnafı zor durumda bırakmaktadır. Bu uygulama, devlet eliyle bankaları işletmelere ortak etmek demektir. Çekilen postan dolayı esnaf neden bankalara komisyon ödemek zorunda kalsın ki? Şayet bu uygulamayla kayıt dışı ekonomiye engel olunmak isteniyorsa, komisyonlar sıfırlanmalıdır ve ödeme kaydedici cihazlar (ÖKC) tüm sektörlerde yaygın olarak kullanılmalıdır.

Hali hazırda 7524 Sayılı Kanun'un 6. Maddesi gereği 7 bin lirayı aşan ödemelerin banka ve aracı finans kuruluşları üzerinden yapılması gerekmektedir. Borca batık kredi kartı sahiplerinin sayısı yaklaşık 900 bin civarındadır. Buna rağmen kredi kartı kullanımına teşvik etmek bir bakıma vatandaşlarımızı uçuruma sürüklemektir. Kayıt dışı ekonomi ile bu şekilde mücadele edilemez. Vergi oranlarının makul seviyeye indirilmesi ve vergi adaletinin sağlanması cihetinde köklü değişimler yapılmalıdır. 'Az kazanandan az, çok kazanandan çok' vergi alınmalıdır. Vergilendirmede adalet sağlanır ve vergi yükümlülüğünün yerine getirilmesi ile ilgili yapılan işlemlerde herkes eşit muameleye tabi tutulursa kimse vergi ödevini yapmamazlık etmez. Eşit şartlarda vergi ödevini ihmal edenlere ise gerekli caydırıcı cezalar elbette verilmelidir."

"Millî Eğitim Bakanlığı, şube müdürlerimize de ek ders desteği vermelidir"

Millî Eğitim Şube Müdürlerinin maaş sorununa da değinen Emiroğlu, "Genel idari hizmetler sınıfında yer alan millî eğitim bünyesindeki şube müdürlerinin ekonomik sıkıntıları her geçen gün daha da artmaktadır. Ağırlaşan hayat şartları; özellikle konut kiraları, eğitim masrafları ve diğer giderlerin fahiş bir şekilde artması ve buna karşın maaşların ihtiyaçları karşılayabilecek değerden düşmesi onları ekonomik dar boğaza doğru itmiştir. Oysa eğitim ve öğretim hizmetleri sınıfına giren öğretmenlerin maaşları müdürlerinin maaşlarını geçmiş durumdadır. Zira öğretmenlere sağlanan ek ders desteği bilinen bir gerçektir. Ama şube müdürlerinin ek ders alma hakları yasal olarak bulunmamaktadır. Hal böyle olunca şube müdürlerinin aldıkları ücret yetersiz kalmaktadır. Millî Eğitim Bakanlığı, şube müdürlerimize de ek ders desteği vermelidir. Söz konusu destek hem onları motive edecek hem iş performanslarını artıracak ve hem de maddi olarak rahat bir nefes almaları sağlanmış olacaktır." şeklinde konuştu.

"Uyuşturucu felaketinin önlenmesi için ciddi tedbirler alınmalıdır!"

Emiroğlu, "Uyuşturucu madde kullanımı toplumumuzun büyüyen sorunlarından biri haline gelmiştir. Devletin aldığı iyileştirici tedbirler sorunu çözmeye yetmemekte, polisiye tedbirler ve cezai önlemler bu konuda yetersiz kalmaktadır. Öncelikle yapılması ve odaklanılması gereken iş önleyici tedbirlere yoğunlaşmaktır. Bunun için toplumun maddi ve manevi dinamikleri harekete geçirilmeli, eğitim ve farkındalık kampanyaları düzenlenmelidir. Uyuşturucu tehlikesi ile ilgili okullarda eğitim programları düzenlenmeli ve hazırlanacak kamu spotları ile gençleri bilinçlendirmek suretiyle bu tuzağa düşmeleri önlenmelidir. Yapılacak yasal düzenlemelerle de uyuşturucu ile mücadelede caydırıcılık artırılmalı, zehir tacirlerine göz açtırılmamalıdır. Bu noktada sadece küçük çaplı torbacılar ve satıcılarla yetinilmemeli, bu işi sektöre dönüştüren, üreten, örgütsel bir anlayışla toplumda yaygınlaştıran asıl müsebbiplere odaklanılmalıdır. Ayrıca bağımlı hale gelen insanlarımızın tedavilerinin yapılmasını onların rızasına bağlayan mevzuatta değişikliğe gidilerek zorunlu hale getirilmesi kaçınılmazdır. Gençleri uyuşturucu bataklığına sürükleyen ekonomik, sosyal, psikolojik ve çevresel etmenler iyice irdelenmeli ve bu sebepler ortadan kaldırılmalıdır. Gençlere yönelik sosyal destek programları, psikolojik destek hizmetleri, eğitim ve bilinçlendirme kampanyaları, aile eğitimi ve danışmanlık hizmetleri, denetim ve tedavi sistemlerinin güçlendirilmesi gibi önleyici tedbirler artırılmalıdır." dedi.

"Başta Devlet Tiyatroları olmak üzere kültür politikalarını masaya yatırmak zorunlu hale gelmiştir"

Devlet Tiyatrolarında ideolojik vesayet ve yozlaşmış kültür politikaları ile mücadele edilmesi gerektiğini de aktan Emiroğlu, devamında şunları söyledi:

"Geçen hafta eski Devlet Tiyatroları Genel Müdürünün basına verdiği bir demeçte dile getirdiği vahim iddialar, başta Devlet Tiyatroları olmak üzere kültür politikalarını masaya yatırmayı zorunlu bir hale getirmiştir. Devlet Tiyatroları, yıllar içerisinde ideolojik vesayetlerin etkisiyle halkın değerlerinden uzaklaşmış, kendi içindeki çıkar gruplarına hizmet eden bir yapıya dönüşmüştür. Bugüne dek bu yapının başına, birkaç istisna dışında liyakat ve ehliyetten yoksun, ifsat odaklarının etkisiyle belirlenen kişiler getirilmiştir. İddiaya göre CHP'li bir eski bakanın, kızının görevine gitmemesine rağmen tayin edilmediği gerekçesiyle baskı yapması sonucu, genel müdür istifa etmek zorunda kalmıştır.

Bu ve benzeri iddialar sistemin ne kadar yozlaşmış olduğunu göstermektedir. Sanatın ve kültürün bağımsız, değer üreten bir yapıya dönüşmesi gerekirken, Devlet Tiyatroları hem ideolojik hem de çıkar gruplarının kontrolü altında çürümektedir. Devlet Tiyatrolarında çalışan ve yurtdışında yaşayan sözde sanatçılara verilen maaşlar, sahnelerde gösterilen eserlerin kalitesizliği, ahlaki kaygılardan yoksun ve intihallerle dolu bir sanat anlayışı, bu yapının ne kadar derin bir ifsada yol açtığını göstermektedir. Halkın vergileriyle fonlanan bu hantal yapının, halkın değerleriyle örtüşen, özgün içerikler üreten bir kuruma dönüşmesi zaruridir. Ne yazık ki, sanatsal üretimin yerini eski yazarların hegemonyası ve belirli mahfillerin kontrolü altında verilen ödüller almıştır.

HÜDA PAR olarak, Devlet Tiyatrolarının ve genel olarak kültür politikalarının ciddiyetle ele alınmasını, halkın değerleriyle barışık, özgün ve ahlaki içeriklerin üretilmesini hayati bir mesele olarak görüyoruz. Mevcut yapı profesyonel ve köklü bir güncellemeye tabi tutulmalı, klikleşmiş yapı dağıtılmalı ve sanat üretimi bağımsız ve kaliteli bir zemine oturtulmalıdır. Halkımızın kültürel değerlerine ve maneviyatına uygun politikalar izlenmediği takdirde, hemen herkesin şikayet ettiği yozlaşmanın devlet eliyle yürütülen bir süreç olarak devam edeceği açıktır."

"İşgalcilere karşı atılacak en güçlü adım işgal rejiminin BM'den çıkarılması olacaktır"

"siyonist rejim BM'den atılmalı" diyen Emiroğlu, "siyonist işgal rejimi, BM Genel Sekreteri Antonio Guterres'i 'istenmeyen kişi' ilan ederek işgal altındaki Filistin topraklarına girmesini 'yasakladı'. İşgal rejiminin bu cüreti, 7 Ekim'den bugüne Filistin’'de ve Lübnan'da 40 binin üzerinde insanı katletmesine ve aynı anda 4 ülkeye saldırarak egemenliklerini ihlal etmesine rağmen katil netanyahu'nun Birleşmiş Milletler kürsüsünde konuşturulmasının sonucudur. İhlalleri, katliamları durdurması gereken uluslararası kuruluş, kendi personellerini dahi koruyamamakta, caydırıcı hiçbir adım atamamaktadır. Birleşmiş Milletler’in kürsüsünden katliam ve işgal çağrısı yapan, BM’yi tanımadığını açıkça ifade eden işgalcilere karşı atılacak en güçlü adım işgal rejiminin BM’den çıkarılması olacaktır. Uluslararası barış ve güvenliği tehdit eden, BM Şartı uyarınca, Uluslararası Adalet Divanı'nın kararlarına uyma yükümlülüğünü yerine getirmeyen işgal rejiminin BM üyeliğinin iptali gerekmektedir. Türkiye bu konuda inisiyatif alarak gerekli süreci başlatmada öncü olmalıdır.

Filistin topraklarıyla aynı anda bugün Lübnan'da da büyük bir katliam gerçekleştirilmektedir. Havadan yoğun bir bombardıman sürdüren siyonist rejim durdurulmazsa Lübnan ikinci bir Gazze sürecini yaşayacak, ardından sıra henüz iç savaşın yıkımını yaşayan Suriye'ye de gelecektir. Gazze'de tehlikeyi görmezden gelen İslam dünyası bugün Lübnan'da da adım atmazsa tüm bölge kan gölüne dönecektir." dedi.

"İslam dünyası tüm farklılıklarını, ihtilaflarını öteleyerek bir araya gelmeli"

Son olarak Emiroğlu, "Bugün ABD, İngiltere, Fransa gibi ülkeler İran ile işgal rejiminin savaşması ihtimaline karşı işgal rejimi lehine teyakkuza geçerken bölge ülkeleri savaş halinde ancak 'tarafsızlıklarını' ifade edebilmiştir. Çin, Rusya gibi ülkeler kendi çıkarları doğrultusunda da olsa İran'a destek olacaklarını ilan etmiş ancak ne yazık ki bölge ülkeleri kendi kapılarına dayanan, Müslümanların kanını emen bu vampire karşı üç maymunu oynamaya devam etmektedir. İran tarafından hipersonik füzelerle gerçekleştirilen 'Gerçek Vaat 2' operasyonu, işgal rejiminin zayıflığını ve bir güç ittifakı karşısında dağılacağını ortaya koymuştur. İslam dünyası tüm farklılıklarını, ihtilaflarını öteleyerek bir araya gelmeli, bu virüse karşı acilen iş birliği yapmalıdır." diye konuştu. (İLKHA)

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Ankara Haberleri

TUSAŞ saldırısında 3 kişi hayatını kaybetti 14 kişi yaralandı
Ankara'da Ağrı firmasına ait yolcu otobüsü üst geçide çarptı: 9 ölü, 26 yaralı
​Ankara’da Sezai Karakoç için gıyabi cenaze namazı kılındı
Diyanet İşleri Başkanı Erbaş'tan yetişkinlere "camide Kur'an" çağrısı
Ankara'da rüşvet operasyonu: 33 gözaltı kararı