Milat gazetesini bilirsiniz herhalde… Kuruluşundan bu yana gizliliğe gerek bırakmayacak şekilde istihbarat sürümlü haberleriyle dikkatleri üzerine çekmeye çalışıyor.
İşte o gazetede yeni kurulan Hüda-Par’a ilişkin dikkat çekici bir yazı yayınlandı.
Satır aralarına dikkat etmezseniz çok güzel şeyler söylediğini rahatlıkla zannedebilirsiniz.
Özellikle de mesele Kürdler olunca…
Bazı tespitlerine bakalım:
-“1980’li yılların sonları ve 1990’lı yılların başlarında PKK’ya alternatif olarak, özellikle güneydoğuda radikal İslami çizgide örgütlenen ancak 28 Şubat sürecinde ortadan kaldırılan…”
Cümle bu şekilde. Hizbullah’ı birazcık tanıyanlar bilirler ki, hareket 80’lerin sonlarında değil başlarında kurulmuş ve hiçbir surette PKK’ye alternatif olsun diye ortaya çıkmamıştır. Bununla beraber 28 Şubat sürecinde ortadan kaldırıldığı da hakikatten uzak bir tespit olup, zihinlerde hareketin birileri tarafından kurulup, yine onlar tarafından istenince ortadan kaldırıldığı intibahı oluşturulmuştur.
-“HÜDA-PAR, Kürt Müslümanların örgütlediği bir siyasi parti olsa da, Kürtlük üzerinden Müslümanlık yapmayacağı, ümmetçi bir çizgide İslami ve insani muhalif bir siyaset ortaya koyacağı iddiasında bulunmaktadır.” diyen yazar devletin Kürdistan menşeli tüm yapılara uyguladığı genel stratejiye uygun davranmış ve adeta bu hareketin Kürdlerle ve Kürd meselesiyle ilgilenmesi durumunda Kürd-İslamcılık yapacağı ithamına peşinen zemin hazırlamıştır. Oysa her hareket maddi (toplumsal) ve manevi (dini-ideolojik) anlamda kendi temelleri üzerinde yükselir ve talebe göre çevreye de imkânları nisbetinde hizmet götürür. Şayet Hüda-Par’ın maddi zemininin neredeyse tamamını Kürdler ve Kürdistan ahalisi teşkil ediyorsa, elbette bu hareket öncelikli olarak bu zeminin ihyasına çalışacak, maddi ve manevi olarak kalkınması için üzerine düşeni yapacaktır. Bunun adı da hiçbir şekilde “Kürdlük/Kürdçülük” değildir. Çünkü hareketin ruhunu/ideolojisini evrensel olan İslam oluşturmaktadır. Dolayısıyla sahih İslami anlayış ve hattan sapma gösterilmediği müddetçe her nerede (coğrafya ve toplum içerisinde) hizmet ediyorsa etsin o hareketin başkaca etiketi olmaksızın İslami bir hareket olduğu kabul edilmeli, iyi niyetli yazar ve kimseler manipülatif yaklaşımlardan sakınmalıdırlar.
-“Bölgede uzun zamandan beri etkin sosyal ve kültürel faaliyetlere imza attıkça ve Kürt Müslümanların gasp edilen dini ve insani haklarına vurgu yaptıkça güçlenen ve en önemlisi de son aylarda AK Parti’de ileriye dönük siyasi hesaplar nedeniyle güvenlikçi ve milliyetçi bir dille ötelendikçe ve sorumlusu kendisi olmasa da Uludere’de katledilen Müslüman Kürtlerden özür bile dilemeyen Tayyip Erdoğan’dan uzaklaşmaya başlayan Kürt Müslümanlardan büyük destek bulan HÜDA-PAR’ın eklenmesi, Kürt sorununda muhatap çeşitliliği doğuracak ve bu da çözüm yolundaki alternatifleri artıracaktır.”
Bu cümlede de yazarın sorunlu yaklaşımları kendini göstermektedir. Öncelikle AKP iktidarında gerçekleşen “güvenlikçi ve milliyetçi” politikalar ve Roboskî katliamı’nın sorumlusunun AKP iktidarı olmadığı tezi savunulmaktadır. Bununla beraber Türklerden bahsederken “Müslüman Türkler” tabirini kullanarak onları kamplaştırmayanların, her ne hikmetse Kürdlerden her bahsettiklerinde “Müslüman Kürdler” tabirini kullanması ve bu şekilde neredeyse tamamı Müslüman olan Kürdlerde İslam’ın sanki belli bir azınlığı teşkil ettiğine ilişkin bir dil kullanmaları sorunlu ve yıkıcı bir dildir. Halkın, kendisini kamplaştıran, ötekileştiren ve orta vadede çatıştırmayı hedefleyen bu dile karşı topyekun uyanık olması ve prim vermemesi gerekmektedir.
-Yazının ilerleyen satırlarında da yazar gele gele yine Kürdleri kamplaştırıp çatıştırmayı hedefleyen düşüncelerine gelmekte ve şunları söylemektedir: “HÜDA-PAR, eğer Kürt Müslümanlığının ötesinde, din ve medeniyet eksenli ümmet çizgisi ile yoluna devam ederse, Türkiye’de Müslümanları bekleyen büyük bir tehlikenin önüne de geçebilir. Birbirini tetikleyen Türk-İslamcılığı ile Kürt-İslamcılığı gibi etno-dinci ayrışmaların toplumsalda makes bulmasıdır.”
“Türk Müslümanlığı” gibi ucube bir anlayışın var olduğu açıktır. Ancak bugüne kadar Kürdler İslam’ı kavmi emellerine alet ederek “Kürd-İslamcılığı” gibi ucube bir tanımlamaya mahal vermemiş, bundan sonra da mahal vermeyecekleri görülmektedir. Ancak yazarın ısrarla kökü olmayan “Kürd İslamcılığı” gibi bir kavrama yer vermesi dikkat çekicidir.
-Son olarak şunları söyleyecektir yazar: “HÜDA-PAR’ı kuran Müslümanlar, geçmişte yaptıkları hataları ile yüzleşir, İslam’ın kozmopolitan evrenselci ümmet anlayışının gereklerini yerine getirir, sadece Kürt Müslümanlara değil, tüm Türkiye’li etnik, dinsel ve kültürel farklılıklara hitap edecek “Müslüman muhalefeti”ni haiz bir dil ve söylem geliştirebilirse, hem devlet hem de PKK katında Kürt sorununun muhataplarını “sahih çözüm” için bir araya gelmeye zorlayabilecek gelişmelere imza atabilir."
Gerek bu cümlelerinde gerekse de yazının başka yerlerinde yer alan cümlelerde, Hem Kürdistan hem de Türkiye siyasetinde yazarın Hüda-Par’a belirleyici/öncü aktör rolü biçmediği, AKP’yi bazı politikalara zorlama noktasında etkileyici konumda gördüğü anlaşılmaktadır. Bununla beraber “İslam’ın kozmopolitan evrenselci ümmet anlayışı” gibi ucube bir tanımlamaya yer veren yazar, Hüda-Par’ı özellikle de Kürdistan özelinden uzaklaştırarak, Kürdistan’da sadece Kürd Müslümanlar dediği küçük bir azınlığın temsilcisi olarak tüm Türkiye’ye ve Türkiye’deki tüm farklılıklara hitap ederek devlet ve PKK “katında” onları etkileyebileceğini öngörmektedir.
Yazar yazısında gereğinden fazla Kürd-İslamcılığı ısrarında bulunarak kanımca sorunlu yaklaşımını deşifre etmiş, tartışmasız bir şekilde İslam ümmetini kucaklayan Kürdistan menşeli bir hareket olarak Hüda-Par’a haksızlık yapmış, önyargılı davranmış, safi zihinleri bulandırmıştır.
Bundan böyle çok yazılıp çizilecek, harekete ve kitlesine mecra vermek için yoğun bir çaba içerisine girilecektir. Hüda-par, maddi ve manevi zeminini tahkim edip, kendi kökleri üzerinde yükselme inancını gereği gibi pratize etmekle sinsi yaklaşım ve yönlendirmelerden korunacaktır. (Necat Özdemir)