Dağkapı Şeyh Sait Meydanında yapacağı kitlesel basın açıklamasını Sur ilçesinde sokağa çıkma yasağı ilan edilmesi nedeniyle iptal eden HÜDA PAR Diyarbakır İl Başkanlığı, saat 14.00'te basın toplantısı düzenledi.
Basın toplantısında konuşan Diyarbakır İl Başkanı Şeyhmus Tanrıkulu, Kürt meselesinin, devletlerin milli çıkarlarına ve güvenlikçi politikalarına, örgütlerin ve partilerin de ideolojik çıkar ve dayatmalarına kurban edilmemesi gerektiğini vurguladı.
Yaşanan çatışmalarda en fazla sivil halkın zarar gördüğünü, kadınların dul, çocukların yetim kaldığını belirten Tanrıkulu, "Çatışmalar derhal durdurulmalıdır. Örgüt silahlarıyla beraber sınır dışına, asker ise karakollara çekilmelidir." ifadelerini kullandı.
30 yıldır bölgede devam eden çatışmalı ortam neticesinde halkın tarifi imkânsız acılar yaşadığını, belirten, "Bölgedeki şiddet eylemleri nedeniyle, on binlerce insanımız hayatını kaybetmiş, daha fazlası ise yaralanmış veya sakat kalmıştır. Devlet ile örgütün çatışmasında en fazla sivil halk zarar görmüş, kadınlar dul, çocuklar yetim kalmıştır." dedi.
Hükümet ile örgüt arasında, 2005 yılında Oslo'da gizli olarak başlayan ve zaman zaman kesintilere uğramasına rağmen değişik adlarla günümüze kadar gelen çatışmasızlık sürecinin bir daha kesintiye uğradığını ifade eden Tanrıkulu, bu sürece gençlerin ölmemesi, anaların ağlaması adına, kendilerinin de destek verdiğini hatırlattı.
"Hükümet örgüte silah bıraktırmayı Kürt Meselesini çözmek olarak yansıttı"
Sürecin yürütülmesindeki yol ve yöntemle ilgili endişelerini daha önce kamuoyu ile paylaştıklarını dile getiren Tanrıkulu, "Hükümet örgütün şiddet eylemlerini sonlandırma ve örgüte silah bıraktırma görüşmelerini, Kürt meselesini çözmek olarak algıladı ve kamuoyuna böyle yansıttı. Hükümetin bu yanlış teşhisi ve yaklaşımları sonucu sorun daha da büyüdü ve karmaşık bir hal aldı." şeklinde konuştu.
Sürecin örgütün ve devletin gizli ajandaları nedeni ile kesintiye uğradığını vurgulayan Tanrıkulu, "Çatışmaların başlamasıyla beraber sivil halkın da hedef alındığı asker polis ve militanların hayatını kaybettiği günlere geri dönüldüğünü söyledi.
"Hükümet de, örgüt de halkın barış umudunu suiistimal etti"
Bu süreçte hükümetin de, örgütün de halkın barış umudunu suiistimal ettiğini belirten Tanrıkulu, açıklamasını şöyle sürdürdü: "Halk gerçekten silahların bırakılacağına şiddetin biteceğine Kürt meselesinin çözüleceğine inanmıştı. Süreç, Türklerle Kürtlerin kardeşçe yaşayacağı ortamların yeniden oluşacağı günleri sağlayacak bir süreç olarak yansıtıldı. Hükümet de örgüt de halka yalan söyledi, halkı kandırdı.
Çatışmasızlık süreci bozuldu, çatışmalar yeniden başladı. Sürecin bozulmasıyla ilgili hükümet örgütü, örgüt hükümeti samimi olmamakla suçluyor. Her ikisi de kandırıldıklarını ve ihanete uğradıklarını söylüyorlar. Aslında burada kandırılan ve ihanete uğrayan ne devlettir ne de örgüt. Asıl ihanete uğrayan, kandırılan, umutları yok edilen, duyguları sömürülen kardeşçe bir arada yaşamayı bekleyen Türk ve Kürt halkıdır."
"Çatışmalı ortamdan ve şiddet eylemlerinden çok fazla zarar gören halkımıza yeni acılar yaşatmaya kimsenin hakkı yoktur." ifadelerini kullanan Tanrıkulu, "Bölgenin huzuru ve selameti için insanımızın ideolojilere kurban gitmemesi için silahlar susturulmalı ve çatışmasızlık haline geri dönülmelidir. Çatışmasızlığın kapsamına sivil halka yönelik eylemlerde alınmalı ve sivillere yönelik her türlü şiddet eylemleri sonlandırılmalıdır." dedi.
"Şiddet eylemleriyle ölümlerle bir neticeye varılmayacağı görülmelidir"
Şiddet eylemleriyle ölümlerle bir neticeye varılmayacağının görülmesi gerektiğini belirten Tanrıkulu, şiddet eylemleri ve silahın en fazla Kürt halkına zarar verdiğini vurgulayarak silah ve şiddet eylemlerinin bir hak arama aracı olmaktan çıkarılması gerektiğini söyledi.
Kürdistan’ın geleceğine bir örgüt veya bir partinin tek başına karar veremeyeceği gibi, Kürt halkının kaderini bir örgüt ile bir istihbarat teşkilatının belirleyeceğini belirten Tanrıkulu, bu konuda söz söyleme ve karar verme yetkisinin bir bütün olarak Kürt halkının tüm örgütlü yapılarının olduğunu ifade etti.
"Kürt meselesi örgütlerin ve partilerin ideolojik çıkarlarına kurban edilmemelidir"
Kürt meselesinin, devletlerin milli çıkarlarına ve güvenlikçi politikalarına, örgütlerin ve partilerin de ideolojik çıkar ve dayatmalarına kurban edilmemesi gerektiğini vurgulayan Tanrıkulu, çözüm için devletin yapması gerekenleri şöyle sıraladı:
"Yüzyılı aşkın bir süredir ret inkâr ve asimilasyon politikaları eşliğinde devam eden güvenlikçi politikalarla kangrene dönüşen Kürt meselesinin çözümü ile bu çözümsüzlüğün sonucu olarak ortaya çıkan örgütün şiddet sorunu birbirinden ayırmalı ve ayrı başlıklar halinde farklı muhataplarla görüşerek çözülmelidir.
Halkımızın gasp edilmiş tüm haklarının iadesi noktasında muhatap bir bütün olarak Kürt halkının tüm örgütlü yapıları ve yasal temsilcilerdir. Şiddet eylemlerinin ve silahın muhatabı ise doğrudan silahlı örgüttür. Devletin İstihbarat örgütü, bu meselelerin çözümü için örgütle doğrudan görüşebildiğinden aracılara ihtiyaç yoktur.
Kürt meselesi ile PKK sorunu birbirinden ayrılmalı
Kürt meselesi ile PKK sorunu tefrik edilmeli, devletin güvenlikçi ve ulusçu uygulamaları nedeniyle iç içe geçen bu iki sorun ayrıştırılarak, sürece doğru zeminde, yeni muhataplarla, iki farklı başlık altında yeniden başlanmalıdır. Bu yeni süreçte kesinlikle örgütün sivil halk ve muhalif kesimlere yönelik saldırılarına müsaade edilmemelidir. Çatışmasızlık süreci, sadece devletin güvenlik güçleri ile örgüt arasında olmamalı, halka yönelik her türlü eylem ve baskı kurma girişimi de çatışmasızlık kapsamı içine alınmalıdır. Bu şekilde önceki süreçte yaşanılan yanlışlara düşülmemelidir.
Yüzyılların birikimi olan Kürt meselesi, Müslüman Kürt halkının talepleri ve hassasiyetleri göz önüne alınarak çözülmelidir. Bu hassasiyetlerin başında İslam gelir ve İslami değerlere aykırı hiçbir çözüm modeli Kürt halkı nezdinde karşılık bulmaz.
Kürt ve Kürdistan meselesi ümmetin sorunu olup, her iki mesele de halklarımızın ortak inancı ve paydası olan İslam’a göre Müslümanların çözmesi gereken acil ve en önemli meselelerdir. İslam coğrafyası üzerinde emperyalist emeller besleyenlerin dâhil olacağı ve çözebilecekleri bir mesele değildir.
"Kürtlerin gasp edilmiş tüm hakları kayıtsız şartsız iade etmelidir"
Devlet/hükümet Kürt halkının gasp edilmiş tüm İslami ve insani haklarını bir an önce kayıtsız şartsız ve pazarlıksız olarak iade etmelidir.
Kürt meselesinin kaynağını oluşturan Kemalist zihniyetin ürünü olan darbe anayasası değiştirilmeli, etnik vurgulardan arındırılmış, Anayasal Eşit vatandaşlık ve adil temsiliyet temelinde özgürlükçü yeni bir anayasa hazırlanmalıdır.
Kürtlerin, Türklerle beraber devletin asli kurucu unsuru olduğu Anayasaya yazılarak garanti altına alınmalıdır.
Hükümet, Kürt meselesinin çözümünde bir yol haritası yapmalıdır. Atılması gereken adımlar aşamalar tespit edilmeli ve bunun için öngörülen geçiş süreçleri, kamuoyu ile paylaşılmalıdır. Kısa orta ve uzun vade de atacağı adımları ve yapacaklarını deklare etmelidir.
Kürtçe ikinci resmi dil olarak kabul edilmeli, anadilde eğitimin önündeki bütün engeller kaldırılmalıdır. Kürtçenin seçmeli ders olmaktan çıkarılıp zorunlu dersler arasına alınması, anadilde eğitime geçiş ve 2 dilli eğitime geçişi için bir takvim belirlenmelidir.
Cumhuriyet kurulurken zorla değiştirilen köy ve yerleşim yeri isimlerinin iadesinin sağlanması için kolaylaştırıcı yasal düzenlemeler yapılmalıdır."
Çatışmalar derhal durdurulmalı
Yaşanan son çatışmalı ortamın da sona erdirilmesi için çağrıda bulunan Tanrıkulu, "Çatışmalar derhal durdurulmalıdır. Örgüt silahlarıyla beraber sınır dışına, asker ise karakollara çekilmelidir.
Kemalist devletten çektiği acıların aynısını hatta daha fazlasını örgütten çeken Kürt halkının herkesten çok barışa huzura ve selamete ihtiyacı var.
Kürdistan coğrafyasını, mahallelere ve sokaklara ayırarak, buralar da bir parti veya örgütün kendi kendine kantonlar ilan etmesini, halkın can ve mal güvenliğini tehlikeye atmasını doğru bulmuyoruz.
"Halkta bir karşılığı olmayan özyönetim ilanlarıyla Kürt halkı özgürleştirilmiş olamaz"
1980 öncesinin kurtarılmış mahalle veya sokak mantığıyla ilan edilen ve halkta bir karşılığı olmayan kantonlarla, özyönetim/özerklik ilanlarıyla Kürt halkı özgürleştirilmiş olamaz. Halkı canlı kalkan yaparak, canını ve malını tehlikeye atarak alan hâkimiyeti kurulamaz, Kürtlerin gasp edilmiş haklarına kavuşması sağlanamaz. Bu nedenle Kaos ve şiddeti derinleştirmekten başka bir işe yaramayan bu türden eylem ve uygulamalardan derhal vazgeçilmelidir.
"Örgüt elindeki silahı kendisi gibi düşünmeyenlere yöneltmekten vazgeçmelidir"
Örgüt tekçi despotik anlayışını terk etmeli elindeki silahı kendisi gibi düşünmeyenlere veya muhalif gördüğü rakip siyasi yapılara ve kişilere yöneltmekten ve saldırmaktan vazgeçmelidir.
Rastgele yapılan bombalama eylemleriyle yollara döşenen patlayıcılarla çocukların öldürülmesi, yol kesme ve adam kaçırma olayları, kesilen yollarda zarar göreceği endişesiyle durmayan sivilleri tarayarak öldürme eylemleri ve şehirlerdeki suikastlar bir an önce sonlandırmalıdır.
Çatışmalarda veya yerleşim yerlerindeki eylemlerde kadın ve çocuklar başta olmak üzere sivillerin zarar görmemesi için her türlü önlem ve tedbir alınmalıdır." dedi.
Bugüne kadar halkın barışı huzuru ve selameti için çalıştıklarını, bundan sonra da çalışmaya devam edeceklerini belirten Tanrıkulu, "Bu konuda üzerimize düşeni her zaman yaptık ve yapmaya devam ediyoruz. Hiçbir şekilde halkımızın zarar görmesini istemiyoruz. Halkımızın huzur ve sükûnet içinde kardeşçe bir arada yaşama arzusunda olduğunu biliyoruz. Her ne sebeple olursa olsun hiç kimsenin halkımızın huzurunu bozmaya canını ve malını tehlikeye atmaya ve tehdit etmeye hakkı yoktur." diyerek açıklamasına son verdi. (M.Hüseyin Temel, Hamza Adiyaman - İLKHA)