HÜDA PAR Genel Sekreteri Şehzade Demir, iç gündeme ilişkin yaptığı açıklamada; Türkiye'nin halka yönelik yaptığı yardım politikası, Emniyet Genelgesi, aşılama süreci, tam kapanma ve milyonlarca öğrencinin öğrenim kaybı gibi konu başlıklarını masaya yatırdı.
"Türkiye, halkına en az yardım eden ülkeler arasında"
IMF'nin yayımladığı ve dünya çapındaki ülkelerin pandemi destek oranlarını gösteren rapora göre Türkiye'nin, halka yönelik destek harcamaları sıralamasında yüzde 1,5 oranla en düşük bantta yer almasını değerlendiren Demir, "Türkiye'nin yapmış olduğu destek harcamalarının büyük çoğunluğunun şirketlere yönelik olduğu görülmekte ve az gelişmiş ülkelerden dahi daha vahim bir tablo içerisinde yer almaktadır. Pandemi sürecinin dünyadaki ekonomik dengelerini sarstığı bir vakıadır. Bu felaketin en az zararla atlatılması, devletin müşfik elinin halka uzanmasıyla mümkündür. İş yerlerinin kapandığı, pek çok işletmenin iflasa sürüklendiği, esnafın borçlar altında ezildiği, insanların işsiz kaldığı bir süreçte devlet sembolik rakamlarla değil kalıcı çözümlerle vatandaşının yanında olmalıdır." dedi.
"Pandemi süreci, zenginin zenginliğini katladığı yoksulun ise yoksulluğunu pekiştirdiği bir sürece dönüşmemelidir"
Ekonomik destek paketlerinin tek çıkış yolu olduğunu vurgulayan Demir, "Şirketlerin varlıklarını sürdürmeleri elbette önemlidir. Fakat devasa bütçeli yapılara endekslenmiş bir devlet, sosyal devlet ilkesini yitirecektir. Adil bir şekilde ve daha çok esnafı, işsizleri, işini kaybeden veya zorunlu izne çıkarılan işçileri ve küçük işletmeleri de gündemine alacak bir ekonomik destek paketi, tek çıkış yoludur. Normal süreçlerde dahi başta vergi olmak üzere her türlü imtiyazdan yararlandırılan büyük şirketlerin önemli bir kısmı, bu süreçte de faaliyetlerini aksatmadan sürdürmüş ve zenginliğini katlamıştır. Küçük ölçekli işletmeler ve esnaf ise birden fazla darbeye maruz kalmıştır. Pandemi süreci, zenginin zenginliğini katladığı yoksulun ise yoksulluğunu pekiştirdiği bir sürece dönüşmemelidir. Herkes elini taşın altına koymalı, sorumlu davranarak iyi günün karşılığını memlekete ödemelidir." ifadelerine yer verdi.
"Emniyet genelgesi hukuk devleti ilkesine zarar verecektir"
Emniyet Genel Müdürlüğünün "Ses ve Görüntü kaydı alınması" konulu genelgesini değerlendiren Demir, "Genelge bu hususu özel hayatın gizliliği ve kişisel verilerin gizliliği kapsamında değerlendirmektedir. Hukuka aykırı olan bu genelge toplumsal huzura katkı yapmayacaktır. Temel hak ve hürriyetlerin korunması için çıkarılmış kanunları ve bunların uygulanmasını takip eden kurumların/kişilerin çalışmalarını, suç ve suçluyla mücadelede kolluk güçlerine ayakbağı olarak görenler tarafından hukukun ve insan haklarının daha fazla çiğnenmesine uygun bir zemin oluşturacaktır. Bu durumda hem sosyal barış hem vatandaşlar hem kolluğa güven ve hem de hükümet zararlı çıkacaktır." dedi.
"Hukuk devleti ilkesinin zarar görmemesi için bu genelge geri çekilmelidir"
Söz konusu genelgenin suiistimallere açık olduğuna dikkati çeken Demir, "Geçmişte birçok insan hakkı ihlali kayıt altına alınamadığı için ispat edilememiştir. Acıdır ki günümüz Türkiye'sinde birçok suiistimal medyaya yansıyabildiği oranda suçlular cezalandırılabilmektedir. Söz konusu genelge de, insan hakkı ihlallerini yaygınlaştırabileceği gibi vatandaşı keyfilik ve ihlallere karşı savunmasız bırakacaktır. İnsan hakları denetimi yapan kurumların da eli zayıflayacaktır. Bu durum kendisini hukukla bağlı görmeyen bir kısım görevliye alan açacak ve suiistimaller artacaktır. Vatandaşların hürriyetlerini korumak, güvenliğini sağlamak ve suçla mücadele ile görevli olanlardan kötü niyetli olarak yasal sınırlarını aşan ve bu şekilde suç işleyenleri korumak için bu kadar çok mahzurları olacak bir düzenleme akıl karı değildir. Hukuk devleti ilkesinin zarar görmemesi için bu genelge geri çekilmelidir." diye kaydetti.
Aşılama süreci çok ağır işlemektedir
14 Ocak tarihinde sağlık çalışanlarıyla başlayan aşılama sürecinin risk gruplarına göre devam etmekte olduğuna işaret eden Demir, "Aşılama sürecinde 110 gün geride kalmasına rağmen iki doz aşı yaptıranların sayısı henüz 9 milyon 205 bine ancak ulaşmıştır. Tam kapanma ile beraber ülkede sosyo ekonomik açıdan ciddi mağduriyet yaşanmasına rağmen aşılama sürecinin çok ağır işlemesi, salgın ile mücadeleyi zora sokmaktadır. Aşılamadaki bu başarısızlığın devam etmesi, toplumsal bağışıklığın sağlanmasına engel olduğu gibi salgın sürecinde en başa dönülmesi riskini de oluşturmaktadır.
Yerli aşıda henüz istenilen düzeye ulaşılamadığı gibi dışarıdan sağlanan aşının tedarikinde de sorunlar yaşanmaktadır. Aşılama sürecinin bu şekilde geniş bir zamana yayılması, toplumsal bağışıklığın sağlanmasında çok önemli olan 'eş zamanlı aşılama' kriterini imkânsız hale getirmektedir. Bu durum aşılamanın toplumsal bağışıklığa ulaşmadaki tesirini azalttığı gibi aşıya karşı güvensizlik de oluşturmaktadır. Aşılamanın uzun bir zaman dilimine yayılmaması için gerekli tedbirler alınmalı, aşının temini ve uygulaması için ihtiyaç duyulan alt yapı ivedilikle tamamlanmalıdır. Aşıyı üreten ülkelerin ellerindeki aşıyı farklı emelleri için baskı aracına dönüştürdükleri realitesinden hareketle; yerli aşı ile ilgili sürecin hızlandırılması büyük önem arz etmektedir." dedi.
Tam kapanma, ağır mağduriyetler oluşturacaktır
17 günlük tam kapanma kararının, verilen kısmi desteklere rağmen değişik sektörlerde büyük mağduriyetlere neden olacağına dikkatleri çeken Demir, "Kısa çalışma ödeneği 30 Haziran'a kadar uzatılsa da, önceki süreçte başvurusu olmayanların bu haktan yararlanamaması, milyonlarca işçiyi bir anda zorunlu ücretsiz izinle karşı karşıya bıraktı. Kapanma süreci için verilen 850 TL'lik nakdi yardım, açlık sınırının bile çok altında kaldığı için çalışanlara derman olamayacaktır. En fazla zorluk yaşayacak kesimlerden biri de esnaflardır. Kira, faturalar, vergi ve primler düşünüldüğünde kapanma süreci esnafı hayli zorlayacaktır. Bayram alışverişi hazırlığı kapsamında çeşitli mal ve ürünler alan esnafın bu süreçte aldıkları mallarının ellerinde kalacak olması, ödemelerin yapılamayacağı anlamındadır. Bu kapsamdaki çalışan, esnaf ve aileleri ile birlikte yaşanacak olan mağduriyetler milyonları etkileyecektir.
Öbür taraftan kapanmadan turistler ve turizm sektöründeki işletmelerin kısmi muaf tutulması, yanı başlarındaki küçük esnafın ise yasaklar kapsamında değerlendirilmesi, bariz bir adaletsizlik olmasının yanı sıra haklı serzenişlere yol açmaktadır. Destekler; devede kulak mesabesinde kaldığı ve etkilenen tüm sektörleri kapsamadığı için mağduriyetleri gidermekten uzaktır. Oluşan bu büyük mağduriyetlerin giderilebilmesi için uygulama gözden geçirilmelidir. Destekler yaygınlaştırılmalı, tam kapanmanın sektörler arasında dönüşümlü olarak kısmi kapanmaya dönüştürülmesi, mağduriyetleri kısmen azaltacaktır." dedi.
Milyonlarca öğrencinin öğrenim kaybı giderilmelidir
MEB'in, uzaktan eğitimin başladığı 23 Mart 2020 tarihinden 23 Nisan 2021 tarihine kadarki döneme ilişkin EBA istatistiklerini de değerlendiren Demir, "Örgün eğitimde 18 milyon 241 bin 881 öğrencinin olduğu Türkiye'de, 4 milyon 247 bin öğrencinin EBA'yı aktif olarak kullanamadığı görüldü. Bu da yaklaşık 4 öğrenciden birinin EBA platformu üzerinde yapılan derslerden mahrum kalması demektir. 13 aylık bir dönemi kapsayan bu veriler Milli Eğitim Bakanlığının başarısızlığını göstermektedir." dedi.
"MEB, uzaktan eğitimin alt yapısını oluşturmadı"
Aradan geçen bunca zamana rağmen MEB'in, uzaktan eğitimin alt yapısını oluşturmadığı, dağıttığı tabletlerin ihtiyacı karşılamadığı ve internet alt yapısını kuramadığını sözlerine ekleyen Demir, "Sınav odaklı eğitim sisteminde uzaktan eğitimin alt yapısı kurulamadığı için ciddi manada fırsat eşitsizliğinin ortaya çıktığı görülmüştür. Fırsat eşitliğinin sağlanması için ivedilikle öğrencilerin materyal ihtiyaçları ve internet erişim sorunu giderilmelidir. Ciddi manada öğrenim kaybının yaşandığı bu eğitim öğretim döneminin önümüzdeki yıl için telafi süreci mutlaka düşünülmelidir. Ayrıca sınavı amaç edinmiş mevcut eğitim politikasının gözden geçirilerek sınavla birlikte öğrencileri hayata hazırlayan bir sistem de teşkil edilmelidir." şeklinde konuştu.