Eli kulağında bulunan seçim sürecinin harareti, Türkiye'de ve dünyada meydana gelen çok önemli olay ve gelişmelerin göz ardı edilmesine neden olmaktadır. Üzerinde hassasiyetle durulması, değerlendirilmesi ve sonuçlar çıkarılması gereken gelişmelerin seçim gümbürtüsüne gitmemesi gerekir.
Türkiye'de tüm ısrarlara, kamuoyunun tüm tepkilerine rağmen halen Avrupa menşeli ahlaksızlaştırma ve ifsat projeleri devam ettirilmektedir. Tahribatları ise her geçen gün çok daha derinlere inerek kılcal damarlarımıza kadar işlemekte ve ahlak/iffet, haya/edep manasında neyimiz varsa almaktadır. Yeni nesli ve okulları pilot saha olarak belirleyen ilgili bakanlıklar ve STK'lar bu günümüzü almakla da yetinmeyerek istikbalimize göz dikmişler. Bu hususun en ürkütücü tarafı ise bu projelerin durdurulduğu söylenmesine rağmen halen devam ettirilmesidir.
15 Temmuz darbe girişimini fırsata dönüştüren bazı çevreler, devletin daha önce Ergenekon ve FETÖ gibi yapılar tarafından oluşturulan hafızayı da referans alarak güvenlik soruşturmaları ve mülakatlar üzerinden toplumsal bir yargısız infaz sürecine girişmeleri, çok ciddi boyutlara ulaştı. Kitlesel bir linçe dönüşen bu hukuksuzluklar insanları ötekileştirmeye ve mağdur etmeye devam ediyor.
Yurt dışında da özellikle İslam coğrafyasında çok önemli gelişmeler ve süreçler yaşanıyor. Bu gelişmeler İslam ümmetinin ve de siyonizmin neredeyse yüz yıllık geleceğini derinden etkileyecek türden gelişmelerdir. Gayr-ı müslim batı ülkelerinde yaşayan Müslümanlara yönelik artan şiddet ve katliamlar, çok ciddi boyutlara ulaştı. Her geçen gün Müslümanların yaşadığı tüm ülkelere daha fazla yayılırken şiddet ve dozaj olarak da vahşet denilebilecek bir noktaya gelmiştir.
Öte taraftan siyonizm aklı İslam coğrafyasını kasıp kavuruyor. Trump ile beraber Amerika'ya da neredeyse tam anlamıyla hakim olan siyonist zihniyet, Amerika’nın dünyadaki bütün siyasi, ekonomik, politik güç ve avantajlarını da arkasına alarak kendisine göre bir dünya dizayn etmeye başladı. İran'a herkes ABD'nin ambargo koymaya çalıştığını sanıyor. Ancak hakikatte bu ambargoyu siyonizm koyuyor. Önümüzdeki süreçte İran'ın tüm hayat damarlarını kesmeye çalışacaktır.
Suudi-Mısır-BAE-İsrail-ABD birlikteliğinin mimarı da yine siyonizm'dir. Günümüzün en popüler stratejisi; ABD'nin İslam coğrafyasındaki tüm taşeron ve piyonlarından vazgeçip bölgesel aktör olarak İsrail'i sahaya sürmesidir. Büyük oranda da başarılı oluyor. Zira Suriye üzerinden İslam ümmeti bir birine düşmekle kalmamış, Suudi, Mısır ve BAE de siyonist yayılmacılığının köşe taşlarını döşeyip duruyorlar.
Trump’ın, daha önce Kudüs'ü siyonistlerin başkenti ilan etmesi ve şimdide de Golan Tepeleri’nin siyonist egemenliğine tanıması gayri hukuki bir adımdır. ABD, er geç dediğini yapacak ve Golan'ı İsrail toprağı olarak tanıyacaktır. Doğu Akdeniz'de de yine baş aktörlüğünü İsrail'in yaptığı bir enerji ittifakı kuruldu. Bütün bunlar bir biri üzerine binen, bir önceki adım, sonrakinin zeminini hazırlayan stratejik büyük hamlelerdir.
İslam ümmeti ise; ciddi bir dağınıklık içinde, gelinen süreci okumaktan bile neredeyse aciz bir noktaya gelmiştir. Müslümanlar ülkelerin İİT, Arap birliği, Körfez İşbirliği Konseyi gibi teşekkülleri ise bir araya gelmekte bile zorlanıyorlar. Bir araya gelseler dahi bu birliktelikler icra noktasında bir şey ifade etmiyor. Yani anlayacağımız; İslam ümmeti hiç bir zaman böyle kötü bir noktaya gelmemişti.
Bütün bu olup biten önemli olayların gözden kaybolmaması ve sağlıklı çıkarımlarda bulunabilmemiz için HÜDA PAR'ı dikkatli bir şekilde takip edelim. Günübirlik politikalarda kaybolmadan, süreçlerin milletimizin ve ümmetin maslahatı doğrultusunda gözler önüne serildiğini net bir şekilde göreceksiniz.