Malumunuz birkaç gün önce Milli Eğitim Bakanlığı okullardaki kılık kıyafetle ilgili bir genelge yayınladı. Açıkçası ben yüreklere su serpecek bir düzenleme bekliyordum. Niye diyeceksiniz? Çünkü hem “ustalık” dönemine girmiştik hem de bu kadar sıkıntı, baskı, tahkir ve dayaktan sonra lokal manada bir düzeltmenin olmaması üzerine iyi niyetimi muhafaza ederek bunun genel bir değişiklik içerisinde ele alınacağını düşünmüştüm ve öyle de ifade ediyordum.
Ama yanılmışım, daha doğrusu çok iyimser düşünmüşüm. Bence bir ustanın öreceği duvar artık eksiklik ve yamukluk izlerini taşımamalı. Duvarlar dümdüz, kolonlar sapasağlam olmalı diye düşünmek çokça büyük bir beklenti olmamalıydı. Öyle ya on yıl oldu bu işin staj ve çıraklığını gördünüz. Kimde ve nerde hangi imkân ve malzeme varsa bilumum sahip oldunuz ve bütün bunları elde ettiniz. Askeri okullara bile konulması ve olması gereken dersleri koydunuz… Söylemekten dilimizde tüy bitti şu koskoca generalleri hapishanelere doldurdunuz… Ama şu başörtüsü meselesini neye, kime ve hangi zamana sakladınız anlamadık gitti.
Siz bunu saklar ve “altın vuruş” gününü beklerken mağduriyet yaşayan çocuklarımız artık farklı düşünmeye çoktan başladılar bile. Çünkü damdan düşenin halini ancak damdan düşen bilir. Başörtülü öğrencilerimizin halini ancak o mübarek başörtüsü dolayısıyla mağdur edilen ve hakarete uğrayanlar bilir. Bir de sizin bunu bildiğinizi hala düşünüp duruyoruz...
Allah aşkına şu yeni yönetmelikle iyi manada tam bir özgürlük yolunu açamaz mıydınız? Başörtüsünü, yine vücut hatlarını belli eden şort, tayt gibi kıyafetler ile diz üstü etek, derin yırtmaçlı etek, kısa pantolon, kolsuz tişört ve kolsuz gömlekle aynı kefeye koymanın bir alemi var mıydı?
Yanlış hatırlamıyorsam bir önceki Milli Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu Baş, bu kılık kıyafetle ilgili bir araştırma yaptırmış ve bu araştırmanın sonucunda kılık kıyafetin serbest olması yönünde kanaat belirmişti. O zaman bile bunun başörtüsünün önünü açmak amaçlı olduğu hususu dost düşman tarafından söyleniyordu. Dost olanlar bu niyet ve düşünceyle “kıyafet serbest olsun” demişti, yoksa giyilen elbisenin kırmızı, beyaz veya siyah olması o kadar da dert değildi. Hatırlarsanız bu kılık kıyafet serbestliğiyle şu yasakçılığa da bir son verilir temennisiyle neredeyse herkes “kılık kıyafet serbest olsun” deyivermişti.
Ama öyle olmadı; maalesef yine ‘her şey serbest başörtüsü hariç’ dediniz… Bu yönetmelik, sadece daha önce de ifadesini ettiğimiz ve bir ucube olarak ortada duran şu imam hatiplerdeki yasakçılığı yumuşatmış oldu. Onun dışında, yasakçılığa o köhnemiş vurgu aynen devam ediyor. Belki o eski yönetmeliği raflara kaldıranlar olmuştu ama bundan sonra adamlar ‘Milli Eğitim’in yeni yönetmeliği bu ve buna uymak zorundayız derlerse ne diyeceğiz?’ Ki adeta pilot bölge olarak seçilen Adana’da bu çağdışı ve yobazca girişimler başladı bile... Bu anlamda bu iş daha da kötü olmuştur diye düşünülebilir.
Bakın Milli Eğitim Bakanlığı yeni yönetmeliğin 3. Maddenin Altıncı şıkkında ne diyor: Kız öğrenciler, imam-hatip ortaokul ve liseleri ile çok programlı liselerin imam-hatip programlarında tüm derslerde, ortaokul ve liselerde ise seçmeli Kur`an-ı Kerim derslerinde başlarını örtebilir, diyor. Yani sadece okulların imam hatip bölümlerinde ile diğer okulların seçmeli Kur’an-ı Kerim dersinde başlarını örtebilirler, kuralını getiriyor.
Dördüncü (4) Maddenin (e) şıkında da; Öğrenciler okul içinde baş açık, saçlar temiz ve boyasız olarak bulunur, makyaj yapamaz, bıyık ve sakal bırakamaz. 3üncü maddenin altıncı fıkrası (yani yukarıdaki madde) hükümleri saklıdır, diyor.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, okullarda kıyafet serbestliğini sağlayan değişikliğe ilişkin, Türkiye`de yıllarca tek tip giyim tarzının hep eleştiri konusu olduğunu belirterek, ``Bırakalım herkes nasıl arzu ediyorsa, gücü neye yetiyorsa onu alsın, onu evladına giydirsin. Bu şekilde bu tür adımlar atılsın. Bunlar hepsi bir talebin neticesinde atılan adımlardır` dedi. Peki ya yıllardır başörtülülerin talebi yok mu? Onların çektiği sıkıntı ve dertleri sağır sultanlar bile duydu. Tek tip kıyafet için şimdiye kadar kaç kişi sokağa indi…
Anlayacağınız bu iş, kamu kurum ve kuruluşlarında bitirilmediği gibi burada da yine bitirilmedi. Pınar Altuğ gibi sözüm ona san’atçı ve Atatürk çocuklarının ruhu şad olsun. Kendilerini rahatsız eden o başörtüsü yine yasak olacak. Hükümet; Müslüman ve mütedeyyin ailelerin, çocuklarını inançları gereği başörtüsüyle okutmalarının yolunu aralamadı. Oysaki her alanda atılan radikal adımlar gibi bu alanda da rahatlatıcı adımlar atabilirlerdi...