Türkiye'de her seçim döneminde vaadler bol kesedendir, çuval çuval dağıtılır; bahsi edilen vaadlerin uygulanabilirliği ise çok fazla göz önünde tutulmaz.
Bu vaadler o kadar inandırıcı bir modla söylenir ki, iki üç ay boyunca halkın ne yazık ki çoğu hayal dünyasında kendini bir eli yağda bir eli balda, sıcak sudan soğuk suya sokturmadan gezdirir:
Herkesin borçları silinmiştir(!)
Irkı veya inancı dolayısıyla yaşadığı sorunlar sıfırlanmıştır(!)
Uğradığı bütün haksızlıklar adalet terazisinde incelikle giderilmiştir(!)
Sıcacık evinde ailesiyle mutluca oturmakta ve son model arabasıyla kazasız yol almaktadır(!)…
500 gün mühlet istenir, bittiğinde hangi 500 gün? Diye yüzsüzlük edilir.
Herkese iki anahtar sözü verilir, iktidara gelindiğinde sembolik iki anahtar fütûrsuzluğu sergilenir.
Her bir seçim döneminde darbe anayasasının değişeceği vaadiyle insanların karşısına çıkılır; ak kandırmalar, kalkınmalı hayaller ve adaletli rüyalar eşliğinde nutuklar atılır.
Tekrar tekrar iktidar olunduğunda kankaların yolsuzluk ve bilumum hırsızlıklarını pâklamak adına darbe anayasası rafa kaldırılır ve bunun vebâli ülkenin selametine(!) göz diken Ergenekoncu, Balyozcu, Derinci ve yeni yetme Paralelcilerin boynuna atılır.
Kemalizmi kendine malzeme yapan zihniyet iş başına gelir, vaatlerde tık yok; aksine biraz genişleyen boğazlar, ümüğüne kadar sıkılarak darlaştırılır.
Dişi kurt Asenadan ilham bir ulumayla meydanlara Türk ulusalcılığı söylemiyle inilerek hamasi söylemlerle halkın etnisite damarı kabartılır; iktidar bir koalisyon ortaklığıyla da olsa önlerine düşünce el elin eşeğini türkü söyleyerek arar misali her taraftan ağlayan anneler için ‘ortağımız var, küresel ilkeler var…' tesellileri(!) bir daha ki bol vaadli seçim malzemesi olarak saklanır.
Ümmetin önceden yetimi, sonradan gururu olan Kürtlerin 200 yılı aşkın mazlum ve mağdurluğu afişe edilir; gasp edilen ‘aidiyet, dil, inanç..' gibi hakları Kandil'in yanmayan ışığında, İmralı'nın hırçın sakiniyle, yüzsüz bir sürü mor etiketli vekillerle Meclis kürsüsünde ilan(!) edilir; eski tüfek Marksistler ve ‘Velev ki İbneyiz!' diyen azgın ve rezil her türlü LGBTİ'cinin hayranlığıyla Müslüman halkın ‘Kabesi, namus hassasiyeti, Kudüs özlemi, dinini öğrenme umudu..' fütûrsuz benzetmeler ve yanıltmalarla seçim sath-ı mahalline taşınır.
Bu vaadler, o kadar kanıksatılmıştır ki insanlar bu kandırıcı ve yanıltıcı politik aktörler içinde muhakkak birini seçmesi gerektiği çaresizliğine mahkûm edilmiştir.
Çaresizlik o kadar doğallaşmış ki, faraza gerçekten adil düzen isteği veya Kur'an ve sünnet referanslı İslamî muhalefet adına söyleyecek sözleri olan birileri idare talipliği adına meydanlara inse bin-bir türlü iftira, karalama, linç ve yok sayma kampanyasına tutulur ve bu esnada sesler kısılı, gönüller puslu bir halde olur.
Sesler kısılı, gönüller puslu olsa da umutları yeşertecek birilerinin varlığını her zaman hatırda tutmak, koyu karanlıkları ışıtan aydınlığın ilk önce bir nokta halinde belirdiğini hatırlatmak ve uzak mesafelere vardıranın, atılan ilk adımın sonrasıyla olduğunu söylemek gereklidir.
100 yılı aşkın mahzun ve masum bir coğrafyanın bu seçim sürecinde sözleri sağlam, amelleri salih, niyetleri adalet, vaadleri reel olan ve uçuk olmayan Hür bağımsız adaylarla umudunun yeşerdiği, gönüllerinin ferahladığı, gözlerine fer geldiği, dizlerinin derman bulduğu görüldü.
Yeşeren bu umutların daha birkaç on yıl sonrasına sarkmaması adına ve dal budak salıp ülkenin her tarafına hürlüğünü Allah'a kullukla nitelikli kılan bir davanın bağlantısız ve bağımsız adaylarına 7 Haziran'da EVET demeliyiz, dedirtecek çabayı sarf etmeliyiz.