■ ABDULKADİR TURAN / ANALİZ/DOĞRUHABER
İslam’ın hak ve hürriyetlere yaklaşımı ile diğer yaklaşımlar arasında fark vardır: İslamî yaklaşım, ilahîdir; mükemmeldir; tabiatın yaradılışında nasıl bir eksiklik yok ise insan haklarına ilahi yaklaşımda da eksiklik yoktur. Tabiata yönelik her beşerî yaklaşım nasıl eksik ise beşerin vahiyle bağını kopararak beşere yönelik her tür yaklaşımı da eksiktir.
Tabiatın yaradılışı nasıl ilahî bir tutarlılığa sahipse, her tür çelişkiden uzak ise insana yönelik ilahî yaklaşım da öylesine tutarlıdır ve çelişkiden uzaktır.
İslam, mükemmel bir kaynaktır, her tür çelişkiden uzak bir kaynaktır. İslam’a dayandırılan yaklaşımlar ise insanın yaklaşımına göredir.
Bugünkü dünyada temel hak ve hürriyetlere beşerî yaklaşımı temsil eden Batılı yaklaşım eksik ve tutarsız bir yaklaşımdır. Temel hak ve hürriyetlerde adalet, “öteki” denen başkasına yönelik tutumda kendini gösterir. Başkasına hak tanımayan bir sistemde temel hak ve hürriyetlerden söz edilemez. Batı’nın tarih boyunca “öteki”yi yok sayma problemi vardır. Batı için bugün “öteki”, Müslümanlardır ve Batı, söz konusu Müslümanlar olunca takınacağı tutum konusunda tavrını ortaya koymuş değil. Bu konudaki tutumu, kendi belirlediği ölçülerle çelişmeye devam ediyor.
Batı, ne zaman insan hakları gündeme gelse beşerî bir eksiklik içinde ayrımcılığa yönelir. Gezi olaylarında hayatını kaybeden dört kişiyi günlerce gündeminde tutarken Mısır’da Adeviyye’de katledilen yüzlerce kişinin hayat hakkıyla ilgilenmez.
Batı’nın insan haklarına yönelik çelişkisi sadece bu temel konuda değildir, Batı ayrıntıda da çelişki içindedir. Batı, “yaşam hakkı”nı insanın en temel hakkı olarak tanıdığını iddia eder; insanın canına doğrudan kast etmeyi suç sayar. Ama insanın canına dolaylı kastetmeyi de insan hakkı kabul eder. Batılı beşeri yaklaşım, insanın canına hemen kastetmeyi suç sayar ama bu kastı zamana yaymayı insan hakkı kabul eder, bu girişimin önüne geçmeyi suç sayar. Bir insanı kasten öldürene ABD’nin pek çok eyaletinde ölüm, diğer Batı ülkelerinde ve yasalarını Batılı ölçülerle oluşturan ülkelerde de ağır hapis cezaları öngörülür. Ama insanın canına kast eden alkol, fuhuş hatta kimilerinde uyuşturucu yasaklanmaz. Aksine bu yönde yasaklar istemek insan haklarına müdahale olarak görülür, suç sayılır, bu yönde yasaklar bir yana, sınırlamalar talep edenler dahi insan haklarına karşı diye etiketlenir ve Batılı değerlere düşman ilan edilir.
HÜDA PAR PROGRAMINDA DÖRT TEMEL HAK
Hayat, kuşkusuz insanın en önemli hakkıdır. Düşünmek ise insanı diğer varlıklardan ayıran en önemli özelliktir. İnsanın yeryüzünde insan olarak varlığı, düşünme ile anlam kazanır. Düşünce ifade edilebiliyorsa düşünme hakkı ve düşünce hürriyeti vardır. İfade etmek bir paylaşımdır; paylaşım birlikteliği gerektirir; paylaşma hakkı verip birliktelik hakkı vermemek paylaşma hakkını anlamsızlaştırır. Birliktelik hakkı örgütlenme hakkıdır. Düşünceyi ifade hakkı verip o amaç doğrultusunda birliktelikler meydana getirme, cemaatleşme, örgütlenme hakkı vermemek tutarsızlıktır.
İbadet, insanın hür olduğunun en önemli kanıtıdır. Düşünceyi serbest bırakma iddiası taşıyıp inanç ve ibadet hürriyeti tanımamak çelişkidir.
Öğretilmesi yasak olan bir düşüncenin, bir inancın serbest olduğu iddia edilemez. Düşünce, inanç ve ibadet hürriyeti ancak eğitim ve kendini geliştirme hakkıyla anlamlıdır.
HÜDA PAR programında “Temel Hak ve Hürriyetler” başlığı altında ilk dört hak, şu şekilde sıralanmış:
1- Hayat ve Emniyet Hakkı (Can Emniyeti)
2- Düşünce, İfade ve Örgütlenme Hürriyeti (Akıl Emniyeti)
3- İnanç ve İbadet Hürriyeti
4- Eğitim ve Kendini Geliştirme Hürriyeti
HÜDA PAR PROGRAMINDA HAYAT VE DÜŞÜNCE HAKKI
HÜDA PAR programında, sadece hayat hakkı ifade edilmemiş, kişinin hayatını idame ettirmesi için gerekli maddi ve manevi haklar da vaat edilmiş. Maddi hak, yoksulluk esaretine düşmemek için temel ihtiyaçların karşılanmasıdır. Manevi hak ise “saygı görme” diye ifade edilen “insan onuruna yakışır bir yaşam sürme” hakkıdır. HÜDA PAR, insana madden her tür tehditten emin olmayı vaat ettiği gibi manen de her tür tehditten emin olmayı vaat ediyor. Bu; hayatından emin, karnı tok ve başı dik bir toplum oluşturma vaadidir.
HÜDA PAR programı, insan canına sadece doğrudan kastı değil dolaylı kastı da insan hakkı ihlali sayıyor. İnsana zarar veren alkol, uyuşturucu ve ahlaksızlıkla mücadeleyi vaat ediyor. Önce insan aklını hedef alan bu saldırılarla ilgili vaadini “Düşünce, İfade ve Örgütlenme Hürriyeti (Akıl Emniyeti)” başlığı altında veriyor.
HÜDA PAR programı, sadece düşünce hürriyetini değil, “Toplumsal ilerleme, fikir üreten insanların varlığı ile mümkündür” diyerek düşünürün de hürriyetini, sadece bireysel hürriyetini de değil, düşüncesini örgütleyerek ifade etme hürriyetini vaat ediyor.
Batılı yaklaşımda genellikle, iftira, şiddet, ırkçılık ve ayrımcılık yasaklanırken mukaddes değerlere saldırı adeta en önemli ifade hürriyeti sayılıyor. HÜDA PAR programı ise iftira, şiddet, ırkçılık ve ayrımcılığı düşünce hürriyeti içinde görmediği gibi mukaddes değerlere saldırmayı da düşünce hürriyeti içinde görmüyor; bunu iftira, şiddet ve ırkçılıkla bir tutuyor; bunun düşünce hürriyeti adı altında himaye edilemeyeceğini açıkça beyan ediyor.
Program, düşünce hürriyetini üç hak ve bir istisna içinde garanti altına alıyor. Haklar, hürriyeti; istisna ise yasağı beyan ediyor.
Düşünce hürriyeti haktır, düşünür hürriyeti haktır, düşünürün düşüncelerini ifade için örgütlenmesi haktır. Düşünce hürriyeti adı altında ırkçılık yapmak, ırkçılık ve ayrımcılık yapmak, bu doğrultuda şiddete başvurmak, mukaddes değerlere saldırmak hak değildir, suçtur.
HÜDA PAR PROGRAMINDA İNANÇ VE İBADET HÜRRİYETİ
İslam dünyası, ağır bir inanç ve ibadet hürriyeti sorunu yaşadı, bugün de bazı ülkelerde yaşamaya devam ediyor. Kimi dönemlerde Müslümanlara ibadet hürriyeti yasaklandı. İbadet bir süre sonra kısmen serbest bırakılsa da dini öğrenme etkinliği devletin tekeline alınarak Müslümanlara dinlerini diledikleri âlimlerden öğrenmeleri yasaklandı; zorunlu eğitim sistemi ile Müslümanların kendi öz evlatlarını kendileri gibi yetiştirmeleri engellendi. Diğer bir ifadeyle “İnançsal bir ebterlik (inançsal soyu kesiklik, soykırım)” oluşturulmaya çalışıldı.
Bugün hâlâ İslam dünyasında ibadet konusunda özel alan-kamusal alan tartışmaları devam ediyor. Kamusal alan olarak belirlenen devlet dairelerinde ibadet hürriyeti hâlâ kısıtlı. Çalışma sistemi ve saatleri, çalışanların ibadet hürriyetlerini kısıtlıyor.
Çalışanlar, beş vakit namaz, cuma namazı, oruç ve hac konusunda ciddi problemler yaşıyor. Türkiye özelinde bu konuda kayda değer bir rahatlama varsa da bu rahatlama tümüyle amir inisiyatifiyle sağlanmış, bu konuda gerekli yazılı düzenlemeler yapılabilmiş değildir. Evinde Müslüman, kamu alanında “nötr insan” ısrarı sol ve liberal kesimlerce dayatılmaya devam ediliyor.
Bu yönde adımların atılmasının önüne geçiliyor.
HÜDA PAR programı, özel alan-kamusal alan ayrımına karşı çıkarak
1- İbadetlerin toplu ve ferdi olarak yerine getirilmesi hürriyetini
2- İnanç ve ibadet için toplanma ve cemaat olma hürriyetini
3- Kişinin dinini dilediği kişilerden öğrenme ve çocuklarını kendisi gibi yetiştirme hürriyetini
4-Çalışanların inançlarına uygun kıyafet giyme hürriyetini vaat ediyor.
Devletin halkı bir inanca zorlamasını ve kimden gelirse gelsin dine yönelik her tür müdahaleyi reddediyor.
HÜDA PAR programı, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın devletin talepleri doğrultusunda dine müdahale kurumu olmaktan kurtulup inananların ihtiyaçlarına karşılık veren bir hizmet kurumuna dönüşmesi için özerkleşmesini talep ediyor. Bu mutedil bir yaklaşımdır. Çünkü bugüne kadar kimileri Cumhuriyet’in kurumlaşmasından Süleyman Demirel’in Adalet Partisi’ne, Diyanet’i sadece dine müdahale ediyorsa, dindar kesimler aleyhine faaliyet gösteriyorsa, kendi bünyesinde dini hizmetlerde çalışanların ifade hürriyetini kısıtlıyorsa gerekli gördüler; kimileri de dini kurum ihtiyacını görmezlikten gelip Protestan bir yaklaşım içinde Diyanet’in lağvedilmesini talep ettiler. HÜDA PAR, bu yaklaşımları reddetmekle kalmıyor, çözüm de üretiyor. Bu çözüm, Diyanet İşleri Başkanlığı’nı İslamî ölçüler içinde hürleştirecek, hizmet ihtiyacına cevap verecek konuma çıkarıp saygınlığını artıracak olan özerkleşmedir. Bu; Diyanet’i elini kolunu bağlayan sistem kaynaklı ve politik müdahalelerden kurtarma, Diyanet’e daha geniş bir hizmet alanı açma, böylece ona daha çok hürmet edilmesini sağlama vaadidir.
HÜDA PAR programının inanç ve düşünce hürriyeti, sadece Müslümanları değil, “azınlık” diye ifade olunan Yahudi ve Hıristiyanları da kapsıyor. Bu, inşaAllah başlı başına bir konu olarak haftaya ele alınacaktır.
HÜDA PAR PROGRAMINDA EĞİTİM HAKKI
İslam dünyasında dini eğitim, eğitim dili, kız çocuklarının okutulması ve gayrimüslimlerin eğitim hakkı çözülmemiş sorunlar arasındadır. Ulus devletler din, dil ve cinsiyet konusunda dayatmaya gittiler. Dini eğitimi kısıtlarken farklı dilde eğitim hakkını sadece Batı dilleri için tanıdılar; bu konuda gayrimüslim azınlıklara bile kısıtlamalar getirdiler. Kız çocukları için ise inanca uygun eğitim ortamı oluşturmayarak onlara dolaylı olarak eğitimi yasakladılar.
HÜDA PAR programının eğitim hakkı konusunda beş temel vurgusu vardır:
1- Eğitim; dil, cinsiyet, ırk, din ayrımı yapılmadan herkesin hakkıdır.
2- Çocukların dini eğitimi velilerin istediği şekilde verilmelidir.
3- Kimse kılık kıyafetinden dolayı eğitim hakkından yoksun bırakılamaz.
4- Zorunlu eğitim parasız olmalıdır.
5- Anadilde eğitim herkes için tabii insani bir haktır. Çocukları bilmedikleri bir dilde eğitime zorlamak fırsat eşitliğine aykırıdır.
Eğitim dili ile öğrenim dili birbirinden farklıdır. Türkiye’de şu ana kadar yapılan düzenlemeler hep öğrenim diline yöneliktir.
Öğrenim dili, ders dilidir. Örneğin eskiden kimya dersinin Anadolu Liselerinde Almanca verilmesi öğrenim dili ile ilgilidir.
Öğretmen söz konusu dersi Almanca verir ama koridorda zorunlu olarak öğrenci ile resmi dilde konuşur. Eğitimin anadilde yapılması talebi ise idarede, sınıfta, törende, okul bahçesinde anadili kullanma hakkı talebidir. Bu hak talebinde resmi dilin öğretilmesini reddetmek yoktur; ancak belli bölge veya okullarda halkın talebi doğrultusunda eğitimin tam anlamıyla anadilde yapılması vardır. Sadece öğrenim dili söz konusu olduğunda, öğrenci kısıtlı bir süre için anadiliyle bir temas kurar, hâlbuki eğitim dili söz konusu olduğunda öğrenci okuldaki etkinlikler boyunca anadili atmosferine girer. HÜDA PAR programında vaat edilen sadece öğrenim dili değil, eğitim dilidir. Bu, dil konusunda en geniş anlamda hak vaadidir.
Devam Edecek