Huseynisevda.biz adlı internet sitesinde yayınlanan yazının tamamı;
CESUR VE GÜVEN VERİCİYDİ
Şehid Rehber, kişilik olarak cesur ve güven verici bir yapıya sahipti. İnsanların korkuya kapıldıkları hadiseler karşısında soğukkanlı davranır ve etrafındakilere teselli verirdi. PKK ile yoğun çatışmaların yaşandığı dönemde bölgedeki insanlar üzerinde büyük bir endişe ve korku vardı. Sosyal, ekonomik ve askeri açıdan Cemaat mensupları da baskı altındaydılar. Çoğu Cemaat mensupları silahlı gezmek zorunda kalıyorlardı. Çünkü görüldükleri yerde vurulmaları söz konusuydu. Ancak Rejim güçleri de boş durmuyor ve Cemaat ile beraber olduklarından şüphe ettikleri şahısları takip ediyor, hiç olmadık yerlerde kıstırıp aramadan geçiriyorlardı. Sonradan elde edilen bilgiler neticesinde öğrenildi ki polisin bu takip ve aramalarının bir sebebi de PKK’lilerin Cemaat mensuplarını ihbar etmesiydi. Dolayısıyla silahlı dışarı çıkıldığında yakalanma, silahsız çıkıldığında ise vurulma riski söz konusuydu.
Ancak Şehid Rehber, bütün bu olumsuz atmosfer karşısında cesur ve güven verici duruşunu hiç bozmadı. O, çatışma döneminde, görüşmeye giden arkadaşları peşmerge elbisesi ve yanında silahıyla neşeli ve vakur bir tavırla karşılar, onlara cesaret verirdi. Görüşmeye giden arkadaşlar; üzerlerindeki tedirginlik, endişe ve sıkıntıların tesirindeki manevi hallerinden sıyrılarak tek başlarına dünyaya meydan okuyabilecek bir iman gücü ve yüksek maneviyat ile ayrılıyorlardı. Ondan cesaret ve güven alıyorlardı. Onu tanıyanlar bilirler ki sıkıntı ve korkunun etrafı sarıp zirveye çıktığı anlarda bile, onda korku ve acziyetin emarelerine rastlanmazdı.
Şehid Rehber cesur olduğu ve hadiseler karşısında korkuya kapılmadığı halde, hiçbir zaman maceracı ve kavgacı tavır içine girmedi. Aksine, maceradan hoşlanmaz, şiddet ve kavgayı tercih etmezdi. Başka yol kalmadığı zamanlarda ise korkup baş eğmezdi. Allah’a tevekkül ederek sonucuna katlanırdı. Tedbirli hareket etmeyi ve ihtiyatlı davranmayı her işte kendisine prensip edinmişti, tedbirsizlikten asla hoşlanmazdı. PKK ile çatışmamak için yapabildiği bütün gayreti gösterdi. Fayda vermeyince istişaresini yaptı, sonra karar verince şöyle dedi: “PKK’nin maddi imkanları bizimkiyle kıyaslanamayacak kadar çoktur. Çünkü maddi imkanımız yok derecededir. Onlarla savaşa girmekte çok zorlanacağız. Ancak başka çaremiz de yoktur. Biz onlara baş eğmeyiz ve Allah’ın izniyle onlara galip geleceğiz”
Ş. B. adlı Cemaat mensubu bir anıyı şu şekilde ifade etmektedir: “1993’ün Nisan ayıydı, Şehid Rehber bir ara K… köyüne gelmiş ve bir müddet orada kalmıştı. Bu arada onunla görüşmeye gitmiştim. Akşam meselelerimizi görüşmek üzere oturduk. Oturduğu minderin üzerinde bir MP 5 ve bir tabanca vardı. Yan odada başka arkadaşlar da vardı. Gece geç saatlerde bir silah sesi geldi. Ben ve yanımdaki arkadaş endişe ederek ne olduğunu anlamaya çalışırken, kendisi hemen tabancayı eline aldı ve hep birlikte salona geçtik. Biz her ne kadar kendisinin önüne geçmeye çalışıyor idiysek de, o buna müsaade etmiyordu. Son derece soğukkanlı ve temkinli hareket ediyordu. Sonra: “Karşı tepede arkadaşlardan nöbet tutan var mı” diye sordu, evet cevabını alınca; “Orada nöbet tutan kimdir, yoksa Mahmut mudur?” diye sordu. Yine evet cevabını alınca; “Mahmut yapmıştır, bir şey yok” deyip tekrar odasına geçti. Biraz sonra tepeden gelen haber ile gerçekten Şehid Mahmut’un yanlışlıkla tetiğe basması ile silahın ateşlendiği bilgisi geldi. “
CEZBEDİCİ VE KARİZMATİK BİR KİŞİLİĞİ VARDI
Şehid Rehber, cezbedici ve karizmatik bir kişiliğe sahipti. Bakışlarıyla, konuşma üslubuyla ve tavırlarıyla karşısındaki insanı tesir altında bırakıyordu. Yanındakiler, onun cazibesine kapılıyor ve yapısından etkileniyordu. Yanında daha çok kalmayı, onu daha çok dinlemeyi, özellikle yaptığı esprili ama eğitici örneklemeleri daha çok duymayı, haz veren ve ders dolu olan sohbetlerinden daha çok istifade etmeyi isterdi. Bu özelliğiyle, insanı mıknatıs gibi kendine çekiyor ve hayran bırakıyordu.
A. Ş. adlı Cemaat mensubu, Şehid Rehber ile ilgili bir görüşmesini anlatırken onun hakkında şunları söylüyor: “Kendisiyle baş başa yaptığımız ilk görüşme benim açımdan önemliydi. Beni alıp oturduğu odaya götürdü. Çok sıcak davrandı. Onda beni yıllardır tanıyormuş gibi bir his edindim. İşimi ve memleketteki hizmetlerimizi etraflıca sordu ve yönlendirici bazı ifadelerle çözümleyici katkılarda bulundu. İçtenliği ve diyalogdaki ustalığı insanı rahatlatıyordu, evimdeymişim gibi rahattım. Halinden ve insan trafiğinden çok yoğun olduğunu anladım. Sözlerinden, sadece davaya kilitlenmiş olduğu belliydi. Öteden beri sadece davaya adanmak suretiyle hizmet etme fikrim vardı ve gerçekten bunun yollarını arıyordum. Şimdi beraber bulunduğum bu Müslüman, haliyle, yaşantısıyla, işte bu yollardan birini gösteriyor gibiydi. Direk demese de sohbet esnasında hizmet bahsinde sanki sadece dava hizmetine odaklanmak gerektiğiyle ilgili bazı imalarda bulunduğu sonucunu çıkardım. Bunu aklımın bir kenarına not ettim. Kendisinde müşahede ettiğim davaya adanmışlık hali, bana büyük bir güven vermişti. O haline gıpta ettim. İnşaallah ben de böyle yaparım… diye içimden geçirdim. Normalde çalıştığım kuruluştaki işim rahattı. Bizim orası için diyorum; o zaman o yere girmek, iş edinmek çok büyük çabalar gerektiriyordu. Fakat bu görüşmede işim gözümde küçüldü, işe ve dünya maişetine çalışıp, odaklanmak bana tatsız geldi, bu cihette bir soğukluk hissettim. Ve zaten aradan fazla bir zaman geçmeden işimi bıraktım ve Allah’ın yardımıyla kendimi tamamen dava işlerine, hizmetine adadım. Aileden, akrabalardan, hoşnutsuzluk ve sıkıntı veren bazı söz ve baskılar oldu ise de bunlar beni kararımdan vazgeçirtmedi.
Gerçekten bu görüşmeden çok dolu düşünceler ve güzel duygularla döndüğümü bugünkü gibi hatırlıyorum. Ruhi anlamda rahatlık, güven ve bir de latif bir lezzet yaşıyordum. Gençtik ve heyecanlıydık. Bu gibi görüşmeler heyecanımızın doğru tarafa kanalize olmasına katkıda bulunmaktaydı. Yolda, dönerken, nasıl daha fazla çalışacağımın hesabını yapıyordum. Bu olumlu havayla arkadaşlarımız arasına döndüğümüzde, sarf ettiğimiz içi dolu sözler ve buna dair taşıdığımız kuvvetli maneviyat onları da etkiliyordu. Bu yüzden görüşme yalnız bana değil, dolayısıyla arkadaşlarımıza da enerji ve maneviyat olarak dönüyordu. Bana göre bunun nedeni; Allah’ın yardımıyla Şehid Rehberde müşahede ettiğim ihlâslı söz ve davranışlarıydı. Mütevaziydi. Sıradan bir insandan ayırt etmeniz zordu. Giyimi de basitti. Çoğu kez üzerinde şalvar genişliğinde pantolon ve üzerine bıraktığı gömleğiyle görürdüm. Kısacası sade, sıradan oluşu, tevazuu ve içtenliği üzerimde çok olumlu tesirler bırakmıştı. Güzel bir sahiplenişi vardı. Rahattı. Simasında mana dolu bir tesir ve gizemlilik bulunurdu. Bu da insanı etkiliyordu. “
Ş. Y. adlı Cemaat mensubu bir anısını şöyle anlatıyor: “Şehid Rehber ile ilk görüşmemi çok iyi hatırlıyorum. Sonradan Şehid olan iki arkadaşımla beraberdik. O zamana kadar Cemaat Rehber’i ve Hüseyin Velioğlu olduğunu da bilmiyordum. O görüşmeden ve onun şahsından o kadar etkilenmiştim ki büyük bir enerji, heyecan ve şevk ile dönmüştüm. Görüştüğü sorumlu arkadaşların tümü üzerinde bu şekilde pozitif bir etki bıraktığı için, onu henüz görmemiş sorumlu arkadaşlar, onunla irtibatlı olan sorumlu arkadaşların hallerinden bunu anlayabiliyorlardı. Öyle etkileyici bir üslubu vardı ki, onunla görüşenler tabii bir şekilde onun üslubunu taklid eder, davranış biçimini pratize eder hatta ses tonunu dahi taklit ettikleri oluyordu. “
Ş. B . adlı Cemaat mensubu şöyle diyor: “Şehid Rehber’i henüz tanımıyordum ve kim olduğunu bilmiyordum. 1987 yılıydı, bizim bir bakkaliye dükkanımız vardı. Zaman zaman tanımadığım bir şahıs, komşumuz olan bir arkadaşla gelip birlikte evine giderlerdi. Bu şahıs geldiğinde, akşamları arkadaşlar o eve akın ederlerdi. Yaşım henüz küçüktü, ben oraya, genel sohbetlerine hiç katılamadım. Ayrıca bu toplanmanın bir programa bağlı olduğunu düşünerek çağırılmadığım için gitmekten utanıyordum. Sonradan Şehid Rehber olduğunu öğrendiğim bu şahsı ilk gördüğümde, içimde halen tarifi mümkün olmayan bir sevgi oluşmuştu. Çarşıdan dükkanımıza doğru gelişini her gördüğümde hayranlıkla ona bakardım. Komşumuz olan arkadaş gelip alış–veriş yapardı, kendisi ise genellikle kapıda beklerdi. Alışverişten sonra ben kapıya çıkar ve onlar eve girene kadar hayranlıkla arkalarından bakardım. Çok heybetli bir şahsiyetti. Allah da biliyor ki onu çok sevmiştim ve halen o görkemli hali gözümün önüne geldiğinde kalbim bir başka çarpıyor. Kendisini gözetlemem bile bana enerji veriyordu. Oysa ben o zamanlar kendisinin kim olduğunu, ismini bile bilmiyordum. “
Devam edecek…