Hizbullah Cemaati'nin resmi internet sitesi Hüseyni Sevda'nın merhum Velioğlu'nun 13'üncü şehadet yıldönümünde yayınladığı, "Hüseyin Velioğlu'nun Hayatı ve Mücadelesi" adlı yazı dizisinde, Hizbullah Liderinin'nin "Tekfircilik" akımına karşı kendine has bir tutumunun olduğu aktarıldı.
Velioğlu'nun, hayatından kesitlerin aktarıldığı yazı dizisinin 6. bölümünde tekfircilikle ilgili şu görüşmelere yer verildi:
"Şehid Rehber önderliğinde kurulan Cemaatin faaliyetleri başlayınca bölgede ve özellikle Batman’da tekfircilik fikirleriyle ön plana çıkan şahıslar da vardı. Bunlar; camilerin dırar mescidi olduğunu, Cuma namazlarının kılınamayacağını, imamların arkasında bu camilerde namaz kılınamayacağını, toplumun cahili toplum olduğunu, böylesi cahili toplumda kesilen etlerin yenmemesi gerektiğini, devlet dairelerinde görev alınamayacağını vs. savunuyor ve böyle yapanları tekfir ediyorlardı. Aynı zamanda bunlar, İslami hassasiyet taşıyıp Şehid Rehber ve yakın çevresiyle dostluk ve arkadaşlıkları olan insanlardı. Şehid Rehber, bunların samimi ve güvenilir insanlar olduğuna inandığı ve bunlara güvendiği için, zaman içinde bu sivri ve tekfirci düşüncelerini terk edeceklerine ve vasat bir çizgiye geleceklerine dair ümidini muhafaza ediyor, bunun için çaba sarf ediyor, onlara zaman verip ilişkisini kesmiyordu. Ancak bunların fikirlerinde ısrar etmesi, Şehid Rehber’in de böylesi tekfircilik fikir ve akımlarına karşı çıkması ve uygun bulmaması nedeniyle, süreç içerisinde ilişkiler kesildi.
S.V. adlı Cemaat mensubu şöyle bir anı aktarmaktadır: “Bir gece, tekfirci olarak tanınan bir grup bize misafir olmuştu. Sabaha kadar akidevi ve fikri konuları tartışmıştık. Tartışma konusunda onlar kadar etkili olamadığımı fark etmiştim ve bu bana bir eksiklik gibi gelmişti. Daha sonra Şehid Rehber’e o gecede olup bitenleri anlattım ve bu konularda kendimi yetiştirmek istediğimi söyledim. Ancak O, buna gerek olmadığını söyleyerek: ‘biz bu tartışmalarla zaman geçirmeyeceğiz, çalışacağız, bu tartışmaların zarardan başka bir getirisi yoktur’ dedi. Daha sonra tartıştığımız bu arkadaşlardan bazıları Cemaatin isabetli tavrını takdir ederek içinde yer aldılar."
VELİOĞLU'NUN İSLAMİ CEMAATLER HAKKINDAKİ GÖRÜŞLERİ
Yeni aynı yazı dizisinin 29. bölümünde ise, merhum Velioğlu'nun İslami Cemaatler hakkındaki görüşleri aktarılırken, Tekfirci gruplara dahi şunlar kaydedildi:
"İslam’ın hakim olmadığı ortam ve şartlarda Müslümanların Cemaat olup İslami faaliyet yürütmeleri gerektiğini belirtirdi. Fikir, düşünce veya yöntemlerde bazı ihtilafları olsa bile dünya küfrüne ve istikbarına karşı eylem birliktelikleri içinde olmalarını arzu ederdi.
Cemaati kurduktan sonra bölgenin bütününü dolaşıp İslami kişilik sahibi herkese, özellikle de medrese okumuş mollalara ve okul okumuş mekteplilere gidip İslam davası için çalışma teklifinde bulunması, irtibat kurup birlikte hareket etmeye onları davet etmesi bunun somut örnekleridir.
Şehid Rehber, Müslüman şahsiyetlere ve yapılara bakıp değerlendirirken, İslam davasını ve İslam davasına hizmeti mihver alır, bu zaviyeden bakar ve değerlendirirdi. İslam davasını yüklenen ve İslam davasına hizmet edenlere muhabbet ve yakınlık duyar, onlarla imkan dahilinde bir arada bulunmayı, uzak bile olsa yapabildiği kadar yardım ve destekte bulunmayı isterdi.
Ancak bu konuda kendine has prensipleri vardı. Öyle her nara atana, yaldızlı laf söyleyene, kuru kalabalık yapana itibar etmiyordu. Akidesini, bakış açısını, amaç ve hedeflerini önemsiyor, bunları değerlendirmede dikkate alıyordu. Bu yüzden; Mealcilik, Akılcılık, Tekfircilik, Mezhepçilik ve Milliyetçilik gibi hususları esas alan, laik ve gayri İslami rejimler ile muhalefet ve mücadele içinde olmayan, hele hele birlikte veya işbirliği içinde bulunan ve tavırlarıyla İslami mücadelede Müslümanlara ayak bağı olanlara itibar etmezdi. Ancak İslam davasına ve Müslümanlara zarar vermedikleri müddetçe de onlara yönelik herhangi bir tavır içine girmezdi. Müslüman olduğunu ve İslami çalışma yürüttüğünü iddia edenlerin söylem ve faaliyetlerinin, İslam ve Müslümanların aleyhinde olmasını kabullenmezdi. İslam davası ve Müslümanlar lehinde bir şey yapmıyor olsalar bile, hiç olmazsa aleyhinde olmaması gerektiğini düşünürdü.
B. V. adlı Cemaat mensubu şunları aktarmaktadır: “Mealcilik, Akılcılık, Tekfircilik, Mezhepsizlik, aşırı sünni veya Şiilik, (özellikle sonradan Şiiliğe geçenlerden) ve aşırı milliyetçilik gibi saplantılar içinde olmayan bütün İslami Cemaat ve hareketleri severdi. Onlara destek olmak isterdi ve onların aleyhinde konuşmaya müsaade etmezdi. Herhangi bir İslami Cemaat aleyhinde konuşulduğunda karşı çıkıyor; “Hiçbir Müslümanı gündeminize alıp aleyhte konuşmayın, çünkü hiçbir Müslüman ve İslami Cemaat bizim rakibimiz değildir. Rakiplerimiz gayri İslami güçler, örgütler ve rejimlerdir. Biz Müslümanlarla değil, İslam düşmanlarıyla mücadele ediyoruz” diyordu. İslam ülkelerinde gayr–ı İslami örgütler güçlenip İslami Cemaatlere alternatif oldukları zaman çok rahatsız olurdu. Daima Müslümanların sahipsizliğinden, zayıflığından ve dağınıklığından bahseder, üzülür ve iç çekerdi. Buna defalarca şahit olmuşuz. İslami Cemaat ve hareketlerin birbirleriyle uğraşmamaları gerekir. Aksine, İslam’dan uzak, hiçbir İslami Cemaat ile bağı olmayan ve cahili hayat sürenler üzerinde çalışmak ve İslam’a kazandırmak gerekir. Üzerinde çalışacağımız bu kesim insan potansiyeli olarak hepimize yeterdir. Yok, eğer Müslümanlar böyle yapmaz da birbirleriyle uğraşırlarsa, rakip gibi hareket edip karşı karşıya gelirlerse, enerjilerini birbirlerine karşı kullanmış olurlar ve neticede zayıf düşerler derdi. “
M. S. adlı Cemaat mensubu Şehid Rehber’in konuyla ilgili tutumundan şöyle bahsetmektedir: “Şehid Rehber, hiçbir zaman İslami Cemaat ve grupları gündem edip aleyhlerinde konuşmazdı. Arkadaşların da böyle yapmasını söyler, aleyhte konuşmalarına müsaade etmezdi. Vakitlerini bu gibi şeylerle harcamamalarını, kendi işlerine yoğunlaşmalarını söylerdi. “
İ. H. adlı Cemaat mensubu bu konuda şunları söylemektedir: “Şehid Rehber, Müslüman’ım diyen herkese kucak açılmasını, imkânlar ölçüsünde dertlerine ortak olunmasını, İslam düşmanlarından gelecek zararlara karşı Müslüman kardeşine siper olunmasını tavsiye ederdi. Dünya Müslümanlarını takip eder, yüz yüze bulundukları sorunlar kendisini rahatsız ederdi. Bütün Müslümanları, İslam ümmetinin uzuvları olarak görürdü. İslam ümmetinin birlik ve bütünlüğünün tesisi için yapılması gerekenler konusunda kafa yorar, hesap ve planlar yapardı."
VELİOĞLU'NUN AKİDESİ VE DÜNYA GÖRÜŞÜ
Merhum Velioğlu'nun Akidesi ve Dünya görüşünün anlatıldığı yazı dizisinin 27. bölümde ise şu bilgilere yer verildi:
"Şehid Rehber, ilahi ve hak din olan İslam’ı; bireyin, ailenin ve toplumun bütününe ve hayatın her anına tatbik edilmesi gereken bir yaşam tarzı olarak görüyordu. Bunun bir gereği olarak devlet idaresinin mutlaka İslam’a göre şekillendirilmesi gerektiğine ve Müslümanların bundan dolayı sorumluluk sahibi olduğuna inanmaktaydı.
Kur’an’ın, insan hayatı ve yaşam tarzı için kaynak, devlet idaresi için anayasa, Resulullah’ın (sav) da Kur’an’ın yürüyen hali ve Müslümanlar için her konuda en güzel örnek olduğuna inanmaktaydı.
Mü’minlerin, iman bağıyla birbirlerine bağlandıklarına, bu bağın insanlar arasındaki en güçlü ve onları birbirlerine en çok yakınlaştıran bağ olduğuna, böylece bütün Mü’minlerin kardeş olup tek bir ümmet oluşturduklarına inanmaktaydı.
Müslümanların, İslam’ı kendi ve aile hayatlarında yaşamaları, toplum hayatına da hakim kılmak için çalışmaları, bunun için dağınık olmak yerine örgütlenip birlikte hareket etmeleri, bu uğurda başa gelenlere karşı sabır ve tahammül göstermeleri gerektiğine ve Allah’ın (cc) takdir ettiğinden başka bir şeyin başa gelmeyeceğine inanmaktaydı. Müslümanların Cemaat olmadan ve örgütlü bir güç haline gelmeden İslam’ı hakim kılamayacakları ve Müslümanların kurtuluşunu sağlayamayacaklarını söylerdi.
Laik Kemalist Rejimin, gayri İslami temeller üzerine bina edildiğini, İslam’a ve Müslümanlara karşı başından beri düşmanca bir siyaset izlediğini, İslam’ın toplumdaki müessese ve eserlerini yok etmeye ve Müslümanları sindirmeye çalıştığını, bu konuda çok zarar verip tahribat yaptığını, bu nedenle Müslümanların bu rejime karşı birleşip mücadele etmeleri gerektiğini, bu düzene karşı mücadele etmeyen ve mücadele safında yer almayanların sorumluluk altında kalacaklarını düşünürdü. Cemaati kurmasındaki temel saik ve faktör de buydu. Yani gayri İslami Laik Kemalist Rejime karşı mücadele, Hizbullah Cemaatinin varlık sebebi olmuştur.
Tekfirci, dışlayıcı, yapay, tecrite dayanan, yapmaktan çok konuşmaya ve tartışmaya, icradan çok şekilciliğe dayanan düşünceleri benimsemezdi. Her konuda Kur’an ve Sünnetin esas alınması aynı zamanda mücadele ve faaliyetlerde Rasulullah’ın (sav) hareket metodunun örnek alınması gerektiğini savunurdu.
İfrat ve tefrite dayalı tavır ve düşünceleri tasvip etmezdi. İçinde bulunduğu ortam ve şartları gözeterek, faaliyetlerde ihtiyaç duyulan ve çağın gerektirdiği her türlü meşru vasıtanın kullanılması gerektiğini savunurdu. Bunu bizzat pratiğinde de göstermiştir.
Kur’an ve Sünnet’e aykırı düşmeyen bütün mezhepleri kabul eder, mezhepler arasındaki çatışmaları benimsemezdi. Herkesin kendi mezhebine göre amel etmesini tabii görür, bununla birlikte Müslümanların yüz yüze bulunduğu çağdaş meselelere Kur’an ve Sünnet ışığında İslami çözümler getirilmesi için adaletli, emin ve alim Müslüman şahsiyetlerin içtihat etmelerini bir ihtiyaç olarak kabul ederdi."
CEMAATİN KURULUŞUNDAN ÖNCEKİ MÜCADELE HAYATI
Hüseyin Velioğlu'nun aile hayatının anlatıldığı 4. bölümde ise tekfircilik konusuna şu şekilde değinilmiş:
"1960’larda başlayan tercüme hareketleri fetret denilebilecek dönemdeki Türkiyeli Müslümanların İslami uyanışa ve silkinişine sebep olmuştu. Ancak Müslümanlar henüz İslami hareket konusunda çok gerideydiler. Bu tercüme hareketiyle yoğun fikri tartışmalar başlamakla beraber, birçok konu net olarak aralarında yer etmemişti. O zaman bölgenin Batman, Tatvan ve Kahta (Her üçü de o zaman ilçeydi) ilçelerinde hem kemiyet ve hem de fikri yoğunluk diğer yerlere göre fazlaydı. Bu üç yer, adeta bölgenin İslami fikir merkezleri durumundaydı.
Çıkan her yeni kitap bir müddet gündem olmakta ve fikri müzakere ve tartışmalara kaynaklık etmekteydi.
Evlerde ve özellikle de çayhanelerde, hemen hemen her gün bir araya gelinir; okunan kitapların içeriği gündem edilir, içinde bulunulan şartlar, rejimin uygulamaları ve Müslümanların genel durumu dikkate alınarak camiler dırar mescidi midir, camilerdeki imamların arkasında namaz kılınır mı, toplum cahili bir toplum mudur, eğer böyleyse bu toplumda kesilen etler yenir mi, Cuma namazı kılınır mı, devlet dairelerinde görev alınır mı, askere gidilir mi…. . vs gibi konular etrafında siyasi tartışmalarda bulunulurdu. Hatta aynı çayhanede bazen üç dört grup birbirlerinden ayrı olarak toplanır ve bu çerçevede tartışma ve sohbetlerde bulunurlardı. Bunun neticesi olarak, toplumu tümden İslam dışı görme ve tekfircilik anlayışı da pek çok kişide yer etmeye başlamıştı.
Şehid Rehber, birçok Müslüman tarafından yapılan ve neticesiz kalan pek çok Cemaat girişimi konusunda mustaripti. O dönemden bahsederken şöyle diyordu: “3–5 kişi bir akşam bir evde toplanır, Müslümanların Cemaat olmaları gerektiğinden yola çıkarak bir Cemaat kurmaya karar verilirdi. Cemaatin isminden başlanarak, lideri, bayrağı, tüzüğü belirlenmeye başlanırdı. Bu arada bunlardan biri üzerinde anlaşma sağlanamayınca tartışma çıkar ve aynı akşam Cemaat sona ererdi. Ya da her konuda anlaşma sağlanır ancak sabah olunca her şey unutulurdu.”
Tartışmalar sadece Müslümanlar arasında yaşanmıyordu. En az o yoğunlukta, Müslümanlar ile solcular arasında da yaşanıyordu. Birbirlerini tanıyanlar, daha önce arkadaş, akraba veya dost olanlar ev ortamlarında ve özellikle de çayhane ortamında yan yana gelir ve kendi inançlarını savunarak karşı tarafı ikna etmeye veya mağlup etmeye çalışırdı. Müslümanlar, inandıkları tebliğ görevlerini yaparak tanıdıkları solcuları İslam’a davet ederken, solcular da kurtuluş yolu olarak belledikleri sosyalizmi ve bunun temelinde yatan materyalist felsefesini anlatarak onları ikna etmeye ve İslam inancından vazgeçirmeye çalışırdı. Bu tartışmalar neticesinde pek çok kavgalar da yaşanmaktaydı. Bu fikri tartışmaların birçoğuna Şehid Rehber de iştirak etmişti.
Bütün bu tartışmaların yaşandığı ortamda bulunmasına rağmen Şehid Rehber, aşırılığa kaçmamış, bu yöndeki oluşumlara sıcak bakmamış, aksine mutedil ve vasat bir çizgi benimsemişti. Müslümanlar arasında tartışma ve tecrit yerine, çalışma ve sahiplenerek ıslah etme yolunu seçmişti.
Şehid Rehber, Ankara’da kaldığı dönemde İslami faaliyetlerde bulunuyordu. Aynı zamanda Batman ile olan ilişkisi de canlı olduğundan, sürekli gider gelirdi, tabiri caiz ise bir ayağı Ankara’da öteki Batman’daydı.
Batman’da İslami kesim MTTB bünyesinde bir araya gelmişti. O dönemde bölgede İslami kesimin toplanıp bir araya geldiği ve bünyesinde faaliyet yürüttüğü yer MTTB idi. Legal bir yapıydı ve legal olarak faaliyet yürütmekteydi. Derneğe gider gelir, fikri sohbetlerde ve müzakerelerde bulunurlardı. Dernek onlar için bir buluşma ve kaynaşma yeriydi. Şehid Rehber de arada bir Batman’a gider, bu ortamlarda bulunur, sohbetlerine iştirak eder ve faaliyetlerine katılırdı. Okulun tatil olduğu zamanlarda oraya gider, zamanının çoğunu gençlerle geçirir, onlarla ilgilenirdi. Gençlere fazla ilgi gösterirdi. Bu nedenle Batman ve yakın çevresindeki Müslümanlar arasında tanınan, aktifliği ve girişkenliğiyle ön plana çıkan biriydi.
70’i yılların son çeyreğine gelindiğinde, Batman ve Diyarbakır başta olmak üzere bölge, solcuların yüksek sesle fikirlerini dile getirdikleri ve Müslümanlara her yönden baskı kurup onları sindirmeye çalıştıkları bir süreci yaşıyordu. Solculuk o dönemde bölgede revaçtaydı. Çünkü sol ideoloji, halkların kurtuluş yolu olarak lanse ediliyor, genç kuşağın önemli bir kesimi de bu gözle bakıyordu. Solun bütün fraksiyonları bir yandan kendi aralarında çatışıyor, diğer yandan da Müslümanlara nefes aldırmıyorlardı. Genç kuşak arasında namaz bile yasaklı hale gelmişti. Bu hal, Müslümanları bir araya getirmişti. Özellikle Batman, halk arasındaki deyimiyle Şeriatçılar ve Komünistler diye iki kutba ayrılmıştı."