Hüseyin'in kanı akarken sen sivrisinek kanını mı soruyorsun?

Hüseyin SUDAN

Allah'ın dinini hâkim kılma yolunda Müslümanların başarı elde edebilmeleri için en önemli meselelerin başında, yaşadıkları asrın öncelikli meselesini veya meselelerini tespit edip onu gerçekleştirmek için çabalamaları gelmektedir. Müslümanların Tarihine bir göz attığımızda, Müslümanların -sürekli- öncelikli meseleleriyle ilgilenmedikleri için kaybettiklerini görmekteyiz. Topluma yön vererek başarı elde etmiş âlimlerin başarı sırrını araştırdığımızda ise, öncelikli meseleleri tespit edip bu yönde çabalamaları olduğunu anlamakta sıkıntı yaşamayız. Ama ne yazık ki; özelde yaşadığımız ülkede genelde ise İslâm dünyasında öncelikli meseleleri tespit edip Müslümanları buna yönlendirecek âlimlerin sayısının veya etkisinin az olması, İslâm dünyasında öncelikli meselesini bilmeyen veya o yönde gereği gibi çaba sarf etmeyen bir Müslüman toplumu ortaya çıkarmıştır.

Hz. Hüseyin'in Peygamber Efendimiz'in(S.A.V) vefatı üzerinden henüz bir asır bile geçmemişken Kerbela'da İslâm ümmetinin gözleri önünde katledildiği sıralarda, Hz. Hüseyin'in katledildiği yer olan Irak bölgesinden birinin Abdullah b. Ömer'e sivrisinek kanının necis olup olmadığını sorması üzerine, İbn-i Ömer şöyle demiştir: "Hüseyin'in kanı akarken sen sivrisinek kanını mı soruyorsun?"(Buhari Tirmizi). Ümmetin âlimlerinden olabilmeye hak kazanmış olan Abdullah b. Ömer'in bu sözü, bir âlimin insanların sorularına göre yönünü belirlemesi değil, bilakis vereceği cevaplarla onları öncelikli ve gerekli meselelere yönlendirmesi gerektiğini göstermektedir. Bu üslubu Kur'ân'da ve Sünnet'te de görmekteyiz;  Bakara suresi 215. ayette "Sana, ne infak edelim? diye sorarlar" sorusuna ne infak edileceği değil, kime infak edilmesi gerektiğiyle ilgili cevap verilmiştir. Kıyametin ne zaman kopacağını soran kişiye, Peygamber Efendimiz(S.A.V) kıyametin alametlerini anlatarak cevap vermemiş, "kıyamet için ne yaptın" sorusuyla karşılık vermiştir.

 Aslında ümmet olarak sorunumuz ilmin/bilginin olmaması değil, ilmin öncelikli meseleler bağlamında kullanılamamasıdır. İslâm için sundukları hizmetlerden ötürü günümüze kadar bizim için yol gösterici ve öncüler olan İslâm âlimlerimiz yaşadıkları çağın öncelikli meselelerini çok iyi fark edip bu bağlamda çalıştıkları için asırlarının ve hatta bütün asırlara hitap ettikleri için İslâm ümmetinin âlimi olabilmişlerdir. Dört mezhep imamlarımızın kendi dönemleri için gördükleri öncelikli meselenin Müslümanların ameli yönünü düzenleyen fıkıh olduğunu tespit edip ona yönelmeleri, onları günümüze kadar etkileri devam eden öncülerimiz yapmıştır. İmam Gazali'nin yaşadığı çağın sorunun -fıkıh'tan ziyade- düşünce ve maneviyat olduğunu tespit edip felsefe, kelam ve tasavvufa yönelmesi ve bu bağlamda mücadele etmesi onu İslâm'ın hücceti yapmıştır. Üstat Hasen el-Benna'nın islam devletinin/hilafetin kaldırıldığı bir zamanda öncelikli meselenin Müslümanları birleştirmek olduğunu görmesi ve bunu gerçekleştirmek için Müslüman kardeşler teşkilatını kurması onu asrın en etkili âlimi kılmıştır. Hakeza Üstat Sait Nursi'nin asrının öncelikli meselesi olan insanların imanını kurtarma İslâm toplumunu muhafaza etme projesi olan Nur Risaleleri, onu Bediuzzeman(zamanın harikası) yapmıştır.

Sonuç olarak asrının öncelikli meselelerinin farkında olan âlimlerin yetişmesi en öncelikli meselelerimizin başında gelmektedir. Rabbim bizlere öncelikli meselelerin farkında olan ve bunun için çabalayan âlimler nasip eylesin.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.