Birçok il ve ilçede resmi kurumların öncülüğünde huzur toplantıları yapılıyor. Toplumun ve halkın güven ve huzuru için yapılması gerekenler ele alınıyor, konular tartışılıyor. Bu manada sözü edilen toplantıların olması elbette ki iyidir ve yapılmasında fayda vardır.
Bu toplantılara emniyet, kaymakam, belediye ve müftülükten başkanlar, yetkililer ve müdürlerin yanı sıra basın ve STK temsilcileri de katılıyor. Konular tartışılırken herkes ilgi alanına gireni kaydediyor ve konuyla alakalı işlem yapacağının bir anlamda sözünü veriyor.
Bu tip toplantılara genelde uyuşturucu ve hırsızlık vakıaları damgasını vuruyor ve genel itibariyle herkesin bundan şikâyetçi olduğu ifade ediliyor. Bunlar konuşulurken herkes işin polisiye yönüne dikkat çekiyor ve bu kötülüklerin üzerine gidilmesi gerektiği şıkkını işliyor.
Tabi ki toplumun baş belası şu hırsızlık ve uyuşturucunun önlenmesi için gereken her şey yapılmalı ve bütün tedbirler alınmalıdır, ancak mesele sadece hırsızlık ve uyuşturucu meselesi değil ki toplum olarak sadece bu konularda hassaslaşmışız.
Geçen gün gazete olarak böylesi bir toplantıya davet edildik ve hassasiyetler konusunda en azından bir daha fikir edinme fırsatını bulduk. Maalesef parklarda şurada burada yansıyan manzaralara nazaran toplantıda sadece bir iki konu hakkında serdedilen görüşler gerçek manada bir ahlak dejenerasyonunu yaşadığımızın bir nevi göstergesiydi. Ya biz bu şehirde yaşamıyorduk ya da toplum olarak hassasiyetler konusunda kaybettiklerimiz vardı.
Bizi derinden sarsan ve toplum olarak bizi içten çökerten şu ahlaksızlık konusunu kanıksadık mı ki ondan şikâyet edenimiz yok gibi.
Daha birkaç hafta önce nikâhsız yaşayan gençlerin aynı evi tuttuklarını(kiraladıklarını) duyunca tüylerimiz diken diken oluyorken zina lobisinin bastırmasıyla neredeyse başbakan bile geri adım attı ve “şikâyet olsa, apartman huzursuz olsa…” vs. demeye geriledi. Bu “şikâyet” ve “bina rahatsızlığı” meselesi o nikâhsız beraber yaşayan gençlerle ilgili değil de kiminle ilgili olursa olsun zaten müdahale edilmeyecek mi?
Burada müdahale edilmesi gereken, öğrenci haneleri adına bütün mahalle ve apartmanlara sokulmak istenen fuhuş haneleridir. Geçen gün bir tanıdığım kendi apartmanlarında da böyle bir hanenin olduğunu ve bu eve bazen iki bazen beş bazen on kişinin dolduğunu ifade ediyordu. Ve bu apartmanda aileler yaşıyor. Bu kabul edilemez. Müslümanlar için kırmızıçizgidir bu. ‘Gençlerimize kimse ahlak dersi veremez’ diyenlerin kendileri zaten ahlak yoksunu değil mi? Bu onlara göre normal ve bunun mücadelesini veriyorlar zaten.
Toplantıda, genel ahlaka aykırı serdedilenler bir şikâyet konusu olmaktan çıkmış gibiydi. Çocuklarının veya aile fertlerinin İslami yaşamdan uzak yaşamları sanki bu topluma değil de başka bir millete mutsuzluk yaşatıyordu.
Görülen sorunlar ve yaşanan kötülükler için yüce dinimiz İslam’ın emirlerini ve çözüm emirlerini telaffuz etmekten imtina ettiğimiz sürece bu halden kurtuluşumuz yoktur. Katılımcılardan birinin, ‘camiye yapılan yardımların yerine eğitime, tiyatro-sinema salonlarına yatırım yapsak’ hezeyanları, hırsızların da soyguncuların da ahlaksızların da daha çok baş ağrıtacağını gösteriyor. Bilmiyor mu ki her ev bir sinema olmuş, her sokak başı bir tiyatro salonu olmuş, şu gençliğin kulaklarında gitar ve diğer müzikal dinletilerin eksik olduğu yer ve zaman kalmamış. Ama halen bunlar eksik diyen, huzur yok diyen hergeleler var.
Biz Müslümanız ve bir İslam memleketinde yaşıyoruz. Bizim gerek uyuşturucu müptelaları, gerek hırsızlık fareleri, gerek yol kesen mücrimler ve gerekse de ahlak yoksunu batılılar ve nefislerinin köleleri kişiliklerle ilgili sözümüz ve çözümümüz İslami olmalı ve bütün bu kötülüklerin üzerine ıslah silahıyla varmalıyız.
Muhammed İkbal rahimehullahın “Kur’an öğrenmekle, yol kesenler yol gösteren oldu” sözü ne kadar manidardır. Çözüm önerilerinde gitar kursu, sinema ve tiyatro salonlarının olması daha yolu bulmadığımızın göstergesi.
Çözümün İslam’da ve İslam’ın evamirlerini imtisalde olduğunu kavradığımız gün ve bunu rahatça ifade etmekten imtina etmediğimiz gün gerçek huzuru bulacağız ve o zaman polisiye tedbirlere de belki fazla ihtiyaç kalmayacak. Bir de toplumun huzurunu bozan kötülüklerin başında kötülüklerin anası alkol ve toplumu ifsada sürükleyen ahlaksızlığın olduğunu kabul edip bunu ifade etmekten imtina etmediğimiz zaman huzura yol almış olacağız. Aynı evi paylaşan nikâhsızların arsızca basın açıklamalarına hep beraber karşı çıktığımız zaman ve böyle bir neslin peyda olmaması için hep beraber üzerimize düşeni yapmaya çalıştığımız zaman huzur için gayret sarf etmiş olacağız.
Bir siyasi partinin koskoca genel başkanı “hiç kimse 18 yaşına gelmiş gençlerimize ahlak dersi veremez ve onların ne yapıp ettiklerine karışamaz” densizliğinde bulunabiliyor. Allah sonumuzu hayreylesin.
Huzur için önce ahlak, illa edep diyoruz.
Selam ve dua ile…