HÜDA PAR Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu, partisinin Gaziantep’te düzenlediği iftar programına katıldı. Programda dünyanın dört bir tarafında zulüm altında inleyen mazlumların sesinin arş-ı âlayı titrettiğini söyleyen Yapıcıoğlu, ümmet coğrafyasının içinde bulunduğu duruma dikkat çekti.
İftar programına, partilerin yanı sıra kanaat önderleri, âlimler, STK temsilcileri, Suriyeli âlimler, basın mensupları ve vatandaşlar katıldı.
Kur’an-ı Kerim tilaveti ile başlayan programda HÜDA PAR Gaziantep İl Başkanı Mehmet Nakşi Erat’ın açılış ve selamlama konuşmasının ardından söz alan Yapıcıoğlu, konuşmasına davete icabetlerinden dolayı misafirlere teşekkürlerini ileterek başladı.
İslam coğrafyasının ve Müslümanların içinde olduğu durumu Suriye’deki iç savaştan kaçarak Gaziantep’e sığınan Suriyeli sığınmacılara ev sahipliği yaptığı için Gazianteplilerin daha iyi şahit olduklarını belirten Yapıcıoğlu, sınırın ötesinde iftar edecek lokmaları, iftar edecek temiz su bulamayan insanların olduğunu söyledi.
İslam ümmetinin içerisinde bulunduğu duruma dikkat çeken Yapıcıoğlu, “Özellikle de Antep gibi bir şehirde yaşayan siz kardeşlerimiz yakinen biliyorsunuz. Çünkü Antep’te birkaç yüz bin Suriyeli misafir var. Sınırın öteki tarafında iftar edecek lokmaları ve iftar edecek temiz suyu bulamayan kardeşlerimiz var. Ümmet coğrafyası hiç iyi bir halde değil. Dünyanın dört bir tarafında zulüm altında inim inim inleyen mazlumların sesi arş-ı alayı titretiyor. Ama çok defa bizler sadece bakmakla yetiniyoruz.” dedi.
"Niçin bu haldeyiz, birbirimize düşmüşüz, niçin parçalanıp ayrılığa düşmüşüz?" diye soran Yapıcıoğlu, “Niçin bu mazlum halde bile içimizden kimin gücü kime yetiyorsa onun hakkını elinden alıyor, gasp ediyor, kafasına bir tane de kendisi vuruyor, düşene bir tekme de kendisi sallıyor. Gerçekten de kimi konuşturursanız ümmetin şu an içinde bulunduğu bu halden şikâyetçi, hep şikayet ediyoruz. Peki, sadece bu halimizden şikâyet etmekle varabileceğimiz bir yer var mı? Şikâyet etmek iyidir. Bir kişi eğer bulunduğu halden şikâyetçi değilse o halden çıkmanın da yolunu aramaz. Önce şikâyetçi olmak lazım, halimizden şikâyetçiyiz ama bu halden çıkışın yolunu doğru yerde arayabiliyor muyuz? Cuma günleri ümmet coğrafyasının her tarafında, minbere çıkan hoca hangi millete mensup olursa olsun her zaman okuduğu bir ayet vardır. Belki sürekli tekrar edildiği için artık rutine binmiş, çok fazla dikkat çekmiyor da olabiliyor. 'Şüphesiz Allah, adaleti, ihsanı, yakınlara vermeyi emreder; çirkin utanmazlıklardan (fahşadan), kötülüklerden ve zorbalıklardan sakındırır. Size öğüt vermektedir, umulur ki öğüt alıp düşünürsünüz.' Her Cuma tekrarlanan bu ayeti hiç düşündük mü acaba, niçin bu ayet bu kadar çok tekrar ediliyor? Bu ayet ümmet coğrafyasının her tarafında bütün İslam beldelerinde, minberlerinde bu kadar tekrar edildiği halde niçin adaletten bu kadar uzak düşmüşüz. O ayetlerin biraz önünden biraz arkasından olmak üzere şu Kur’an ayı Ramazan'da biraz Kur’an-ı Kerime kulak verelim.”
Yapıcıoğlu, Kur’an-ı Kerimi işarete ederek "halimizden şikâyetçiysek reçetemizi o kitaptan arayacağız" diyerek şöyle devam etti:
“İçinde bulunduğumuz halden kurtuluşun reçetesinin, müjdesinin bu kitap olduğunu, o kelamın sahibi, bütün mülkün sahibi, bizim de sahibimiz bize haber yolluyor. Öyleyse eğer biz halimizden şikâyetçiysek reçetemizi o kitaptan arayacağız. O kitap ki bize adaleti, iyiliği ve akrabaya yardımı emrediyor. Peki, bizim halimiz nedir? Şu kitabın hitap ettiği müminler olarak ne yapıyoruz? Her Cuma gittiğimiz her caminin minberinden bize hatırlatılan Allah’ın o emrine ‘Allah size adaleti emrediyor’ diye hatırlatılan emre rağmen biz adaleti ne kadar ayakta tutabiliyoruz? Bizim memleketlerimizdeki bu karışıklıkların, çelişkilerin, kavgaların, savaşların asıl sebebi bir birimize karşı adil olamayışımız değil mi? Bir birimizin hakkına riayetsizlik değil mi? Üstad Bediüzzaman Said Nursi’nin işaret buyurduğu gibi 'o mimi düşmüş medeniyet bizdeki hak olan istinat noktasını kuvvet olarak değiştirmiştir.' Bir ölçü koymuşlar ve diyorlar ki 'kuvvetli olan haklıdır. Kuvvetli olan kuralı koyar istediği zaman bu kuralı değiştirir. O kural kuvvetliler tarafından konulmuş olan kurallara riayet etmeyeni de dilediği zaman cezalandırır, dilediği ölçüde cezalandırır.’ Bunu bize de kabul ettirmişler.”
“Sadece kardeşliğin edebiyatını yaparak varabileceğimiz bir yer yoktur”
Müslümanların içinde bulunduğu durumdan kurtulmasının tek yolunun Kur’an-ı Kerim'in ilan ettiği gibi kardeş olmak olduğunu vurgulayan Yapıcıoğlu, “Eğer gerçekten biz birbirimize adaletle davranmayı öğrenebilirsek o zaman kardeşlik hukuku da tecelli edecektir. Sadece kardeşliğin edebiyatını yaparak varabileceğimiz bir yer yoktur. Birbirimizin hukukuna riayet edersek aramızdaki ihtilafların gerçekten de hak ve hukuk çerçevesinde, adalet temelinde çözülebileceğine olan inancı yeniden toplumumuza, çevremize, etrafımıza verebilirsek evlatlarımızı bu inanç ve şuurla yetiştirebilirsek aramızda herhangi bir sorun çıktığında hemen silaha, şiddete ve savaş yöntemlerine başvurmayacağız. Bizim ihtiyacımız olan budur. Huzura muhtacız, huzuru bulmak için adil olmak zorundayız. Kardeşlik hukukunun gereğini yerine getirmek zorundayız.” şeklinde konuştu. (İbrahim Koçyiğit-İLKHA)