Duvar duvara birlikte yaşadığınız komşularınızla aranız gerginse ve bu hep böyle gidiyorsa huzurunuz yerinde değil demektir.
Aynı binada oturduğunuz komşularınızdan altınızdakiyle üstünüzdekiyle sağınızdaki ve solunuzdakiyle aranız iyi değilse, bir birinizin en ufak bir çıtırtısına katlanamayıp baskına geliyorsanız sizin ağzınızın tadı hiç de iyi değil demektir.
Bağ bahçe komşunuzdan, iş yeri komşunuzdan başlayarak siz bu listeyi daha da çoğaltabilirsiniz.
Üstelik huzursuz olduğunuz bu komşularınızın bir kısmı aynı zamanda akrabalarınız ise ki Anadolu'da genellikle böyledir. Söyleyin siz bu durumda ne kadar huzurlu, ne kadar mutlu olabilirsiniz ki?
Bu arada sizin uzak diyarlarda birileriyle istediğiniz kadar aranız iyi olsun, istediğiniz kadar sarmaş dolaş olduğunuz dostlarınız olsun ne yazar?
Sözü küçük çaptaki komşuluklardan ülkeler bazına, oradan da gündemdeki Venezuela'ya getireceğimi tahmin etmişsinizdir.
Her ne kadar medyanın bir kısmı Amerika'nın darbeciliğiyle, bir kısmı Türkiye dostu Maduro'nın artılarıyla ve eksileriyle uğraşsa da bizim içimiz daha başka şeyler yanmaktadır.
Güzel bir şeydir bir ülkenin çok uzaklarda da dostların olması.
Fakat eğer siz duvar duvara yaşadığınız komşularınızla, hatta akrabalarınızla aranız iyi değilse, gece başınızı yastığa koyduğunuzda gözlerinizi yumup huzur içerisinde uyuyamıyorsanız binlerce km uzaktaki dostlarınız size bu huzuru verebilir mi?
Komşularla, akrabalarla gerginliğin sebebini, kimlerin haklı kimlerin haksız olduğu konusuna girmeyeceğim.
Ben bir soru sormak istiyorum; Başta güneyimiz, sonra doğumuz ve batımızla birlikte iki yüz milyona yakın bu coğrafyanın huzur içinde olmasını, bölgedeki yöneticilerin mesela en azından Recep Tayyip Erdoğan ve Venezuela başkanı Maduro kadar aralarının sıcak olmasını istemez misiniz?
Biliyorum, bunun gerçekleşmesi kolay bir şey değil, bu konuda herkes suçu birilerinin üstüne atacak.
İlk müftülük görevimi rahmetli Osman Yüksel Serdengeçti'nin memleketi Akseki'de yapmıştım, üç yıla yakın birlikte olmuştum. Merhumun esprilerini duymuşsunuzdur. Bahçesinde güzel badem ağaçları vardı. Dostları “Osman ağabey bademler nasıl?” diye sorduklarında;
“Üstten kuşlar alttan puştlar dirlik vermiyor” derdi.
Biliyorum bu coğrafyanın huzuruna da üstten emperyalistlerin metal kuşları ve alttan da puştlar dirlik vermiyor
Fakat bu bahçe bizim, bu ağaçlar bizim, ne edip edeceğiz ve bademlerimizi devşireceğiz, var mı bunu başka bir yolu?