“…Aişe’nin diğer kadınlara olan üstünlüğü, tirit yemeğinin diğer yemeklere olan üstünlüğü gibidir. (Buhari)
Binlerce yıl sonra bile, adının anılmasıyla tüm insanlığa zekâyı, iffeti, ilmi, dik başlılıkla saygıyı dengeleyebilmeyi ve Allah’ın Habibine eş olma şerefine hatırlatacağından habersiz, Mekke’nin en sadık insanının evinde yaşıyordu Aişe. Allah’ın bahşettiği ahlak ve kıvrak zekâ, Ebu Bekir-i Sıddık’ın terbiyesiyle biraz daha oturmuş, İslam’ın ilk yıllarında yapılanlara ve heyecana daha o yaşlarda bire bir şahit olmakla gelişmiş, efendimiz (sav)’in en çok teşrif ettiği evlerden birinin manevi havasını teneffüs etmekle yaşının gerektirdiğinden daha olgun bir hale gelmişti. Sanki her şey onu müminlerin annesi olmaya hazırlıyor gibiydi.
Hz. Peygamber’in Hz. Hatice’nin vefatından kısa bir süre önce gördüğü rüya, yine Hz. Aişe’den şöyle rivayet edilir: “Sen bana rüyamda defalarca gösterildin. Seni ipek kumaş içerisinde görüyordum ve “Bu senin hanımıdır, yüzünü aç!” deniliyordu. Açıp baktım ki o sensin, bunun üzerine: “Bu takdir Allah katından ise Allah hükmünü yürürlüğe kor, derdim.” (Buhari)
Bir süre sonra, görülen rüyadaki perdeler ortadan kalkmaya başladı. Havle binti Halim Es- Selime, Hz: Hatice’nin vefatından sonra, yaşlı bir hanım olan Hz.Sevde annemizle evlenen Resulullah (sav)’a Hz. Aişe ile evlenme teklifi getirdiğinde bu teklifi kabul gördü ve hemen Hz. Ebu Bekir’in evine varıp müjdeyi şöyle verdi: “Ey Ümmü Ruman, Allah’ın size ne gibi bir hayır ve bereket nasip ettiğini biliyor musun?” Ümmü Ruman Hz. Aişe’nin annesi ve muhterem bir hanım idi. Havle, kısa bir süre sonra eve gelen Hz. Ebu Bekir’e konuyu açtığında, Hz. Ebu Bekir Resulullah (sav)’a karşı olan durumunu bildirerek; “Aişe ona zevce olabilir mi? Aişe onun kardeşinin kızıdır da.” dedi. Havle Resülullah’a durumu bildirince, şu cevabı aldı: “Ebu Bekir’e dön, benim adıma deki: Sen benim İslam’da din kardeşimsin. Ben de senin İslam’da kardeşinim. Kızın bana zevce olabilir.” (Taberi) Bu cevabı alan Hz. Ebu Bekir’in önünde bir engel daha vardı. Daha önce Mut’im b. Adiyy’nin oğlu Cübeyr’e kızını vereceğine dair söz vermişti. Mut’im b. Adiyy’in evine gitti. Onun ve hanımının, oğulları Cübery’in Müslüman olmasını istemediklerini ifade eden sözlerini duyunca, Allah’a hamd etti ve konuyu orada kapayıp, büyük bir iç rahatlığıyla evine Allah Resulünü çağırıp, Hz. Aişe’yi 6 veya 7 yaşında iken onu nikâhladı. Fakat düğün için yaklaşık 3 sene beklendi ve hicretten bir süre sonra Hz. Aişe 9–10 yaşlarında iken evlilik gerçekleşti.
Dokuz yaşında bir kızla evlenmek, günümüz gözüyle bakıldığında kafa karıştırıcı bir mesele gibi algılanabilmektedir. Ancak her mevzuda olduğu gibi bu konuyu da kendi zamanının şartları göz önünde bulundurularak ele almak gerekir. Bir kere bu evlilik, özellikle müsteşriklerin iddia ettikleri gibi Resülullah’ın – hâşâ- nefsanî arzularının sonucu değil, Havle’nin aracılığıyla gerçekleşen bir evliliktir. İkinci olarak, Hz. Aişe’nin bulunduğu yaştaki bir kızın evlenmesi eğer gerçekten normal olmayan bir durum olsaydı, efendimize çamur atmak için en ufak bir fırsatı bile kaçırmayacak olan müşrikler tarafından elbette kullanılacak ve abartılarla bezenmiş bir yaygara koparılacaktı. Böyle bir durumun yaşanmaması müşriklerin insaflı davranmalarından mı kaynaklanıyordu? Elbette hayır, Arap kızları, bölge şartlarını etkiyle çok erken yaşlarda gelişiyor, bu yüzden de 9–10 yaşlarında bir kızın izdivaçta bulunması gayet normal karşılanıyordu. Kaldı ki Hz. Aişe’ye daha önce Cübeyr’de talip olmuştu. Aslında o kadar uzaklara gitmeye bile gerek yok. Bizim ninelerimizin büyük bir bölümü de 12–13 yaşlarında anne olmamış mıdır? Bu konuda Muhammed Esed Hoca: “Arabistan’daki uzun ikamettim sırasında 12 yaşındaki kızın anne olduğu bir yada iki örnekle karşılaştım. Hatta güvenilir kaynaklar bana, daha küçük yaştaki kızların anne olduğunu anlattı. Kaldı ki Aişe’nin zihnen erken gelişmekte olduğu pek çok hadisten açıkça anlaşılmaktadır. Çok muhtemeldir ki fiziksel gelişimi de, zihni gelişimiyle el ele ilerlemiştir.” (Sahih-i Buhari İslam’ın İlk Yılları)
Hz. Aişe nikâhı kıyıldığı halde ailesinin yanında kalmaya devam ettiği sürece, babasıyla şerefli zevcinin hicret edişlerini üzüntüsünü yaşamış, bu zorlu yolculuğun tüm meşakkatlerine şahit olmuştur. Tüm bunlar Resülullah’ın yüceliğini daha iyi anlamasına sebep olmuş ve sonrasında sürdüreceği hayatı paylaşacağı mübarek günlere ilk adımını atmıştır. Gelin olarak gittiği ev ise, kerpiç ve hurma dalları kullanılarak yapılmış, mescide bağlı odalardan biriydi. Yerde bir hasır serili, üzerinde içi hurma lifi dolu deri bir yatak vardı. Kapı olarak kıldan örülmüş bir perde asılmıştı. Ancak Aişe çocuk yaşına rağmen bunu yadırgamamış, Allah Resulünü mutlu edebilmeyi, onun hayatının inceliklerin öğrenip, öğretip, yaşayabilmeyi kendisine ilke edinmiştir. Bu yüzden Hz. Aişe’nin hayatını okumak ve öğrenmek bizim için birinci derecede önemli ve gereklidir. Çünkü yaşının küçük olması O’nun için bir avantaj olmuştur. Hz. Aişe şöyle anlatır: “ Bana Ensar’dan bir kadın geldi. Resülullah’ın (sav) yatağının katlanmış bir aba olduğunu görünce hemen gitti, bana içi yün dolu bir yatak gönderdi. Resulullah gelir gelmez:
Bu ne Ya Aişe, dedi.
Ya Resulullah! Ensar’dan falan kadın bana gelmişti. Senin yatağını görünce bana bunu gönderdi, dedim.
Onu iade et, dedi. Ben de iade etmedim. Bu yatağın evinde olması hoşuma gidiyordu. Sonra 3 defa onu iade etmemi söyledi ve:
İade et onu Ya Aişe! Allah’a yemin olsun ki, eğer ben isteseydi Allah Teala dağı- taşı altın ve gümüş yapardı, buyurdu. (Hadislerle Müslümanlık Yusuf Kandehlevi)
Bu sözü kendine düstur edinen Hz. Aişe yıllar sonra odasına gelen birine:
Tut da elbisemi dikeyim, der. Gelen şahıs tutar ve
Ey Mü’minlerin annesi! Eğer halka senin elbise yaptığını anlatsam sana cimri derler, deyince:
Sen kendine bak! Eskiyi giymeyen, yenisini giyemez diye mukabele de bulunur. (Hadislerle Müslümanlık- Yusuf Kandehlevi)
Hz. Aişe validemizin birinci ve ikinci örneklerde belirtilen tavırlarındaki farklılık Allah Resulünün her nasihatinin onu nasıl derinden etkilediği ve değiştirdiğine işarettir. O, efendimizin bu ve buna benzer nasihatlerini unutmuyor, anlamadığı yerleri ısrarla tekrar ettiriyor ve zihninin bir köşesine kaydediyordu. Yıllar sonra tüm bunların, hepimizin hayatına ışık tutacağını o zamanlar tahmin ediyor muydu? Bilemeyiz ama ince ince tahlillerde bulunup, gerekli dersleri çıkarmakla yükümlü olduğumuzdan eminiz.
Hz. Aişenin evliliğinden sonra, peygamber efendimiz çeşitli nedenlerle başka hanımlarla evlenmiş, bu durum zaman zaman Hz. Aişe’yi çok huzursuz etmişse de o efendisi nezdindeki itibarını hiçbir zaman kaybetmemeye çalışmıştır. Onun, Resülullah’ın kalbindeki yerini diğer hanımlarından daha üstün olduğuna herkes biliyordu. Bir defasında, Resulullah Hz. Aişe’ye şöyle demiştir:
-Ey Aişe! Senin kalbimdeki sevgin, kopmayan bir kulptur. Resülullah’ın tek bir tavrının veya sözünün bile boş ve yersiz (hâşâ) olduğunu söyleyebilir miyiz? Asla! O halde Aişe validemize olan muhabbeti de yersiz değildi. Aişe (ra) o kutlu hayatın her anını aklında tutabilecek zekâ ve kabiliyette idi. Öyle ki, Resülullah’a sadece onun odasında iken vahiy gelmiş, hiçbir hanımı buna nail olamamıştır. O sadece bir eş değil, aynı zamanda bir talebe idi. Efendimiz, Hz. Aişe’nin hücresinde bulunduğu zaman yiyecek bir şey bulunup bulunmadığını sorar, bazen hiçbir şey bulunmadığı cevabını alırdı. O günü oruçlu geçirirler yahut Medineli Müslümanlardan biri bir miktar süt gönderir, onunla yetinirlerdi. (Müsnet – İbn-i Hanbel) Buna rağmen şikâyet ettiği görülmezdi. Babası Hz. Ebu Bekir gibi cömertti ve infaktan kaçınmazdı. Bir defasında iki çocuğuyla kendisinden yiyecek isteyen bir kadına verecek bir şey bulamamış ve evde kalan iki hurmayı da kadına ikram etmiştir. Resulullah ile düğünlerinde ne bir deve, nede bir koyun kesilmiş, sadece Sa’d b. Ubade daha önce Resülullah’a gönderdiği büyük bir kapla onlara düğün yemeği göndermiştir.
Bu yaşam tarzı, düğünde alınan altınların eksikliğiyle eşini yeren, Hz. Aişe'nin gelin gittiği evi yanında saray hükmünde olan evlerimizden dahi şikayet edebilen bizler için birer ibret kaynağı olabilmelidir. Lüks ile İslami yaşam ve mücadelenin bir arada olamayacağını bilmeliyiz. Çok küçük yaşlardan itibaren, ömrünü Resulullah'a vakfeden Aişe validemize karşılık, davet yolunda karşılaşılan engellerden ötürü sıkıntılarımızı izhar etmeye hakkımız var mıdır acaba.
İnzar Dergisi