Hz. ÖMER (ra)

Hz.Ömer (ra), Fil olayından on üç sene sonra Mekke’de doğmuştur. Kendisinden nakledilen bir rivayete göre o, büyük Ficar savaşından dört yıl sonra dünyaya gelmiştir.

Hz.Ömer (ra), Fil olayından on üç sene sonra Mekke’de doğmuştur. Kendisinden nakledilen bir rivayete göre o, büyük Ficar savaşından dört yıl sonra dünyaya gelmiştir.[1] Babası, Hattab b. Nüfeyl olup, nesebi de Ka’b’ da Resulullah (s.a.s) ile birleşmektedir. Mahzun boyuna mensup olup, annesi, Ebu Cehil’in kardeşi veya amcasının kızı olan Hanteme’dir.

‘Son derece uzun boyluydu; hatta o derece ki Hicretten sonra Resulullah’ın Medine’deki Mescidinin inşası sırasında onun başı tavana değmekteydi. Hareketli bir mizaca sahip olup taşıdığı kabiliyet ve yeteneklerden dolayı güven doluydu.’[2] Yürüyüşünde asalet vardı. Küçüklüğünde sürülere çobanlık yapmış ve ticaretle uğraşmıştır. ‘O Suriye taraflarına giden ticaret kervanlarına iştirak etmekteydi.’[3]

Mekke meydanlarında kurulan güreş ve binicilik festivallerinde rakip tanımaz, sırtı yere gelmez pehlivanlardandı. Aynı zamanda okumayazma bilenlerdendi. (O dönemde okuma-yazmayı çok az insan bilirdi.) Mekke eşrafı arasında yer almakta olup, “On’lar Meclisi”nde bir sandalyeye sahip ve bu Şehir-Devletinin dış münasebetleri gibi önemli bir vazife ile de yükümlü bulunuyordu. Yani şehir devletinin elçilik görevi onun elindeydi. Savaş kararlarının alınmasında onun görüşleri önem arz etmekteydi.

Mekke müşriklerinin yoksulluk veya utanç nedeniyle olan cahiliyedeki korkunç ve dehşet sahnelerinden biri olan kız gömme olayını o da yaşamıştır. Hatta kız bir çocuğu olduğundan toplumun içine çıkamayacak kadar utandığını söylemiştir. Hz.Ömer (ra) sonraları bunu şu şekilde dile getirirdi:

“Ben, cahiliyede iken yaptığımız bir şeyi hatırladıkça ağlar, birini de hatırladıkça gülerim. Ben, sağ olarak kızımı gömdüğümü hatırladıkça hep ağlar; kendimize uğur gelsin diye helvadan putlar yapar ve onlara tapar, acıkınca da o yaptığımız ilahlarımızı yemeye başlardık; bunu da hatırladıkça gülerim.”

 

Hz. Ömer (ra)’in Müslüman Oluşu
Yüce Allah (cc), Resulullah(sav)’ı risaletle görevlendirmiş ve Resulullah (sav) gecesini gündüzüne katarak daveti insanlara ulaştırmış ve bunun neticesinde iman edenlerin sayısında artış kaydedilmişti. Mekke müşriklerinden ileri gelenler varolan makamlarının yok olmaya, tahtlarının bu şekilde sallanıp, zulüm ve zorbalıklarının son bulmaya yüz tuttuğunu gördüklerinde buna bir çare bulmak için bir araya gelmişler, derin derin düşünmeye başladılar. Hz.Ömer (ra) de (söz sahibi olduğundan) onların içinde hazır bulunmaktaydı. Aynı zamanda İslam’a karşı aşırı tepki gösterenlerin arasında da yer almaktaydı. Belli bir konuşmadan sonra toplantı; Hz.Ömer’in, Resulullah (sav)’ı şehid etmesi kararına varır. Hz.Ömer(ra) kılıcını kuşanarak, Peygamberimizi öldürmek için harekete geçmiş; ancak olayların gelişimiyle İslam ile müşerref olmuş; kendisini, öldürmek istediği Büyük Peygambere kurban olarak adamış ve hayatı boyunca adeta Aziz Rehberi bir gölge gibi takip etmiştir.

Tarihçilerin ittifakla naklettikleri rivayete göre, Hz. Ömer (r.a)’in müslüman oluşu şöyle gerçekleşmişti: Hz. Ömer, Resulullah (s.a.v)’i öldürmek için onun bulunduğu yere doğru giderken, yolda Nuaym b. Abdullah ile karşılaştı. Nuaym ona, böyle öfkeli öfkeli nereye gittiğini sorduğunda o, Muhammed (s.a.v)’i öldürmeye gittiğini söylemişti. Nuaym, Ömer’in ne yapmak istediğini öğrenince ona, kız kardeşi ve eniştesinin yeni dine girmiş olduğunu söyledi ve önce kendi ailesi ile uğraşması gerektiğini bildirdi. Bunu öğrenen Ömer (r.a), öfke ve hayretle gidip, kapılarına vardı. İçeriden kulağına bir ses geldi. Dikkat ile dinledi. Anladı ki, okudukları kelam, hiç insan sözüne benzemez. Meğer o vakit Ta-ha suresi nazil olmuş; Resulullah (sav) Habbab b. Eret (ra)’i onlara göndermişti. Onlara, o surenin ayetlerini öğretiyordu. O vakit, bunlar Hz. Ömer’in korkusundan, kapıyı bağlamışlardı. Ta’lim ile meşgul iken, Hz. Ömer kapı ardından dinledi. Sabretmeye tahammülü kalmayıp, kapıya eli ile vurdu. Kapı bağlanmış idi. İçerdekiler gelenin Ömer olduğunu görünce çok korkmuş ve Habbab’ı (ra) ve Sure-i kerimeyi saklayıp, kapıyı açmışlar.

İçeri giren Ömer (r.a), ne okuduklarını sorar. Onlar da korkudan ne okuduklarını söylemezler. Bunun üzerine o da eniştesini dövmeye başlar. Araya giren kız kardeşinin aldığı darbeden dolayı burnu kanar. Kız kardeşinin ona; ne yaparsa yapsın İslam dinine girdiklerini ve dinlerinden dönmeyeceklerini söyleyerek kararlılığını bildirmesi üzerine, ona karşı merhamet duyguları kabarmaya başlamış ve okudukları şeyleri görmek istediğini söylemişti. Kendisine; “Sen, bu halde temiz olmadığından, bu sahifelere dokunamazsın. Kalk bir gusül al!” dediler. Hazret-i Ömer (ra) kalkıp, kalp huzuru ile, bir boy abdesti aldı ve gelip, kıbleye dönüp oturdu. Kız kardeşi kalkıp hürmet ve edeple mübarek sureyi ona verdi. O da eline alıp okumaya başladı. Okudukça da Kur’an-ı Mubin’in fesahat ve belağatinden, kalbi yumuşamaya başladı.

“Ben o Allah’ım ki, benden başka ibadete müstahak ilah yoktur. O halde yalnız bana ibadet et ve beni hatırlaman için namaz kıl” mealindeki Ta-ha suresinin 14. ayetine gelince, Kur’an-ı Kerim’in nuru kalbine indi ve tüm benliğini sardı. Kur’an’ın eseri açığa çıkmaya, küfür ve şekavet zulmeti gitmeğe başladı. Sonunda; “Beni, O’na götürünüz!” dedi. O sırada Habbab bin Eret, saklandığı yerden dışarı çıkarak; “Ya Ömer! Müjdeler olsun sana ki, Allah (cc), Resulullah (sav)’ın yapmış olduğu duasını senin hakkında, kabul etti. Allah-u Teala’ya hamd olsun!” dedi. Sevinerek, önüne düşüp, Hz.Sultan-ı Enbiyanın olduğu eve, Dar-ül Erkam’a götürdü. Muhterem ve Aziz Önderimiz Muhammed Mustafa’nın bulunduğu evin kapısı çalındığında ve gelenin Ömer olduğu anlaşıldığında sahabeler endişelenmeye başladılar. Zira Ömer silahlarını kuşanmış olduğu halde kapının önünde duruyordu. Hz. Hamza (ra); “Bu Ömer’dir. İyi bir niyetle geldiyse mesele yok. Eğer kötü bir düşüncesi varsa, onu kılıcıyla öldürürüz,” diyerek kapıyı açtırdı. Resulullah(sav), Ömer (ra)’in iki yakasını tutarak, “Müslüman ol ya İbni Hattab!” Ya da “Müslüman olma zamanın gelmedi mi? Allah’ım ona hidayet ver!” dediğinde, Ömer(ra), hemen Kelime-i Şehadet getirerek iman ağacını temiz kalbine dikti.[4] Rivayetlere göre Resulullah (sav)’ın; “Allah’ım! İslamı Ömer b. Hattab veya Amr b. Hişam (Ebu Cehil) ile yücelt” veya “Allah’ım! İki Ömer’den biriyle” şeklinde yaptığı duanın neticesinde bu olay gerçekleşmiştir.[5]

Bütün sahabe-i Kiram (r.anhüm) tekbir getirip, sürur-u kalp ile, Hz.Ömer ile kucaklaşıp, boynuna sarıldılar. Allah-u Teala Hazretlerine hamd ve sena ettiler. Hz.Ömer Müslüman oluncaya kadar da Müslümanlar gizlice ibadet edip yan yana geliyorlardı. Hz.Ömer(ra) Müslüman olduktan sonra artık gizli davet son bulur ve açık davet dönemi başlar. Müslümanlar açıktan ibadetlerini eda etmeye başlarlar. Hz. Ömer (r.a), risaletin altıncı yılında Müslüman olmuştur. O, iman edenlerin arasına katıldığı zaman Müslümanların sayısı yetmişseksen kişi kadardı.[6] Veya sayıları onunla kırka ulaştı.

 

Hicreti
İslam davasının yeni bir veche kazanması için Hicret harekatı başlatıldığında herkes Mekke’den gizlice çıkarken Hz.Ömer herkesin aksine alenen ve meydan okuyarak hicretini gerçekleştirmiştir. Hz. Ali (r.a) onun hicretini şu şekilde anlatmaktadır:

“Ömer’den başka gizlenmeden hicret eden hiç bir kimseyi bilmiyorum. O, hicrete hazırlandığında kılıcını kuşandı, yayını omuzuna taktı, eline oklarını aldı ve Ka’be’ye gitti. Kureyş’in ileri gelenleri Ka’be’nin avlusunda oturmakta idiler. O, Ka’be’yi yedi defa tavaf ettikten sonra, Makam-ı İbrahim’de iki rek’at namaz kıldı. Halka halka oturan müşrikleri tek tek dolaştı ve onlara; “Yüzünüz kara olsun! Cenab-ı Allah, bu burunları elbette yerde süründürecektir. Kim anasını evlatsız, çocuklarını yetim, karısını dul bırakmak istiyorsa, şu vadide benimle buluşsun,” dedi. Onlardan hiç biri onu karşılamaya cesaret edemedi.[7] Bunun içindir ki İbn Mes’ud;

“Onun hicreti bir zaferdi” demektedir. Hz. Ömer (r.a), Bedir, Uhud, Hendek, Hayber vb. gazvelerin hepsine ve çok sayıda seriyye’ye katılmış, bunların başında komutan olarak görev yapmıştır. Bunlardan biri H.7. yılda Havazinlilere karşı gönderilen seriyedir.

Hz.Ömer (ra), İslam devletinin oluşum ve yücelişini direk veya dolaylı olarak etkileyen meselelerde önemli bir yer tutmuştur. Bu durumlarda aktif olarak iştiraklerde bulunmuştur. Özellikle de bütün meselelere karşı net ve tavizsiz tavır koymakla tanınır. Resulullah (s.a.s) önemli kararlar alacağı zaman görüşlerine baş vurduğu sahabelerin başında Ömer (r.a) gelir. Onun ileri sürdüğü görüşler o kadar isabetliydi ki; bazı ayetler onun daha önce işaret ettiğine uygun olarak nazil oluyordu. Hz. Ömer (ra) şöyle demiştir: “Rabbime üç şeyde muvafık düştüm: Makam-ı İbrahim’de, hicab’da ve Bedir esirlerinde.”[8] Hz. Ömer ötekilerini zikretmemiştir. Örneğin münafıkların cenaze namazını kılmaması için Resulullah (as)’a inen ayet[9] bunlardan biridir. Resulullah (as) onun bu durumunu şu sözüyle ifade etmekteydi: “Allah, hakkı Ömer’in dili ve kalbi üzere kıldı”[10]

Onun küfre karşı düşmanlığı; müşriklerin, İslama karşı olan saldırılarını hazmedememe konusundaki hassasiyeti; bazı kararlara şiddetle karşı çıkmasına sebep olmuştur. Hudeybiye’de yapılan anlaşmanın müşrikler lehine görünen maddelerine karşı çıkışı bunlardan biridir. Ancak o, Resulullah (as)’ın, Allah-u Teala’nın gösterdiği doğrultuda hareket etmekten başka bir şey yapmadığı uyarısı karşısında, hemen kendini toparlamış ve olayın iç yüzünü kavramıştı. Hz.Ömer, (ra) Tebuk Gazvesi için yardım toplanınca malının yarısını infak etmiştir.

Resulullah (as)’ın vefatının hemen peşinden ortaya çıkan karışıklığın Hz. Ebu Bekir’in halife seçilmesiyle izale edilmesinde Hz. Ömer (ra) büyük rol oynamıştır. Hz. Ebu Bekir’in kısa halifelik döneminde en büyük yardımcısı Ömer (r.a) olmuştur.

Hz.Ömer (ra)’e Neden Faruk Dendi?
Bir Münafık ve bir Yahudi bir hususta anlaşamadı. Yahudi davayı halletmek için Resulullah (sav)’ın meclis-i şeriflerine gelmek istedi. Münafıkta Yahudilerin reisi Ka’b bin Eşrefe gitmek istedi. Sonunda, Resulullah (as)’ın huzuruna geldiler. Resulullah davayı Yahudi lehine hüküm buyurdular. Münafık o hükme razı olmayıp, Hz.Ömer’in (r.a.) huzuruna davayı halletmesi için geldiler. Yahudi, başlarından geçenleri anlattıktan sonra davayı Hz.Resulullah (as)’ın huzuruna götürdüklerini ve Resulullah (sav)’ın kendi lehine hüküm eylediğini, münafığın ise buna razı olmadığını anlattı. Hz. Ömer (ra) Münafığa olayın doğru olup olmadığını sordu, münafık; Evet, öyledir; ama ben Peygamberin hükmüne razı olmayıp, sana geldim ki sen aramızda hükmedesin, deyince, Hz.Ömer (ra) dedi ki: “Siz yerinizde durunuz. Gelip, sizin için hükmedeceğim. Varıp, evlerinden kılıcını aldılar. Gelip münafığın boynunu vurduktan sonra şöyle buyurdular: “Allah-u Teala’nın ve Resulünün hükmüne razı olmayan kimseye ben böyle hükmederim.

O vakit, Cebrail (as) gelip, Hz.Ömer’e (r.a.) hak ile batıl arasını ayırt etti manasına gelen Faruk lakabını taktı. O günden sonra kendisine ‘Ömer elFaruk’ denilmeye başlanıldı.

 

Resulullah (sav)’ın Vefatı Karşısındaki Tutumu
Resulullah (sav) vefat edince Hz.Ömer büyük bir sarsıntı geçirir ve kılıcını çekerek: “Resulullah’ın öldüğünü zanneden her kesin boynunu koparacağım. Vallahi O ölmedi, tıpkı Musa’nın gitmesi gibi tekrar ümmeti arasına dönüp gelmek ve Kıyamet Gününe kadar bu camianın başında bulunmak üzere Allah’ın katına vardı.” Hz.Ebubekir (ra) Hz.Ömer’i bu vaziyette bulunca ona;

Sakin ol Ömer! deyip halka bir hutbe irad edince Hz.Ömer ona kulak verip sakin olur. Özellikle de Hz.Ebu Bekir Al-i İmran 144. ayet olan “Muhammed sadece bir Resuldür, ondan evvel diğer resuller geldi geçti; o halde şimdi o ölse veya öldürülecek olsa sırtınızı mı çevireceksiniz? Kim ökçeleri üzerinde dönerse bununla Allah’a asla bir zarar vermez ve Allah neticede şükredenleri mükafatlandıracaktır.” Ayetini okuyunca Hz.Ömer ‘ben bu ayeti daha önce sanki hiç işitmemiştim gibi geldi’ der ve hüzün ve üzüntüsünden yere çöker feryad-u figan içinde kalır.

Hz.Ebu Bekir (ra) vefat edeceğini anladığında, Hz. Ömer’i kendisine halef tayin etmeyi düşünmüş ve bu düşüncesini açıklayarak bazı sahabelerle istişarelerde bulunmuştu. Herkes Ömer (r.a)’in fazilet ve üstünlüğünü kabul etmekle beraber, onu bu iş için biraz sert mizaçlı buluyordu. Hatta Talha (r.a) ve diğer bazı sahabeler ona; “Rabbin seni Ömer’i halife tayin ettiğinden dolayı sorgularsa ona ne cevap vereceksin? Bilirsin ki Ömer oldukça sert bir kimsedir” demişlerdi. Hz. Ebu Bekir (ra) onlara; “Derim ki: Allah’ım! Kullarının en iyisini onlara halife yaptım” karşılığını vermişti. Sonra da Hz. Osman’ı çağırarak bir kağıda Hz. Ömer’i halife tayin ettiğini yazdırdı. Kağıt katlanıp mühürlendikten sonra, Hz. Osman dışarı çıkarak insanlardan kağıtta yazılı olan kimseye biat edilmesini istedi. Oradakilerin bey’at etmesiyle Hz. Ömer’in II. Raşid halife olarak iş başına gelişi gerçekleşmiş oldu.[11]

İnzar Dergisi


--------------------------------------------------------------------------------

[1] İbnül-Esir, Üsdül-gabe, Kahire 1970, IV,146

[2] İslam Peygamberi, Prof. Dr.Hamidullah shf:105

[3] H.İbrahim Hasan, Tarih-ul İslam, C.1 s.210

[4] İbn-i Sa’d, Tabakatul Kübra II, 268-269; Suyuti, Tarihul-Hulefa, Beyrut−1986

[5] İbn-i Hacer el-Askalani, el-isabe fit-Temyizis-Sahabe, Bağdat ll, 518 İbn−i Sad, aynı yer; Suyuti a.g.e.125

[6] İbn-i Sad, aynı yer

[7] Suyuti, a.g.e., 130

[8] Müslim, Fedailüs-Sahabe, II

[9] bkz. Müslim, aynı bab; Hz. Ömer (r.a)’in görüşleri doğrultusunda nazil olan ayetler için bk. Suyuti, a.g.e., 137-140

[10] Üsdül-Ğabe

[11] Üsdü’l-ğabe, IV,168-199; İbn Sad, a.g.e., III, 274 vd.; Suyuti a.g.e., 92-94

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

İslam Ve Kuran Haberleri

2025 hac kayıtları 15 Kasım'a kadar yapılabilecek
"Gıdada haram ve helale dikkat edilmemesi toplumsal çöküntüye neden olur"
Kazasının olup olmadığıyla ilgili şüphesi bulunan kimsenin durumu
Kurban edilen hayvan kanının alna sürülmesi doğru mudur?
Namazda gözleri kapatmak mekruh mudur?