Hz. Ali (ra)’nin yanında bir kere Hz. Osman (ra) anıldığında: “Osman öyle yüksek bir zattır ki, semada bile Zinnureyn diye anılır” demiştir.
“Ashabım hakkında düşmanlık yapmakta, kötü söz sarf etmekte Allah’tan korkunuz. Onları benden sonra (düşmanlığınızla) hedef tutmayınız.”[1]
“Cenab−ı Allah, beni kendisine dost seçti ve bana da ashabımla hısımlarımı yardımcı verdi. Bir kavim gelecek ki, onlara sövecek ve kendilerini noksan görecektir. Siz o kimselerle oturmayınız; beraber yiyip içmeyiniz ve onlarla nikâhlanmayınız.”[2]
Halife Seçilmesi
H. 23’ün son günlerinde Hz. Ömer (ra)’e suikast yapıldı… Şehadetinden önce halifeyi seçmek üzere Aşere−i Mübeşşereden geri kalan A. Rahman b. Avf (ra), Hz. Ali (ra), Hz. Osman (ra), Hz. Sad b. Ebi Vakkas (ra), Talha b. Ubeydullah (ra), Zübeyr b. Avvam (ra) ve seçme hakkı olup seçilme hakkı olmayan (diyebiliriz ki o, sadece teknik yönden bir kuvvete sahipti)[3] oğlu Abdullah’a havale etti.[4]
Heyet Hz. Aişe’nin evinde toplanmıştı. Rivayetlere göre Hz. Talha (ra) Medine dışında olduğundan toplantıya katılamamıştır. Yapılan görüşmeler neticesinde, şura üyelerinden dördü ferağat edince görüşmeler Hz. Osman (ra) ile Hz. Ali (ra) üzerinde devam etti. Şura başkanı A. Rahman b. Avf, geniş bir kamuoyu yoklaması yaptı. Üç gün üç gece yaşlısına−gencine; komutanına−askerine; alenice−gizlice sordu; ama onlardan başkasını tercih eden olmadı ve herkesin mutabık olduğunu gördü. Bunun üzerine herkesi camide topladıktan sonra Hz. Ali (ra)’yi çağırır ve: “Allah’ın kitabı, Resul (sav)’ün sünneti, Hz. Ebu Bekir (ra) ve Hz. Ömer (ra)’in takip ettikleri esaslara göre sana biat edeyim mi?” Hz. Ali (ra): “Gücüm yettiği kadar!” diye cevap verdi.” Hz. Osman (ra)’ı çağırıp aynı soruyu yöneltince Hz. Osman (ra): “Evet” dedi. Bunun üzerine A. Rahman b. Avf (ra): “ Allah’ım duy ve şahit ol! Allah’ım duy ve şahit ol! Allah’ım duy ve şahit ol! Ki boynumdaki emaneti çıkarıp Osman’ın boynuna geçirdim” diyerek onu halife ilan edip ona bey’at etti.[5]
Bu şekilde halife tayin edilen Hz. Osman (ra)’a biat edilmeye başlandı. Hz. Osman (ra)’a ikinci olarak bey’at eden kişi Hz. Ali (ra) oldu. Peşinden de bütün Müslümanlar ona bey’at ettiler.[6] H. 23 Zilhicce ayının sonlarında Hz. Osman (ra) Müslümanların üçüncü halifesi olarak resmen seçilmiş oldu.
İCRAATLARI
*Ramazanda itikafta bulunanlara, ibadet edenlere, fakir ve miskinler için hiç yerden kalkmayan bir sofra kurdu.[7]
*H. 26’da, Mescid−i Haram’ın genişletilmesi çalışmalarına başlanılmıştır. Mescid−i haram’ın çevresindeki arsalar satın alınarak geniş bir alan elde edilmişti. Uzunluğunu yüz altmış, genişliğini de yüz elli zira’a çıkarttı.[8]
*Cuma günleri okunan ezandan önce, bir ezan daha okunmasına içtihat etmiştir.
KUR’AN’I KERİM’İN ÇOĞALTILMASI
Hz. Ebu Bekir (ra) döneminde ilk olarak tedvin edilen nüshasını Hz. Osman (ra) kendi döneminde çoğaltmıştır. Zuhri, Hz. Enes (ra)’ten rivayet ediyor:
“Huzeyfe (ra) Hz. Osman (ra)’in yanına geldi ve:
“Ey Emir−ül Müminin! Yahudiler ve Hristiyanlar gibi kitapları hakkında ihtilafa düşmeden, bu ümmetin imdadına yetiş!” dedi. Hz. Osman (ra) derhal Hz. Hafsa (ra)’ya birisini yollayarak:
“Sendeki suhuf’u bize gönder, çoğaltıp tekrar iade edeceğiz” diye haber gönderdi. Hz. Hafsa (ra) da gönderdi. Hz. Osman (ra) Kur’an’ın istihsanı için Zeyd ibni Sabit, Abdullah İbnu’z Zübeyr, Said ibnül As ve Abdullah ibnül Haris ibni Hişam (r. anhum)’a emretti. Onlar da bunu istihsan ettiler. Suhufu mushaflar halinde ortaya koyma işi bitince, Hz. Osman (ra) her diyara bir mushaf gönderdi. Ayrıca bunun haricinde kalan bir sahife veya mushafın yakılmasını emretti.[9]
KULAĞIMI ÇEK
Hz. Osman (ra) halifeliği sırasında adalet ile davranmaya çok dikkat ederdi. Bir gün bir gencin kulağını çekti. Gencin kulağı acıyıp şöyle dedi:
−Efendim, herkesin birbirinden hakkını alacağı kıyamet gününü düşününüz. Bu söz Hz. Osman (ra)’a tesir etti. Buyurdu ki:
−Ey genç, sen de benim kulağımı çek, ödeşelim.
Genç, Hz. Osman (ra)’ın kulağını çekti. Hz. Osman (ra);
−Biraz daha çek, buyurunca, genç dedi ki:
−Siz kıyamet gününü düşünerek korktunuz. Ben de o günkü hesaptan korkuyorum.
Hz. Osman (ra) buyurdu ki: “On şey zayi olmuştur: Sual sorulmayan âlim; amel edilmeyen ilim; kabul edilmeyen doğru görüş; kullanılmayan silah; içinde namaz kılınmayan mescit; okunmayan Mushaf; Allah yolunda dağıtılmayan mal; binilmeyen vasıta; dünyayı isteyenin zühd ilmi; ahiret yolculuğu için azık edinilmeyen uzun ömür.
H. 6. yılda Hz. Osman (ra) Resulullah (sav)’a ait olan; Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer (ra)’den sonra kendisine intikal eden mührü Medine’deki Aris kuyusuna düşürdü. Onu bulacak olana büyük miktarda para vadinde bulunmuş, ancak bütün aramalara rağmen bu mühür bulunamamıştır. Hz. Osman (ra) büyük bir üzüntüye kapılmıştır. Ondan ümidini kesince hemen bir mühür yaptırmış, şehid edilene kadar parmağında kalan bu mührün kimin eline geçtiği tespit edilememiştir.[10]
FETİHLER
Hz. Osman (ra), devlet idaresini devraldığı zaman İslam fetihleri hızlı bir şekilde devam ediyordu. Hz. Ömer (ra) devrinde Suriye, Filistin, Mısır ve İran İslam topraklarına katılmıştı. Hz. Ömer (ra)’in güçlü idaresi, fethedilen bölgelerde otorite ve düzenin sağlam bir şekilde yerleşmesini sağlamıştı. Hz. Osman (ra), İslam tebliğinin girmiş olduğu yayılma sürecini aynı hızla devam ettirmeye çalıştı. O; Ermenistan, Kuzey Afrika ve Kıbrıs’ı fethetmiş, İran’daki ayaklanmaları bastırarak merkezi yönetimin nüfuzunu yeniden tesis etmiştir. Hz. Osman (ra), hilafeti devraldığı zaman idari kadrolarda yavaş yavaş bazı değişiklikler yapma yoluna gitti. Ancak, Hz. Ömer (ra)’in vasiyetine uyarak bir sene müddetle onun valilerini yerlerinde bıraktı. İlk önce Küfe valisi Muğire b. Şu’be’yi azlederek yerine Sa’d b. Ebi Vakkas’ı atadı. Hz. Sa’d (ra), Hz. Osman (ra)’in yönetime geçtikten sonra atadığı ilk validir.[11]
Doğuda İslam orduları Türkistan’da ilerlerken, Batı’da İspanya’ya giriliyordu. İspanya’ya girmek demek bütün Kuzey Afrika’nın fethedilmiş olması demekti.[12]
Hz. Osman (ra)’ın emriyle o zaman Şam Valisi olan Muaviye b. Ebu Sufyan H. 27. senede Kıbrıs fethine gitti. Bu Müslümanların ilk deniz zaferiydi.
Hz. Osman (ra) zamanında İslam dünyası çok genişledi. Bütün Arabistan, Afrika’nın büyük bir kısmı, Irak, Hindistan, Çin, Buhara, Türkistan ve İran İslam’ın idaresi altına girdi. İslam sancağı Horasan, Mavera−ün Nehir, Kafkasya, Kıbrıs adası, İstanbul surları önüne kadar götürüldü.
H. 29. ve 30. senelerinde İstahr ve Horasan’ın birçok bölgesi fethedildi. Nisabur İslam topraklarına katıldı. Aynı senelerde Tus, Serahs, Merv, Beyhak gibi şehirler, bir kısmı barışla, bir kısmı da savaşla İslam Devleti’ne katılmış oldu.[13]
ŞEHADETİ
Hz. Osman (ra) on bir sene, altı ay, on dört gün hilafet makamında kalmıştır. Hz. Osman (ra) yaratılış itibariyle yumuşak, hilim sahibi ve merhametli bir mizaca sahip olduğundan insanlar bunu suistimal ederek serbest hareket etmişlerdir. Öyle ki bazı valiler sorumsuz davranışlar sergilemeye başlamışlardır. Bu da beraberinde şikâyetler doğurur. Yükselen şikâyetleri ani ve kesin kararlar karşılamayınca yavaş yavaş fitne ve kargaşa ortamı oluşur. Fethedilen yerlerdeki halk her ne kadar seve seve Müslüman olmuşsa da Müslümanların sayısı milyonları bulduğundan, her milletten insanın bulunması, yeteri kadar İslam ahlakıyla ahlâklandırma imkânının olmayışı karışıklıkların baş göstermesine sebebiyet vermiştir. Münafıklar, Yahudiler ve diğer İslam düşmanları da birbirleriyle el birliği ederek gece gündüz Müslümanların arasına fitne tohumlarını ekme çabasına girerler. Bunu da çeşitli din ve ırklara mensup zımmi statüsünde bulunan topluluklar üzerinde yoğunlaştırırlar. Bunların başını da tarihte geçtiği şekliyle Yemenli bir Yahudi Abdullah bin Seb’e çekmiştir. O, insanları Hz. Osman (ra)’a karşı kışkırtıyordu. Malzeme olarak; “Ric’ati Muhammed” (Hz. Muhammed (sav)’in tekrar dönüşü) hususunu kullanıp ‘Hz. İsa dönecekse niye Resulullah dönmesin? Resulullah (sav)’in vefatından sonra Hilafetin Hz. Ali’nin hakkı olduğunu çünkü Hz. Ali O’nun vasisidir’ diyordu.[14]
Bunun üzerine İbn Sebe Basra’ya kovulur; orda da insanların kafasını bu saçma sapan fikirleriyle karıştırmaya başlayınca yine kovulur, Şam’a gider. Oradan da kovulur, Mısır’a gider. Oradan da daha önce Basra−Küfe’de edindiği yaranlarıyla haberleşmeye başlar.
Fesad yaygaraları bir ayaklanma hareketi halini aldı ve muhitten merkeze doğru sıçradı. Asiler Hz. Osman (ra)’ın evini sardılar. Hz. Ali (ra) oğulları Hz. Hasan, Hz. Hüseyin ve Hz. Muhammed Hanifiyye’yi kapıya nöbetçi koyarak asilere nasihat etmişse de tesiri olmadı. İçeriye, ne bir kimse ne de içecek su bırakmıyorlardı. Bu çetin hal kırk gün devam etti. Resulullah (sav)’ın, geçmişte söylediği; “Ya Osman! Cenab−ı Hakk sana bir gömlek giydirecek, münafıklar onu senden soymak isterlerse sakın sen onu, bana kavuşuncaya kadar çıkarma!” sözüne binaen her türlü sıkıntı ve mihnetlere katlanmış, en son şehadet şerbetini içerek ruhunu yeşil kuşun kursağına bırakarak ebedi âleme, dostlar diyarına gitmiştir. Şehid olduğu günün gecesinde rüyasında Hz. Peygamber (sav)’i görür, yanında Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer olduğu halde, kendilerine ‘İftarda seni bekliyoruz” derler. O gün oruçlu olur ve sevdikleriyle beraber oruçlu bir halde Kur’an−ı Kerim okuyorken buluşur. Vücudundan sıçrayan kanlar açık olan K. Kerim’in şu mealdeki ayet−i kerimesi üzerine damlamıştır: “Onlara karşı Allah sana yeter.”[15]
H. 35. senesi Cuma, ikindi sonu 80 yaşını geçtiği halde şehid edildi.
İnzar Dergisi
[1] Tirmizi Sünen
[2] Suyuti C. Sağir
[3] El−Bidaye, VII−145; M. Hamidullah İslam Müesseselerine Giriş s. 147
[4] Taberi, tarih IV–192
[5] Suyuti−171−172; İbni Hacer−463
[6] İbn−i Sa’d III, 62
[7] el−Bidaye−VII−148
[8] Suyuti:173
[9] Buhari, Fedailul Kur’an 2, 3, Menakib 3, Tirmizi, 3103;Ibnül−Esîr, III−111−112
[10] İbnül Esir III−133
[11] İbnül−Esir el−Kamil fit−Tarih, III−79
[12] İhsan Süreyya Sırma Örnek Halifeler Dönemi s:109
[13] İ. Süreyya Sırma age. S−111
[14] İbnul Esir Tarih III−154
[15] Bakara: 137