Hz. Osman (ra) fil vakasından 6 sene sonra ve hicretten 47 yıl önce Mekke-i Mükerreme’de dünyaya geldi. Babasının adı Affan bin el-As, annesinin adı da Erva binti Kureyz’dir. Büyük annesi Beyza Ummül-Hâkim Peygamber Efendimiz’in halasıdır. “Hz. Osman’ın ata soyu, Peygamberimizin ata soyu ile dördüncü babada Abdi Menaf b. Kusay’da birleşir.” (Siyeri Nebi, Mevlüt Karaca) Mensup olduğu ailenin mensupları nüfuzlu, seçkin, güzide kimselerdi. Dedesi Ümeyye Kureyş’in ileri gelen eşrafındandır. Künyesi ‘Ebu Abdullah’tır. Ona, ‘Ebu Amr’ ve ‘Ebu Leyla da denilirdi. (İbn-ül Hacer el-Askalani, el-İsabe fi-Temyizis-Sahabe, II/462; İbnül Esir, Üsdül-ğabe: III/584–585; Tarih-ül Hülefa:165 Celaleddin es-Suyuti)
Hz. Osman ne kısa, ne de uzundu. Orta boylu idi. Zayıf bedenli, esmer tenli, ince derili, güzel yüzlü, beyaz sakallı ve sık saçlıydı. Giyim kuşamına dikkat ederdi. İslam güneşi Hira Dağı’nın ufuklarında doğmaya başlayıp da Resulullah (sav) risaletle görevlendirildiğinde Hz. Osman (ra) 34 yaşlarındaydı. O ilk iman edenler arasındadır. (Siret-i İbni İshak:121: Üsdül Ğabe aynı yer: Askalani, aynı yer.)
Hz. Osman’ın Müslüman oluşuna üç şey sebep olmuştur: 1-Şam’dan dönerken, yolda, uyur gibi bir halde iken işittikleri bir uyarıcının “Ey uykucular! Uyanınız! Çünkü Ahmed Mekke’de zuhur etmiş bulunuyor,” dediğini işitmişlerdi. 2-Erva binti Abdulmuttalib’in evinde, Peygamberimizden tevhid kelimesini işitince Hz. Osman ürperip yumuşamıştı. Hz. Osman (ra) diyor ki: -Resul-ü Ekrem’in lisanından duyduğum sözler o kadar saf ve sade, o kadar icazkar bir tesiri haizdi ki, kelime-i şehadet kendi kendine ağzımdan döküldü. 3-Hz.Ebu Bekir’in davet ve teşviki üzerine Müslüman olmuştur. Hz. Osman (ra), iman ettiği zaman bunu duyan amcası Hakem b. Ebu As onu sıkıca bağlayarak hapsetmiş ve eski dinine dönmezse asla serbest bırakmayacağını söylemiştir. Hz. Osman (ra), ebediyen dininden dönmeyeceğini söylemiş, bu kararlığını gören amcası da onu serbest bırakmıştır. (Suyuti: 168)
HASLET VE FAZİLETLERİNDEN BAZILARI
*Hz. Osman, İslamiyet’ten önceki cahilliye devrinde, Araplar arasında, okuma-yazma bilenler pek az bulunduğu sırada, okuma yazmayı bilenlerdendi.
* İçki içmezdi, son derece utangaçtı. Uslu, yumuşak huylu ve bol ihsanlı idi. Kendisi cahilliye devrinde de İslamiyet’ten sonra da ticaretle uğraşırdı.
*Hz. Osman Kur’an-ı Kerim hafızı idi. Geceleyin bir rekâtta, Kur’an-ı Kerim’i başından sonuna hatmettiği olurdu.
*Hz. Osman (ra) vahiy kâtiplerindendi, güzel yazar, güzel hitap ederdi.
*Hz. Osman servetini Allah yolunda harcamaktan geri durmazdı. Yirmi bin dirheme Rume Kuyusu’nu satın alıp Allah (cc) rızası için vakfetmiştir. Müslümanlara denizden içer gibi su içirmiş, onları zor durumdan kurtarmıştı. Bu kuyunun Müslümanlar için ne kadar önemli olduğu Resulullah (sav)’ın şu sözünden anlaşılmaktadır. “Rume kuyusunu kim açarsa, ona Cennet vardır.” (Buhari; Fedail-ül Ashab–47)
*Peygamberimiz’in, Mescid-i Nebevinin genişletilmesi için satın alınmasını tavsiye buyurduğu arsayı, yirmi veya yirmi beş bin dirheme satın alıp mescidin genişletilmesini sağlamıştır. Peygamberimiz mescide girdikçe üç kere: “Allah’ım! Ben Osman’dan razı oldum. Sen de razı ol!” diyerek dua etmişti. Hz. Osman (ra) Tebük seferinde ordunun yarısını yalnız başına donatmış; orduya gerekli takımları, yular ve diz bağları ile birlikte dokuz yüz elli deve, yüz at bağışlamıştır. Ayrıca nakit olarak bir takımlarına da erzaklarını sağlamış, su içtikleri kapların ağız bağlarına ve eski iplerine varıncaya kadar sağlamadık bir ihtiyaçlarını bırakmamıştır. (Asım Köksal, IX–162) Onun bu davranışından çok memnun olan Resulullah (sav); “Ey Allah’ım! Ben Osman’dan razıyım. Sen de razı ol.” (İbni Hişam, Sire IV–161) diyerek duada bulunmuş ve “Bundan sonra Osman’a işledikleri için sorumluluk yoktur” demiştir. (Suyuti, a.g.e.169 Kutub-i Sitte–4370)
*Hz. Osman yıl orucu tutar, her hafta cumaya gitmeden evvel bir köle azad ederdi.
*Hz. Osman cennetle müjdelenen on sahabeden biridir. Hz. Osman sadece Peygamberimizin sağlığında değil, Peygamberimizden sonra da servetini harcamaya devam etmiştir.
*Hz. Ebu Bekir (ra) zamanında halk kıtlığa uğramıştı. Hz. Osman (ra)’a Şam’dan bin deve yükü ekmek ve yiyecek gelmişti. Medine tüccarları Hz. Osman’ın yanına ticaret amacıyla gittiler. En son tüccarlar “On’a karşı on beş verelim” dediler. Hz. Osman; “Biraz daha arttırınız” deyince tüccarlar “Bizler Medine tüccarlarıyız, sana daha fazla verecek kim var?” dediler. Hz. Osman “İçinizden her dirheme karşı, bana on dirhem kâr verecek güçte olan var mı?” diye sordu. Tüccarlar “Yok” dediler. Bunun üzerine Hz. Osman; “Ey tüccarlar topluluğu! Ben sizi şahid tutarım ki bu bin yük ekmek ve yiyecek Medine’nin muhtaç olanlarına sadakadır” dedi. Hz. Osman En’am Suresi’nin 160. ayetindeki, “Kim Allah’a bir iyilik, güzellikle gelirse, işte ona on katı var...” müjdesinden mülhem olarak Medine tüccarlarına “Siz bana, bire on veremeyeceğinize göre, ben bunu daha çok kâr verecek olana, yani Allah’a satacağım. Onun hesabına Medine muhtaçlarına dağıtacağım.” dedi ve dağıttı.
*Hz. Osman (ra), Hz.Hafsa’da bulunan Mushaf’ı, mütehassıs bir heyete teksir ettirip İslam merkezlerine birer nüsha göndermiştir. Bu ümmet için ailesiyle birlikte hicret eden ilk fert odur. İlk önce Habeşistan’a, daha sonra Medine-i Münevvere’ye göç etmiştir. (İbni Hacer, aynı yer)
*Hz. Osman, ashabın fakihlerinden olup birçok fetvalar vermiş fakat bunlar zamanımıza kadar intikal edememiştir. Resul-i Ekrem’e hısımlığın verdiği yakınlık itibariyle O’nun siretine pek yakından vakıf bulunuyordu.
Vahiy kâtiplerinden olan Hz. Osman’ın tefsir ilminde Ashabı Kiram arasında müstesna bir yeri vardı. İbni Abbas gibi büyük müfessir ve sahabelerin kendisine müracaatları, malumat aldıkları olmuştur.
Hadis ilminde de yüksek bir bilgisi vardı. Her ne kadar kendisinden rivayet edilen hadislerin sayısı rakam olarak 146 ise de, keyfiyet noktasından geniş bir hadis bilgini idi.
*Fiili olarak Bedir’de bulunmamış olmasına rağmen Resulullah (sav) onu Bedir’e katılanlardan saymış ve ganimetten ona pay ayırtmıştır. (Üsdül-Ğabe III 586; Suyuti, a.g.e. Tarih-ül İslam I–256 H.İ.Hasan)
ZİN-NUREYN
Peygamberimiz (sav), kızı Hz. Rukiyye’yi Hz. Osman’la evlendirmiştir. Bir zaman sonra kızına, “Osman b.Affan’ı nasıl buldun?” diye sordu. Kızı; “Hayırlı, iyi gördüm” dedi. Rasulullah (sav) da; “Ey canım kızım! Osman’a çok saygı göster. Çünkü Ashabım arasında, ahlakı bana en çok benzeyen odur!” buyurdu. Hz. Rukiyye Bedir harbinde vefat edince Hz.Ümmü Gülsüm’ü de onunla evlendirmiştir. Bunun üzerine kendisine iki nur sahibi manasına gelen ‘Zinnureyn’ denilmiştir. Ümmü Gülsüm vefat ettiği zaman; “Üçüncü bir kızım daha olsaydı, onu da Osman’la evlendirirdim” diye buyurmuştur. (Üsdül Ğabe)
HUDEYBİYE’DE HZ. OSMAN (RA)
Hicretin 6. yılında Müslümanlar, umre yapmak için Mekke’ye hareket ettiklerinde Hz. Osman (ra) da onların arasındaydı. Ancak, putperest Mekke yönetimi, Müslümanları Mekke’ye sokmama kararı almıştı. Bunun üzerine Hudeybiye’de karargâh kuran Resulullah (sav) müşriklerle diyalog kurarak maksatlarının yalnızca umre yapmak olduğunu onlara bildirmek istiyordu. Resulullah (sav), gelen öneri üzerine elçilik görevini Hz. Osman’a verir.
Hz. Osman (ra), Mekkeli müşriklere varıp kendilerine maksatlarının savaş olmadığını, sadece Beyt’i ziyaret ve onun haremliğine saygı göstermek için geldiklerini, kurbanlıklarını kesip döneceklerini söyledi. Ancak onlar; “Bu asla olmaz. Mekke’ye giremezsiniz” karşılığını verdiler. Hz. Osman’a Kâbe’yi ziyaret edebileceğini söylerler. Ancak Hz. Osman (ra) fedakârlık timsali şu cevabı verir: “Resulullah (sav) ve arkadaşları ziyaret etmeden ben asla böyle bir şey yapmam!” Müşrikler bunu kendilerine hakaret olarak telakki ederek onu hapsederler. Bu haber Rasulullah (sav) ve arkadaşlarına ‘öldürüldü’ şeklinde intikal eder. Gecikmesi de bu haberi destekler mahiyette olunca Resulullah (sav), yanındaki bütün Müslümanları, ölmek pahasına müşriklerle çarpışmak üzere bey’ata çağırır. Bey’at-ür Rıdvan olarak tarihe geçen bu bey’atlaşmada Resulullah (sav) sol elini sağ elinin üzerine koyarak, “Osman Allah’ın ve Resulünün işi için gitmiştir” der ve onun adına da bey’at eder. (İbn-i Sad, II–96–97) Hz. Osman (ra) bu arada Mekke’deki güçsüz Müslümanlarla görüşmüş ve onları, İslam’ın yakında gerçekleşecek olan fethiyle teselli etmişti. (Asım Köksal: İslam Tarihi, VI–177)
MELEKLERİN BİLE HAYÂ ETTİĞİ İNSAN
Hz. Aişe (ra) anlatıyor: “Hz. EbuBekir (ra), Resulullah (sav)’ın yanına girmek için izin istedi. Bu sırada Aleyhissalat-u ves-Selam yatağı üzerinde yatmakta idi. Üzerinde benim bürdüm vardı. Resulullah halini bozmadan izin verdi. Konuştular, meselelerini hallettiler. Hz.EbuBekir gitti. Bir müddet sonra Hz.Ömer girmek için izin istedi. Resulullah (sav) aynı halini hiç bozmadan ona da izin verdi. Ömer’in ihtiyacını da gördü. Sonra o da gitti. Bir müddet sonra Osman izin istedi. Bu sefer Aleyhissalatu vesselam yatağında doğrulup oturdu. Üstünü başını düzeltti. Bana da: “Elbiseni üzerine topla!” diye emretti. Ve ona da girmesi için izin verdi. Onun da ihtiyacını gördü. Osman da gitti. O gidince ben dayanamayıp: “Ey Allah’ın Resulü! Ebu Bekir ve Ömer gelince istifini bozmadığın halde Osman gelince kendine çeki düzen verdin, sebebi nedir?” diye sordum. Dedi ki: “Osman çok utangaç birisidir. Ben istifimi bozmadan eski halimde iken içeri aldığım takdirde arzusunu açmadan gideceğinden korktum. “Kendisinden meleklerin haya duydukları bir kimseden ben haya duymayayım mı?” demiştir. (Kutub-i Sitte–4368)
GAZALARDA HZ. OSMAN (RA)
Bedir gazası sırasında Resullullah (sav)’ın kerime-i muhteremeleri Hz. Rukiyye hastalanmıştı. Hz. Osman (ra) da Resulullah (sav)’ın emir ve müsaadeleriyle, tedavisiyle uğraşmak üzere Medine’de kalmış, Resulullah (sav) O’na: “Kalbinin temizliği, hissiyatının necabeti (asaleti) dolayısıyla, gazaya iştirak ecrini de kazanacaksın” demişti.
Allah’ın izniyle gelecek sayımızda Hz. Osman’ın (ra) halife seçilmesi olayıyla konumuza devam ederiz. Allah’a emanet olunuz.
İnzar Dergisi