Hz. Peygamberin Bireyleri Eğitme Metodu

İnsanı diğer varlıklardan ayıran ve sorumlu kılan özelliği, doğuştan kendisinde var olan eğitilme yetisidir. İnsanın fıtratında var olan bilme ve bilgi üretme kabiliyeti ile diğer varlıklara karşı elde ettiği üstünlüğünden Kur’an-ı Kerim’de şöyle bahsedil

İnsanı diğer varlıklardan ayıran ve sorumlu kılan özelliği, doğuştan kendisinde var olan eğitilme yetisidir. İnsanın fıtratında var olan bilme ve bilgi üretme kabiliyeti ile diğer varlıklara karşı elde ettiği üstünlüğünden Kur’an-ı Kerim’de şöyle bahsedilir:

“Allah Adem’e bütün isimleri, öğretti. Sonra onları önce meleklere arzedip: Eğer siz sözünüzde sadık iseniz, şunların isimlerini bana bildirin, dedi. Melekler: Ya Rab! Seni noksan sıfatlardan tenzih ederiz, Senin bize öğrettiklerinden başka bizim bilgimiz yoktur. Şüphesiz her şeyi hakkıyla bilen ve hikmetle yapan sensin’ dediler.” (Bakara, 31-32)

İnsanoğlu için uğrunda yorulmaya, sıkıntı çekmeye değer en hayırlı gaye eğitimdir. Öğrenme niteliği insanda doğuştan var olduğu için Peygamberlerin bir vazifesi de onların eğitimiyle ilgilenmektir. Dolayısıyla Hz. Peygamber sallellahu aleyhi vesellem, ilahi mesajı insanlara iletmekle görevli olduğu gibi eğitim öğretimleri hakkında da görevliydi.

Onun eğitim ve öğretim metoduyla alakalı yüce değerlerle yüklü sözleri, fiilleri, onayladığı takrirleri, yaşam tarzı, ahlâkı, insanlarla ilişkileri ve olaylara bakış açısı bizlere genel bir çerçeve sunmaktadır. Onun eğitim tekniklerini tebliğ, tebyin (açıklama), temsil (örnekleme), tekrar, tebşir (müjdeleme), inzar (uyarma) ve tahkiye (anlatım) şeklinde sıralamak mümkündür. Ancak burada bütün bunları açıklama imkânımız olmadığı için kısa bir değinmeyle yetiniyoruz.

Resulüllah (s.a.v)’ın eğitim metodunda temel ilke, birey merkezli oluşudur. Bu ilkede bireyin ihtiyaçlarını, duygu ve düşünce kapasitesini ön planda tutmak, başka bir ifadeyle toplum içinde alacağı rollere ilişkin ön hazırlık yapmasını sağlamak ve bireyi merkeze almaktır. Bu bağlamda eğitimin temel görevi bireyi yaşama hazırlamaktır.

İslam’ın ilk sosyoloğu olarak bilinen İbni Haldun’a göre; bireyin bir bütün olarak bedensel ve ruhsal (düşünce, duygu, irade gibi) açılardan dengeli olarak eğitilmesi gerekir. Bireyin bedensel ve ruhsal nitelikleri birbirini etkiler. Sadece bedensel özellikleri geliştirip zihinsel ve ahlaki yönler geliştirilmezse veya bunun tersi söz konusu olursa topluma ve kendine zararlı bireyler yetişmiş olur. (İbni Haldun, 2004: 782-787)

İslami eğitimde insan merkezlilik hayati bir önemi haizdir. Hz. Peygamber sallellahu aleyhi vesellem çocukların yaşamdaki rollerine başlangıç olabilecek temel bilgi ve becerilerin kazandırılmasını önemsemiştir. Abdullah b. Abbas için, “Allah’ım ona Kitabı öğret ve dinde fakih (mutehasis) kıl!” tarzında dua etmiştir. (Buhari, 2017: 212, 226)

İkinci bir örnek de Enes b. Mâlik’le alakalı görmekteyiz. Hz. Peygamber’in Medine’ye hicret ettiği günlerde Ümmü Süleym adında bir hanım sahabi oğlu Enes’i onun yanına götürüp böylesine atik ve zeki bir çocuğun kendi yanında gönüllü olarak hizmet etmesini istedi. Bu durum Resulüllah (s.a.v)’ı o kadar memnun etti ki, Enes’i en zor şartlarda bile yanından ayırmadı. Enes de Hz. Peygamber’den en çok hadis nakleden müksirûn olarak nitelenen sahabilerden biri oldu. (Buhari, 2017: 1507)

Resulüllah (s.a.v)’ın eğitim metodundan her birey için fırsat eşitliği vardır. Ancak günümüzde insanlara hukuk önünde tanınan fırsat eşitliği, eğitimde tam olarak sağlanamamaktadır. Hukuki olarak bir engelin bulunmamasına rağmen, maddi imkânları yeterli olmadığı için eğitimden eşit ölçüde yararlanamayan sayısız bireylerin olduğu bir gerçektir.

Hz. Peygamber’in getirmiş olduğu eğitim anlayışında eşitlik konusunda zengin-fakir, bedevî-medeni, asil-köle, engelli ve sağlıklı ayrımı yapmadığını görmekteyiz. İlk Müslümanlar, Mekke’deki varoluş sürecinden sonra Nebevi eğitimle Medine toplumunun inşa süreci başlamıştır. Bu Nebevi eğitim ise kadın-erkek, hür-köle, genç-yaşlı, çoluk-çocuk her kesimi kapsamıştır.

İslam toplumunun topyekûn ıslahını hedefleyen bu eğitimden erkekler kadar kadınlar da payını almışlardır. Ayrıca gelecek nesillerin eğitimi için bu nesilleri yetiştirecek olan kadınların eğitimi özel bir önem taşımaktadır. Böylece hayata annesinin kucağında gözlerini açan bebek, attığı her adımda onun peygamber eğitimi ile şekillenen terbiyesinde büyümüştür.

Hz. Peygamber sallellahu aleyhi vesellem, kız çocuklara özel bir ihtimam göstermiş, kadınların eğitimi için ayrı bir zaman ayırarak onların sorularına cevap vermiştir. Bir kadın Resulüllah sallellahu aleyhi veselleme gelerek, “Ey Allah’ın Resulü! Senin sözlerinden hep erkekler istifade ediyor, biz kadınlara da bir gün ayırsan, o gün toplansak ve Allah’ın sana öğrettiklerinden bize de öğretsen!” dedi. Resulüllah sallellahu aleyhi vesellem: “Peki, şu gün şurada toplanınız!” buyurdu. Kadınlar toplandılar. Resulüllah sallellahu aleyhi vesellem de gidip Allah’ın kendisine bildirdiklerinden onlara öğretti. (Buhari, 2017: 1680; Müslim, 2016: 1088)

Bu serzeniş hanımlara özgü bir eğitim programına vesile olmuştur. Hanımlar erkekler gibi her an Resulüllah ile beraber olamadıkları için -özellikle kadın halleri ile alakalı- istedikleri şekilde onun anlattıklarından yararlanamıyordu. Bu nedenle hanımların bu konudaki istek ve taleplerine hak vermiş, önceden gününü ve yerini belirlemek suretiyle toplanmalarını söylemiş ve bu kararlaştırılan zaman ve yerde onlarla bir araya gelmiştir. Hatta bayram hutbelerinde bile bazı zamanlar önce erkeklere, sonra kadınlara hitap etmiştir.

Ayrıca Mescid-i Nebevinin erkeklere tahsis edilen ve Suffa” olarak adlandırılan mekândan ayrı olarak kadınlara ait bir Suffa da inşa ettirmiştir. Böylelikle hanım sahabiler bir taraftan Hz. Peygamber’in vaazları ve konuşmaları yoluyla İslâm’ın ahkâmını öğrenmeye çalışırken, diğer taraftan karşılaştıkları problemlerin çözümü ve akıllarına gelen soruların cevabını alabilmek için her zaman Resulüllaha başvurma imkânına sahip olmuşlardır. (Müslim, 2016: 977)

Dahası toplumun her tabakasına mensup kadınların eğitimine önem veren Resulüllah sallellahu aleyhi vesellem, sadece varlıklı hür kadınların değil, cariyelerin de güzel bir eğitimden geçmesini söyleyerek şöyle buyurmuştur: “Bir adam cariyesini güzelce terbiye eder ve ona iyi bir eğitim verir, sonra da azat edip onunla evlenirse, kendisine iki kat ecir vardır” (Buhari, 2017: 897)

Yine her yönüyle bizim için ideal bir örnek olan Resulüllah sallellahu aleyhi vesellemin engellilerin eğitimine verdiği ehemmiyete, şu çarpıcı uygulamasında şahit olmaktayız: Resulüllah sallellahu aleyhi vesellem, ama olan İtban adındaki bir sahabinin davetine icabet ederek evine kadar gider, gösterdiği yerde ona ibadet yapma usulünü, namaz kılmasını öğretmişti. (Müslim, Mesacid, 264)

Eğitimde özgünlük önemlidir. Her kültür ve medeniyetin eğitim anlayışı kendine özgüdür. Bu kendine özgülük, o kültür ve medeniyetin insan tasavvuruna göre şekillenir. Aslında eğitim anlayışı insan anlayışıyla yakından ilişkilidir. Bir kültür ve medeniyetin insan tasavvuru nasılsa, eğitim anlayışı da o tasavvuru besleyecek şekilde yapılandırılır.

Burada eğitimde özgünlükten kastettiğimiz şey, diğer eğitim sistemlerinden farklı olarak İslâm’da insan ve ihtiyaçlarının eğitimin merkezinde olmasıdır. Bu bağlamda Hz. Peygamber sallellahu aleyhi vesellem, İslam’ın yüksek hakikatlerinden günlük hayatın en ince detaylarına kadar ashabını her konuda eğitmiştir. Bu husus müşriklerin de dikkatini çekmiş, alaycı bir tavırla, onun her şeyi hatta temizlik adabını dahi arkadaşlarına öğrettiğini dile getirmişlerdir.

Bununla alakalı Onun ashabına yönelik şu güzel yönlendirmesini görmekteyiz: “Şu bir gerçektir ki, ben sizin babanız mesabesindeyim, sizi terbiye ve tezkiye eder, ihtiyaç duyduğunuz bilgileri öğretir ve eğitirim” (Ebu Davud, 2015, s. 78)

Hz. Peygamber sallellahu aleyhi vesellemin eğitim-öğretim metodunda verilmek istenen şeylerin bireylerin özelliklerine uygun olması, amaçların birbiriyle psikolojik açıdan uyumlu olması, bireylerin beklentilerine, düzeylerine uygun olmasıdır. Bu sayede bireyin daha fazla düşünmesi, daha fazla kendini ifade edebilmesi, eleştirel düşünme becerisi sergileyebilmesi sağlanır.

İşte bunu dikkate alan, Hz. Peygamber sallellahu aleyhi vesellem, ferdi farklılıklar ilkesine çok dikkat etmiş ve her seviyede bu ilkeye bağlı kalmıştır. Dinleyicilerin ve soru soranların anlayışına ve seviyesine göre hitap etmiş, yeni başlayanların durumlarını göz önünde tutmuş, son noktaya gelmiş olanlara öğrettiklerini onlara öğretmemiş, herkesin sorusuna onu ilgilendiren kadarıyla ve durumuna uygun cevaplar vermiştir.

Bu çerçevede Hz. Peygamber, “Amellerin en faziletlisiyle” ilgili soru soran muhataba ve zamana göre, zengin ve fakire, köylü ve şehirliye göre cevap vermiştir. Örneğin, cihada katılmak isteyen birine, cihadının evinde yatalak halde bulunan annesine hizmet etmek olduğunu söylemiştir. Yine Ebu Huriye’nin “Sadakanın hangisi en faziletlidir?” sorusuna, “Fakir olanın, güç ve kuvvetiyle insanlara yardımda bulunmasıdır” derken, kabile reisi ve zengin olan Sad b. Ubade’ye: “Kuyu kazdırarak halka su çıkarmaktır” cevabını vermiştir. (Buhari, 2017)

Kısacası, Hz. Peygamber bireyi tanımayı ve bireysel farklılıkları dikkate almayı önemsemiş, ashabını o yönde eğitmiştir. Onun yanına farklı kabilelerden farklı seviyelerde insanlar gelmiş, din hakkında sorular yöneltmişler, Resulüllah sallellahu aleyhi vesellem ise, onların anlayacağı dille durumlarına ve ihtiyaçlarına göre cevaplar vermiştir. Bütün bunlar Onun bireye göre nasıl bir eğitim usulü uyguladığını bizlere göstermektedir.

Mehmet Şenlik

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

İslam Ve Kuran Haberleri

2025 hac kayıtları 15 Kasım'a kadar yapılabilecek
"Gıdada haram ve helale dikkat edilmemesi toplumsal çöküntüye neden olur"
Kazasının olup olmadığıyla ilgili şüphesi bulunan kimsenin durumu
Kurban edilen hayvan kanının alna sürülmesi doğru mudur?
Namazda gözleri kapatmak mekruh mudur?