Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla!
Hamd, sena, şükür Halıkımıza, Malikimize, Rabbimize mahsustur ki Kur’an−ı Mü’cizü−l Beyan’da Resul−i kibriyâsına hitaben “O halde Rabbini hamd ile tesbih et! Ve Secdeye kapananlardan ol. Sana ölüm gelinceye kadar da Rabbine ibadet et”[1] buyurarak Habibinin, vefatına kadarki görevini ve bu görevin ehemmiyetini bildirmektedir. Salât ve selam Rahmet Peygamberi, ümmetine düşkün, Rauf, Rahim Seyyidimiz Muhammed (sav)’e olsun ki şöyle buyurdu: “İhsan, Allah’ı görür gibi ona ibadet etmendir. Eğer sen O’nu görmüyorsan da muhakkak O seni görmektedir.”[2] Allah’ın rızası onun pak ehl−i beytinin hanımlarının ve güzide ashabının üzerine olsun ki hayatları boyunca Allah’a en güzel bir şekilde ibadet edenlerden oldular.
Allah’ın izni ile ibadeti Kur’an, sünnet ve İslam fukahasının bize bıraktığı değerli eserler çerçevesinde izah etmeye çalışacağım.
Rabbimiz (cc) bütün cin ve insanların yaradılış gayesini şu ayet−i kerime ile veciz bir şekilde ferman buyurarak beyan etti: “Ben, insanları ve cinleri; ancak bana ibadet etsinler diye yarattım”[3] “Celalim hakkı için! Biz her ümmete “Allah’a ibadet edin, putlara tapmaktan sakının!” Diye peygamber gönderdik. Ama içlerinde bir kısmına Allah hidayet verdi. Bir kısmına da (dalalet) sapıklık hak oldu. Şimdi yeryüzünde bir gezin de bakın. Peygamberleri yalanlayanların sonu nice olmuş”[4] Yüce Rabbimiz birçok peygamber göndermesinin hikmetlerini değişik ayetlerde işaret buyurmuş: “Sana ölüm gelinceye kadar Rabbine ibadet et”, “Gerçekten biz, Nuh’u, kavmine acıklı bir azap gelmezden önce ‘kavmini uyar’ diye gönderdik. (Nuh) dedi ki: “Ey kavmim! Gerçekten size apaçık bir uyarıcıyım. Öyle ise Allah’a ibadet edin! Ondan korkun ve bana itaat edin”[5]
“Ad (kavmine) de kardeşleri Hud’u peygamber olarak gönderdik. Dedi ki: ‘Ey kavmim! Allah’a ibadet edin. Sizin ondan başka hiçbir ilahınız yoktur… Ey kavmim, buna karşı ben sizden bir ücret istemiyorum. Benim ücretim ancak beni yaratana aittir. Akıllanmayacak mısınız siz?”[6] “Semud kavmine de kardeşleri Salih’i gönderdik. Dedi ki: Ey kavmim! Allah’a ibadet edin. Sizin ondan başka hiçbir ilahınız yoktur. Sizi topraktan o yarattı ve yeri size imar ettiren O’dur. O halde ondan mağfiret dileyin. Sonra tövbe ile ona yönelin! Şüphesiz Rabbim (ilmi ile mahlûkuna) yakındır. (Duaları) kabul edicidir.”[7] “Medyen kavmine de kardeşleri Şuayb’ı gönderdik. Dedi ki: Ey kavmim! Allah’a (ibadet) kulluk edin. Sizin ondan başka hiçbir ilahınız yoktur. Ölçüyü ve tartıyı eksik tutmayın. Çünkü ben sizi bir hayır içinde görüyorum. Ve (iman etmezseniz) muhakkak bir gün (sizi) çepeçevre kuşatıcı bir azaptan korkuyorum.”[8]
Bu ayetlerin nurundan istifadeden sonra şunu iyi bilmeliyiz ki ibadet makamında abdi, mabudu ve ibadetin şeklini bilmemiz gerekir. Çünkü hakkında bilgimiz olmayan bir iş bize fayda getirmez. Öyle ise biz de “Kim nefsini tanırsa muhakkak Rabbini de tanır”[9] hadisine dayanarak ibadet makamında abdi (ibadet edeni) yani kendimizi tanımalıyız. Dolayısıyla her ibadet eden kendisine şu soruları sormalı ve cevaplarını aramaya koyulmalıdır.
1− Ben kimim? 2− Nerden geldim? 3− Niçin geldim? 4− Nereye gideceğim?
Birinci sorunun cevabı: Ben bir kulum, abdin şe’ni efendisinin emrine uymaktır. Kulun görevi iradesinin elini hayatından çekip efendisinin emrine kayıtsız şartsız bağlanmaktır. Yani seyyidi ‘kalk’ dediği zaman kalkar, ‘otur’ dediği zaman oturur. Kulluk gereği budur.
İkinci soruya cevap ararken en güzel müracaat edilecek kaynak Allah’ın kitabıdır. Yüce Rabbimiz bu hususta şöyle buyuruyor: “Yemin olsun ki biz insanı çamurdan bir hulasadan yarattık. Sonra onu (Âdem’in neslini) sağlam bir yerde (Rahimde) bir nutfe yaptık. Sonra o nutfeyi kan pıhtısı haline getirdik. Sonra kan pıhtısını bir parça et yaptık. O et parçasını da bir takım kemikler haline getirdik. Derken kemiklere et giydirdik. Sonra ona başka bir yaratılış (ruh) verdik. (Bak) şekil verenlerin en güzeli olan Allah’ın şanı ne kadar yücedir!”[10] Hulasa âlem−i ervahtan, sulb−i pederden rahmi maderden sabavetten, çocukluktan ilahi lütuflara mazhar ola ola ergenlik çağına erdik. Bu meyanda mükellefiyetimiz başladı ve sıra üçüncü sorunun cevabına geldi. Bu soruya cevap ararken de yine ilk müracaat edeceğimiz kaynak Kur’an-ı Kerim olmalı. Mevlamız Zariyat Suresi’nin 56. ayetinde “Ben insanları ve cinleri ancak bana ibadet etsinler diye yarattım” demektedir. Bu kulluk görevi dünya hayatının anlam ve gayesini meydana getirir. Bu kulluk görevi olmaksızın hayatın hiçbir anlam ve gayesi olmaz.
Hayatı bu anlamı ile yaşayan insanın cevaplaması gereken dördüncü soru “Nereye gideceğiz?” Sorusudur. Bilindiği gibi bu dünyaya gelen bir müddet bu dünya ile eğlenip âlem−i bekaya intikal eder. Ölüm hayatın gereği ve gerçeğidir. Allah Teala bu konuda şöyle buyurmaktadır: “Sizi ondan (topraktan) yarattık. Sizi yine ona döndüreceğiz. Başka bir defa daha sizi yine ondan çıkaracağız.”[11] Ecir ve sevap kazanmak için ondan yaratıldık, yılan çıyan ve kurtlar için ona (toprağa) döndürüleceğiz. Buradaki amellerimizden sorulmak için ve amele karşılık mükâfat veya mücazat almak için tekrar diriltileceğiz. İşte bütün bunları kavrayıp anlamaya ve gereğini Rabbimizin rızası istikametinde yapmaya gayret göstermeye ibadet denilmektedir. Bunun diğer bir ismi de iman ve ameldir.
Çünkü Şer’i hükümlerin bir kısmı amelin nasıl yapılacağına taalluk eder. Bunlar ameli ve fer’i diye adlandırılır. Bir kısmı da itikada taalluk eder. Bunlar da itikadi ve asli diye isimlendirilir.
Birincisine taalluk eden bölüme Şeriat ve ahlak denilir. Çünkü bunlar ancak şeriat tarafından istifade edilebilir. Zira akıl kendi başına bunları çözemez. Bu bakımdan şerai’ (şeriatlar) diye bilinmektedir. ‘Mutlak hükümler’ deyince akla gelen bu hükümlerdir.
İkinci kısım itikadiyattır. (Tevhid ve sıfat ilmi diye de adlandırılır). İnşallah bu bölümü mabud ve ibadeti anlatmaya çalışırken işleyeceğiz. İşlerimizin sonunda hamd Allah’a mahsustur. Allah’ın salât ve selamı gözlerimizin nuru Muhammed (sav)’e, bütün peygamberlere, Peygamberimiz’in zevcelerine ve ashabına olsun.
İnzar Dergisi
[1] Hicr Suresi: 98,99
[2] Cibril hadisi
[3] Zariyat Suresi: 56
[4] Nahl Suresi: 36
[5] Nuh Suresi: 1−3
[6] Hud Suresi: 50,51
[7] Hud Suresi: 61
[8] Hud Suresi: 84
[9] Suyuti, el−Hâvi li’l fetâvâ: 2,451
[10] Mu’minun: 13−14
[11] Ta−ha Suresi: 55