Gül için koku, bülbül için ses, bal için güzel tat neyi ifade ediyorsa ibadet için de ihlas onu ifade eder. İçtenlik, hasbilik ve samimiyet ibadetin tadı ve kokusudur. İhlas ile ibadetin manevi zevkine ulaşılır ve ibadetin ruhun en temel gıdası olduğu hakikati idrak edilir.
İhlas, sağlam ve safi, sadece Allah için olan temiz bir niyet ile başlar. Her şeyden önce iyi bir niyete sahip olmak gerekir. Çünkü bütün iş ve ibadetler niyetlere göre değer alırlar. Bazen yapılan iş iyi olsa da arkasındaki niyet kötüdür. Haliyle kötü niyetin hedefine varması için kullanılan iyi iş de kötüleşir. Temiz bir suyu kirli bir bardağa koyduğunuzda o da kirlenir. Gene birinin kuşlara tane serptiğini gördüğümüzde bunu yapanın çok merhametli biri olduğunu düşünürüz. Ama o kişi kuşları yakalamaya çalışan insafsız bir avcı da olabilir. Bundan dolayı her amel niyete göre değer alır.
Yüce Allah(CC) da müminin niyetini esas alıyor ve her iş ve ibadetini niyetine göre değerlendiriyor. Buhari'nin rivayet ettiği sahih ve meşhur hadiste Resulullah (sav) efendimiz söyle buyurdu: ‘Ameller niyetlere göredir. Herkese niyet ettiği vardır…'
Sözcük olarak safiyet, duruluk, bir şeyin kendi bünyesine karışmış yabancı unsurlardan temizlenmesi anlamına geliyor ihlas. Dini bir terim olarak ihlas, ‘ibadetlerin başka bir maksat için değil, sadece Allah rızasını elde etmek için yapılmasıdır'.
Herhangi bir çıkar hesabı güdülerek yapılan iş ve ibadet Allah katında geçerli ve makbul değildir. Din ve ibadeti dünyevi çıkar ve faydaların aleti yapmak, insanları dindarlık görüntüleriyle yanıltarak kazanç elde etmek riyakarlık ve nifaktır.
Her şeyin bir ruhu olduğu gibi ibadetlerin de ruhu vardır. Bu ruh ihlastır. İhlas insanı manen temizler ve Allah'a yakınlaştırır. Yakınlık da sevgiyi doğurur. Allah'ı sevmek ve O'nun sevdiği bir kul olmak yüksek bir payedir. Allah sevgisinin girdiği bir gönül ne dünyanın eziyet ve cefasıyla gama düşer ne de dünyevi nimet ve zevkler ile sevinip şımarır. İhlas sırrına ermiş bir mümini övsen de, yersen de birdir. Fırtınalar kayaları sarsmaz.
Alimler ve arifler, uhrevi nimetlerin bile ibadetin asıl gayesi olmaması gerektiğini belirtmişlerdir. Hz İmam Ali(ra)'ın şöyle dediği rivayet edilir:
İbadet edenler üç guruba ayrılır:
Bir gurup, cennet arzusuyla ibadet edenlerdir ki, bu tüccarların ibadetidir.
Bir başka gurup, cehennem korkusuyla ibadet ederler ki, bu da kölelerin ibadetidir.
Sonuncu gurup, sadece Allah emrettiği için ve O'nu razı etmek için ibadet edenlerdir ki, bu da özgür insanların ibadetidir.
Gene meşhur kadın velilerden Rabiat'ül Adeviye'nin dua ederken şöyle dediği aktarılır:
‘Ey Allah'ım, eğer senin rızan için değil de
cennet ve nimetlerine ermek için ibadet ediyorsam beni o cennetten mahrum et. Yok, eğer cehennem korkusuyla ibadet ediyorsam beni orada yak. Ama sadece senin rızan için ibadet ediyorsam beni kendinden mahrum etme.'
Yunus'un şu meşhur dizelerini de ibadetin sadece Allah için olması gerektiği babında anlamak gerekir.
Cennet cennet dedikleri
Birkaç köşkle birkaç huri
İsteyene ver onları
Bana seni gerek seni.
Mevla ihlaslı kullarından eylesin bizleri.