İbni Tufeyl der ki; çocuklar...

Hatice YILDIZ

Mümini mümine ayna kılan En-Nur'un esmasıyla,

Toplumumuzda şöyle bir düşünce kalıbı söz konusu;

'Daima yetişkinler çocuklara ayna tutar' ,

'Daima yetişkinler çocukların ellerinden tutar' ,

'Daima yetişkinler çocuklara bilgelik eder',

Daima yetişkinler çocuklara....

Peki gerçekten de hep yetişkinler mi çocuklara ayna tutar; çocuklar da yetişkinlere ayna tutamaz mı? Veya hep yetişkinler mi kaybolmamaları için çocukların ellerinden tutar; çocuklar da yetişkinlerin ellerinden tutamaz mı? Veya ne bileyim hep yetişkinler mi çocuklara bilgelik eder, çocuklar da yeri geldiğinde yetişkinlere bilgelik edemez mi?

İbn Tufeyl'in dediği gibi biraz da tersten bakalım olaya; şayet çocuklar doğan fıtrat üzerinde iseler yani yaratılanın(anne/baba veya herhangi bir yetişkin) elinde bozulmamış iseler onlardan ders çıkarılacak birçok güzel hasletler vardır; bakıp görebilene, almak isteyene, gıpta edene ve bu hasletlerle veli olmak isteyene...

İbn Tufeyl der ki;

Çocuklar kendi maişetlerini dert etmezler yani biz yetişkinler gibi rızık telaşına girmezler, bu zehirli düşünceyle zihin kaplarını doldurma girişimine yeltenmezler çünkü biliyorlar ki Rahim olan Allah, henüz anne rahmindeyken onları soğuktan koruduğu, açlığını, susuzluğunu giderdiği gibi şimdi de ihtiyaçlarını giderip rızıklarına kefil olacaktır....Biz yetişkinler ise bir elma kurdunu bile elmanın en güzel yeriyle besleyen El- Rezzak’tan bihaber olup O'na teslimiyet sükununu gösteremeyip; bugünün, yarının rızık telaşı içinde kendimizi kavurdukça kavuruyoruz...

Çocuklar kin beslemez, barışmak için can atarlar...Tüm ihanetlere, kızmalara, ayak çelmelerine rağmen kin tutmazlar. Aksine yaratılanı hoş görürler yaratandan ötürü tüm ayıplarıyla tüm kusurlarıyla...Bu onlarda kısa süreliğine kızgınlık durumu oluştursa da arkalarına bakıp arkalarını toplayabiliyorlar… Güzel kelimelerle, iltifatlarlarla veya sarılıp öpmelerle, kucağımıza atlamalarıyla...Bir şekilde gönül almasını becerebiyorlar hasıl-ı kelam...Biz yetişkinler ise haklı da olsak haksız da olsak kendimize yediremeyiz arkamızı toplamayı, toplamak adına bir çift güzel laf etmeyi. Gururumuza yediremeyiz, o kişinin ayağına gidip de özür beyan etmeyi. Kısacası yaratılanı affedemiyoruz yaratandan ötürü onlar gibi...

Çocuklar ellerinde olanı paylaşırlar...Elmanın en güzeli, oyuncağın en iyisi de olsa hatta ve hatta hayatlarında "en" olan her ne varsa onu hiç düşünmeden paylaşıp iyiliğe öncülük etmeyi başarabilirler. Bir ihtiyaç sahibi gördüklerinde/duyduklarında günlerdir belki de kim bilir aylardır biriktirdikleri kumbaradaki harçlıklarını olduğu gibi o ihtiyaç sahibine adarlar ve bu şekilde cömertlikte, merhamette bizden daha ileri seviyede olduklarını ispat ederler...Biz yetişkinler ise bu durumla karşılaştığımızda ilk tepkimiz kendimizi düşünüp elimizde var olanın sadece çok az bir kısmını veririz veya cimrilik edip böyle bir girişimin içine girmeye yeltenmeyiz. Böylelikle de Rabbimizin kârlı pazarlığını elimizin tersiyle itmekle kalmayıp asıl mülk sahibine nankörlük edip buna da kendimizi şahit kılarız...

Bunlara ilave olarak;

Bütün zihinlerini, dikkatlerini, enerjilerini ‘şu an'a yansıtarak ‘an’ı yaşamaya çalışırlar. Geçmiş ve geleceği düşünmek endişelerle dolu bir hayat tarzı olduğundan bunu tercih etmezler ve var olan ‘an'a odaklanır...Biz yetişkinler ise ‘şu an'a yetecek kadar olan enerjimizi, sabrımızı gelecek ve geçmiş ile meşgul ettiğimizden ‘şu an'dan keyif alamıyor ve geçmiş ve gelecek arasında karın sancısı çektiririz kendimize. Bu şekilde de kendi zindanımızı biz inşa ederiz parmaklıklar ardına...

Hz. İbrahim gibi Rabbini merak edip sorgulama girişimine girerler; aya, güneşe, yıldızlara bakarak...Biz yetişkinler ise hayatı donuk bir şekilde izlemek, duymak, görmek isteriz. Onlar gibi yaratılış amacımızı, nereden geldiğimizi nereye gideceğimizi sorgulamaktan aciz ve bitkiniz...

Kavgada her zaman haklının yanında olup adaletli davranırlar; zulmedenler canlarından çok sevdikleri anneleri, babaları da olsa. Daima mazlumun yanında zırh olurlar minik yumruklarıyla, minik bağırmalarıyla, minik minik gözyaşlarıyla...Biz yetişkinler ise mazlum olsun zulmeden olsun hangisi lehimize olacaksa o tarafta olmayı tercih ederiz Rıza-i ilahiyi göz ardı edip adaletli olmayı göz ardı edip...

Ve son olarak ölen bir küçük kuşun arkasından ağlaya ağlaya onu toprağa gömmekle bize en güzel merhamet sahibi olmanın örneğiydiler çocuklar...

Eğer bir gün çıkmaz sokaklara girip yolunuzu kaybederseniz bir çocuğun gözlerinin içine bakın ve orada bir yerde kendi içinizdeki çocuğu görmeye çalışın! Bunun için erken yaşta olmanıza gerek yok; çünkü o çocuk her zaman her yaşta içinizde bir yerde saklanıyor olacaktır. Ve o çocuk hâlâ sizden kendisini bulup sevgi, ilgi bekleyecektir. İşte asıl o zaman eksiksiz bir şekilde büyüdüğünüzü fark edeceksiniz...(Klinik Psikoloğ Emel Sağlam)

Selam ve dua ile...

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.