İbrahim b. Ethem, Basra çarşısında geziniyordu. Halk ona doğru yaklaştı ve sordu:
“Ey Ebu İshak! Allah kitabında ‘Bana dua edin, yalvarın, size cevap vereyim, duanızı kabul edeyim’ buyuruyor. Oysa biz tâ ne zamandan beri dua ettiğimiz halde hiçbir niyazımız kabul edilmiyor. Bu ne iştir?”
İbrahim b. Ethem cevap verdi:
“Ey Basralılar! Sizin kalpleriniz on şeyde iflas edip kurumuştur. Ölü kalplerle yapılan dua hiç kabul edilir mi? Evvela, Allah’ı bildiniz, ama hakkını yerine getirmediniz. Sonra Allah’ın kitabını okudunuz, ama uygulamadınız. Üçüncü olarak, Peygamberi sevdiğinizi iddia ettiniz, ama O’nun sünnetini terk ettiniz. Dördüncü olarak, şeytana düşman olduğunuzu söylediniz, ama onun kuyruğundan ayrılmadınız. Beşinci olarak, cenneti istiyoruz dediniz ama cennet için çaba göstermediniz. Altıncı olarak, ateşten korkuyoruz dediniz, ama günahlara battınız. Yedinci olarak, ‘ölüm hak, elbette olacak’ dediniz, ama hazırlığınızı yapmadınız. Sekizinci olarak, kardeşlerinizin ayıbıyla uğraşıyorsunuz, ama kendinizi unuttunuz. Dokuzuncu olarak, Rabbinizin nimetleri içinde yüzüyorsunuz, ama şükretmiyorsunuz! Son olarak da, habire ölü gömüyorsunuz, ama ibret alıp bir lahza düşüneniniz yok!”
İbrahim b. Ethem bu sözleri o günün insanlarına hitaben söylemiş, fakat bu gün yaşasaydı, sanıyoruz yine aynı şeyleri söylerdi. Zira; günümüz Müslümanlarının durumu da bundan pek farklı değil.
Şimdi tek tek cümleleri ele alalım, bakalım bizlere hitap ediyor mu?
Evvela Allah’ı bilip hakkını yerine getirmediniz diyor. Müslüman olup namaz kılmayan, ramazanda uluorta yiyip içen, zekatın ne olduğunu bile bilmeyen nice insan var çevremizde ne yazık ki…
Allah’ın kitabını okudunuz, ama uygulamadınız diyor. Bu da yine çokça rastladığımız bir durum. Kur’an-ı Kerim’i okuyan, ezberleyen çok, ama boğazdan aşağıya inemeyen, yaşantıda yer etmeyen bir okuma ile ne yazık ki…
Peygamber’i sevdiğinizi iddia ettiniz, ama sünnetini terk ettiniz diyor. Sünneti terk etmek bir yana, sünneti kabul etmeyen Müslümanlarla karşılaşıyoruz ne yazık ki…
Şeytana düşman olduğunuzu söylediniz, ama onun kuyruğundan ayrılmadınız diyor. Şeytanın ve nefsinin peşinden giderek, her türlü günahı mubah gören, sadece haz odaklı yaşayan Müslümanlara şahid oluyoruz ne yazık ki…
Ölüm hak, elbette gelecek dediniz, ama hazırlığınızı yapmadınız diyor. Özellikle pandemi döneminde, ölümü bu kadar yakın hissetmelerine rağmen, ölümden sonrası için hazırlık yapmayı hiç düşünmeyen Müslümanları görüyoruz ne yazık ki…
Kardeşlerinizin ayıbıyla uğraşıyorsunuz, ama kendinizi unuttunuz diyor. En çok da bu konuda mustaribiz galiba. Çünkü herkes başkalarının kusurlarıyla o kadar meşgul ki, kendi kusurlarını görmeye vakit kalmıyor. Kendileriyle ilgili en ufak bir eleştiriyi kabul etmeyen, ama her fırsatta başkalarının haysiyetini yerden yere vuran Müslümanlarla çevrili etrafımız ne yazık ki…
Rabbinizin nimetleri içinde yüzüyorsunuz, ama şükretmiyorsunuz diyor. Konfor ve lüks içinde yaşadığı halde durmadan hayatından şikayet eden, huzursuz, ne istediğini bilmeyen bir toplumla karşı karşıyayız ne yazık ki…
Habire ölü gömüyorsunuz, ama ibret alıp bir lahza düşüneniniz yok! Diyor. Evet, depremler, virüsler, hastalıklar, savaşlar, trafik kazaları derken; ölümü hatırlatan bunca ibret vesilesi varken, ölümü unutmak için, beyni uyuşturan maddelerin kullanımının artması daha da vahim bir durum ne yazık ki…
Tek tek üzerinde durduğumuz bu hasletler, kalbi çürüten ve duanın kabulüne engel olan şeylerdir. Rabbimizin rahmetinden mahrum kalmak istemiyorsak, öncelikle kendi nefsimizi ıslah ederek başlamalı, daha sonra da toplumumuzun kurtuluşu için çalışmalıyız.
Selam ve dua ile…