Geçen cumartesi günü Mazlum Der'in organize ettiği Bolu F Tipi Cezaevi önünde ‘İçeriden Dışarı, Özgürlük İftarı'na katıldık.Aynı anda Bolu, Sivas, Batman ve Diyarbakır cezaevleri önünde de gerçekleştirilen iftarlı programa onlarca STKve tutuklu yakınları da katıldı.
Bu tür etkinlikler Aralık ayından itibaren çeşitli mekânlarda farklı bir şekilde devam etmektedir. Amaç, 28 Şubat sürecinde kumpas ve brifingli yargılarla gözaltına alınan, haftalarca süren işkenceden sonra kendilerine imzalatılan ifadelerle cezaevine atılan ve o günden beri tutuklu olan Müslümanların sesini kamuoyuna duyurmak.
Tutuklu aileleri ve yakınları çektikleri sıkıntı ve çileyi kısa da olsa yaptıkları konuşmalarda dile getirdiler. Kimi 18'inde gençliğinin baharında, kimi nişanlı, kimi yeni evli, kimi üniversite öğrencisi iken, kimi camide çocuklara ders verirken derdest edilip içeri tıkılmış. Haftalarca gazete manşetlerinde yer almışlar. O günden bu yana 20, 24, 25, 28 yıldır içerdeler. Yeni terleyen bıyıklar gürleşmiş, aklar düşmüş ve beyazlamış. Dile kolay tam 28 yıl…
Kimi içerde baba olmuş, o çocuk babasız büyümüş, okumuş, iş güç sahibi olmuş, evlenmiş, kimi anne, kimi baba olmuş. Zindandaki baba ise dede olmuş, torun sahibi olmuş.Dede, baba, torun. Üç kuşak cezaevi çilesini çekmeye devam ediyor. En yakınları, eşleri, anne-babaları vefat etmiş, cenazelerine bile katılamamışlar, dünya gözüyle son anlarında bir araya gelememişler. Dört duvar arasında acılarını, hüzünlerini, kimsesizliklerini Rablerine arz edip içlerine gömmüşler.
Cezaevinde kimi vefat etti, kimi kanser hastası, kimi siroz, kimi sara hastası, kimi de 84 yaşında olmasına rağmen 24 yıldır halen dört duvar arasında tutuluyor.Kimi kendisine atfedilen suçla uzaktan-yakından bir alakası yok. Kimi olay saatinde başka yerde,kimi işkence gördüğüne ve ifadelerin işkence altında alınmış olduğunu ispatlamasına rağmenbile bile idam cezası verilmiş, kalem kırılmış.
Hukuk açısından tam bir fecaat. Her bir dosya kendi alanında birer numune, tezlere, filmlere konu olacak hikâyeleri, senaryoları var.
Her birisinin kendine göre çile dolu, ıstırap dolu hayat hikâyeleri var. Üstüne üstlük, kendilerine işkence eden, gözaltına alan polis şefleri, cezaları veren ve onaylayan yargıçlarla aynı cezaevinde, aynı koridoru, aynı havayı, aynı yemeği paylaşıyorlar. Bu çelişkiyi anlamak, anlatmak mümkün değildir.
Sağcı hükümet geldi, solcusu geldi, namaz kılan Müslümanı geldi ama değişen bir şey olmadı.
Hırsızına, katiline, zinacısına af geldi ama onlar içerde kalmaya devam etti. Balyozcusu, Ergenekoncusu, darbecisi çıktı, dünyanın tazminatını aldılar, aklandılar, paklandılar, ekranlarda cilalandılar, kahraman ilan edildiler ama onlar içerde kalmaya devam ettiler. Bunlar ne suç işlediler Ya Rabbi…
Adalet Bakanı, Hükümet, Başbakan, Cumhurbaşkanı, bu acı ve zulme bir an önce son vermelidir. Sayın Cumhurbaşkanı'nınMuhammed Mursi için, Mısırdaki Müslüman tutuklular için, dünyanın diğer yerlerindeki Müslüman tutsakların özgürlüğe kavuşması için çağrı yapması bizi sevindirmekte umut vermektedir. Gel gör ki kendi ülkesinde kumpas ve brifingli yargılarla çeyrek asrı aşkındır cezaevinde tutulan Müslüman tutsakların özgürlüğü için adım atmıyor.
Cumhurbaşkanı, bütün yetki ve çabasını 28 Şubat mağdurları için seferber etmelidir ki inandırıcı olsun, adalet yerini bulsun, o meş'um sürecin bittiğini anlayalım. Seçim sath-ı mailine girdiğimiz bugünlerde mafya babaları için dahi af dillendiriliyorsa Müslüman tutsaklar için haydi haydi dillendirmelidir. Seçim vaatleri arasında ekonomi, siyasi, sosyal, sağlık, eğitim, istihdam alanlarında birçok vaat sıralanırken, bunu Müslüman tutsakların özgürlüğüyle taçlandırmalıdır.
Eldeki imkân ve olanaklar gitmeden, Allah huzura çağırmadan, Rahmet ve Mağfiret ayı olan Ramazan ayı sona ermeden gerekli somut adımlar atılarak Müslüman tutsaklar özgürlüğe kavuşturulması bu hükümet ve cumhurbaşkanının boynuna borçtur, vebaldir.