Erdoğan'ın neticede mutabakata varıp İdlib'e saldırının olmayacağını dile getirmesi, ses getiren bir gelişme olarak önümüze konuldu. ABD övgüler yağdırdı. Avrupa Birliği teşvik edici açıklamalar yaptı. Hatta İran dahi Soçi'de alınan kararlar için desteğini açıkladı.
Herkes bir şekilde bu işte uluslararası çıkarlara dayalı bir menfaati bulunduğundan, bu mutabakata övgüler yağdırıyor. Erdoğan mülteci akınının kaldırılamayacak boyuta gelmesini haklı olarak artık istemiyor. Çünkü yapılan araştırmalara göre Türkiye'de bulunan Suriyeli mültecilerin %80'i dönmek düşüncesinde değil. Önümüzdeki 20 yıl içinde bu dönüş ancak bir çerçeveye oturabilir.
ABD ise 22 adet üssüyle daha kalıcı ve çıkarcı bir neticeyi hedeflemiş durumda. Zira petrol bölgesini kontrol etmek ve YPG üzerinden Suriye'de varlığını devam ettirmek siyasetini, daha çok devam ettirecek gibi görünüyor.
Rusya'nın menfaati daha farklı. Çünkü Rusya, zaten Esad'la beraber dans ettiği için kalıcı bir aktördür. Kalıcı olma gibi bir siyasetten çok, kalıcılığına “güvenlik” endişesini eklemek istiyor. Bunun için üslerinin saldırıya uğramaması adına Türkiye'nin İdlib'deki etkisinden faydalanmak niyetindedir.
Avrupa birliğinin derdi daha farklı görünüyor. Düşünsenize, İdlib'e bir saldırı oldu ve 3-4 milyonluk bir şehirden Türkiye'ye milyonluk bir göç başladı ve önü alınmayan bu mülteci seli Avrupa'ya doğru yürüdü. AB'nin kalbine iner bu dalga. Kendi halkının menfaati için insani bir sorun olan mültecilere karşı birçok Avrupa devleti idareci ve fertlerinin ne kadar gayri insani davrandığını ekranlardan görmedik mi? Elbette Türkiye'yi bu konuda destekler ve teşvik eder açıklamalarda bulunurlar.
İran ise son üçlü görüşmede Rusya ile beraber Erdoğan'la bir mutabakata varmasa da Soçi'deki mutabakata engel olmayan bir tavır takındı. Çünkü Kasım'da uygulamaya geçecek bir ABD ambargosunu ötelemek ve AB desteğini aktif hale getirmek öncelikleri arasındadır.
Geriye kaldı Suriye rejimi… Onlar ise bu anlaşmayı tanımadıklarını ve İdlib'e saldıracaklarını açıklasalar da anlaşıldı ki Suriye, Rusya'nın arka bahçesiymiş, ilk ağızdan tescillenmiş oldu. Çünkü Rusya Savunma Bakanı “İdlib'e yönelik askerî harekât olmayacak. Aldığımız kararlar önümüzdeki saatlerde Suriye tarafıyla da paylaşılacak” dedi. Anlaşıldı ki İdlib değil Suriye ile ilgili tüm meselelerde aslında asıl söz Rusya'ya aitmiş. Çünkü Rusya Savunma Bakanı'ndan anlaşılan, Soçi görüşmeleri Türkiye ile yapıldı. Suriye'nin görüşleri önemli değil. Rusya ne derse Suriye rejimi de aynısını kabul edecek. Başka bir izahı yok yukarıdaki ifadelerin.
Artık bu çerçevede çıkarlar savaşının ortak paydasında buluşmanın kazanımı, İdlib'teki çocuklar ve kadınlar adına oldu veya inşallah olacak. Çünkü savaşın asıl mağdurları olan ve yürekleri paralayan tablolar, bunlara ait olarak basın yayında yer alıyor. Devletler ise ancak oyunlarını icra edecekleri alanlara inerler.
Almanya'da 150 çocuk anne-babalarının telefonlarıyla uğraşmaları yüzünden kendileriyle ilgilenmedikleri için anne-babalarını protesto gösterisinde bulunmuşlar. İyi de etmişler. Kendimi de katarak bu protestonun haklılığını gözlemleyenlerdenim.
Ailelerimizin bize ihtiyaçları var. İyi bir telefonu her zaman alabiliriz. İyi bir aile ve gözlerimizin sevinci olan çocuklarımızı Allah muhafaza kaybedersek her zaman bulamayabiliriz. Çünkü ailelerimiz ve çocuklarımız birer eşya değil. Onları ihmal etmek nice sorunları beraberinde getirmekle birlikte yarınlarımıza da karabasanlar gibi çöküyor. Allah muhafaza...