İdlib katliamı

M. Zülküf YEL

Uzun bir zamandır gündeme pek gelmeyen ve hatırlanmayan İdlip, İdlib'in kuzeyindeki Zerdene köyüne 7-8 Haziran'da düzenlenen saldırılarla tekrar gündeme geldi. Hatırlanacağı üzere düzenlenen hava saldırısı tam bir katliama dönüşmüştü. Bu saldırıda onlarca kişi hayatını kaybetti ve yaralandı. Saldırının hedefi olan yerde sivil yerleşim bölgesi ve dahası bir çocuk hastanesi mevcuttu. Bu vahşi saldırının kurbanları arasında çocuklar da vardı. İnsanlık suçu çerçevesinde değerlendirilmesi gereken ve Uluslararası Ceza Mahkemesi'ne konu olması gereken bu vahim olay, hemen hemen hiç gündeme gelmedi. Müslüman ülkelerin bu konuyu gündemlerine aldıklarını duymadık. Eğer bu mazlum insanların kanlarının ve canlarının suiistimal edileceği bir zemin söz konusu olsaydı, bu acının edebiyatı yapılır ve günlerce manşetlerden düşmezdi.

Suriye'de garantör ülke konumunda olan Rusya, İran ve Türkiye'den herhangi bir tepki gelmedi. Farklı noktalarda duran garantör ülkelerin zaman zaman gösterdikleri çıkışların, siyasi mülahazalarla yapıldığı gereceği bir kez daha ortaya çıktı. BM de, her zaman olduğu gibi, gelişmelerden “derin endişe” duyduğunu belirten ve kimsenin pek kaale almadığı bir açıklama yaptı. Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Antonio Guterres, Suriye'de nüfusunun yüzde 60'ını çatışmalar nedeniyle yerlerinden edilmiş sivillerin oluşturduğu İdlib'e düzenlenen hava saldırılarından ve bu saldırılarda aralarında çocukların da olduğu sivil kayıplarından derin endişe duyduğunu belirtti. BM Genel Sekreter Sözcülüğünden yapılan açıklamada, İdlib'in Astana'da varılan anlaşma gereği gerginliği azaltma bölgesi olduğu hatırlatılarak, anlaşmanın garantörleri Rusya, Türkiye ve İran'dan anlaşmaya bağlı kalınması için taraflara baskı yapmaları talep edildi.

Suriye'nin kuzeybatısında, askeri muhalifler ve rejim karşıtı silahlı grupların kontrolündeki İdlib, 4-5 Mayıs 2017'deki Astana toplantısında "gerginliği azaltma bölgesi" ilan edilmişti. Ancak, sözde gerginliği azaltma bölgesi olarak ilan edilen bu bölgede saldırı ve katliamlar hiç eksik olmadı. Özellikle Astana zirvesinden sonra yapılan açıklamalara göre buradaki saldırıların durması gerekirken, bir anda zirve yaptı. Rusya'nın saldırıları, Suriye sahasındaki en şiddetli saldırılar olarak kayıtlara geçti ve yüzlerce sivil kısa bir süreç içinde şehit edildi. Belli bölgeler yapılan saldırılara, diğer garantör ülkelerin sessiz kalması, İdlib'in hakimiyet bölgelerine ayrıldığı yorumlarına sebep olmuştu. Nitekim, ilerleyen günler, kamuoyuna açıklanan kararlar dışında, gizli kararların alındığı ve aslında sürecin bu gizli kararlar üzerinde yürüdüğü gerçeğini ortaya çıkarmıştı.

Buradaki saldırılar ve askeri aktivite, tamamen tarafların çıkarları dikkate alınarak yapılan anlaşmaları çerçevesinde şekillenmektedir. Suriye halkının maslahatı yerine, tarafların stratejik çıkarları belirleyici rol oynamaktadır. Adeta küresel ve bölgesel hesaplaşma arenasına çevrilmiş bu mazlum coğrafyada sivil halkın, başta can olmak, üzere temel hakları hiçbir şekilde dikkate alınmamaktadır. Tarafların başta kadınlar ve çocuklar olmak üzere, siviller konusunda herhangi bir endişesine şahit olmamaktayız.

Ağır İnsan hakları ihlalleri, adeta rutin bir hal ve bu insanların kaçınılmaz kaderleri olarak görülmektedir. Tüm insanlığın, bu ağır insan hakları ihlalleri karşısında itiraz sesini yükseltmesi gerekir. Sivil insanların ve sivil yaşam alanlarının olur olmaz nedenlerle bombalanması ve burada yaşayan tüm insanların adeta rasgele bombaların hedefine konulması asla kabul edilemez. İnsanların canları ve kanlarının bu denli ucuz görülmesinin hiçbir izahı olamaz. Sivillerin bir savaşın tarafsız unsurları olduğu herkesçe hatırlanmalı ve bu evrensel prensip sahada uygulanmalıdır.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.