2011-2015 arası Suriye'de “Cihad'a” karar kılan küresel konjonktür, son zamanlarda dikkat çekici bir siyasal evrim geçirerek “Terör” ve “İşgal” sahiline yanaşmış durumdadır.
Amerika'dan Asya'ya, Avrupa'dan Afrika'ya tüm güçler, Suriye rejimiyle çatışan dünün “mücahidlerini” bugün “terörist”, ele geçirdikleri yerleri “özgürleştirme” yerine “işgal” olarak takdim etmeye başlamaları değişen konjonktürün neleri beraberinde getirebildiğini göstermesi açısından dikkat çekici olsa gerek.
Suriye meselesi aslında çok boyutlu bir oyundan ibaretti. Şartlar değişince oyunun kuralları da değişime uğradı. Mücadele alanları şu anda başlıca iki bölgeye sıkışmış durumda. Güney Suriye ve İdlib bölgesi.
Suriye'nin kuzeyinde alan hakimiyeti kazanan PYD/YPG, Amerika'nın desteğiyle Rakka üzerinden Güney Suriye'ye sarkıtılarak Amerika'nın bu bölgede gerçekleştirmek istediği planın sahadaki aktörlüğünü icra etmekle meşguldür. Suriye ordusu ve milis güçlerin Amerika'nın bu bölgede oluşturmak istediği planı engelleme girişimi, bir diğer bölge olan İdlib üzerindeki baskıyı hafifletmektedir.
Ancak Güney Suriye'de süren alan hakimiyeti mücadelesinde hangi taraf baskın çıkarsa çıksın fark etmez, bir sonraki adım İdlib olacaktır.
Amerika ve YPG'nin ajandasında Güney Suriye sonrası İdlib'e operasyon planı yer almaktadır. Bu planın gerçekleşme ihtimali karşı tarafı rahatsız etmektedir. Ki bunların arasında Türkiye de vardır.
Türkiye'nin Suriye gündemi şu sıralar olası İdlib ve Afrin operasyonlarına kilitlenmiş durumdadır. Türkiye'ye göre YPG öncülüğünde Amerika'nın muhtemel bir İdlib operasyonu, meşhur “koridorun” oluşturulması anlamına gelecektir. Dolayısıyla Amerikan müdahalesi başlamadan bu bölgeye yapılacak harekat şu anda Türkiye'nin öncelikli gündemi olmuş durumdadır.
Bu planlar konuşulurken HTŞ'nin İdlib'deki diğer gruplara karşı harekete geçip mevzilerini tahkim etmesi, aynı zamanda Türkiye'nin planlarına karşı yaptığı önemli bir hamleydi. Bu hamleyle HTŞ'ye karşı harekete geçirilmesi düşünülen Türkiye destekli gruplar büyük oranda pasifize edildi.
Ancak gerek Afrin, gerekse İdlib üzerinde sadece Türkiye'nin planları yok. Aynı zamanda başta ABD ve Rusya olmak üzere müdahil tüm tarafların planları bulunmaktadır. Dolayısıyla Türkiye'nin bu yönde atacağı bir adım için müdahil güçlerle anlaşması gerekiyor.
Düşünülen Afrin harekatı için aynı zamanda Rusya ve ABD'nin onayı gerekiyor ki, YGP ile iş tutan ABD'yi ikna etmek bu durumda neredeyse imkansız görünüyor.
Rusya'nın durumu ise biraz daha farklı. Güney Suriye'de Rusların belirlediği bazı “kırmızı çizgiler” YPG tarafından aşıldı. Bu durum, Rusların ele geçirmek istediği “Kürt kartının” hayal olmaya doğru gittiğini gösterdi. Bu durumda YPG'ye bir ders verilmesi açısından Afrin harekatına yeşil ışık yakabileceği yorumları yapılmaktadır.
Nitekim söz konusu iki hedef nokta üzerine Türkiye ile Rusya'nın bir konsensüs arayışında olduğu ve bu yönde pazarlıklar yapıldığı yorumları bu aralar ajanslara konu olmaya devam etmektedir.
Türkiye'nin bu noktada Ruslarla nasıl bir anlaşmaya varacağı henüz net değil. Ancak Halep örneğinde görüldüğü şekliyle bir anlaşma arayışından bahsediliyor.
Buna göre İdlib ve Afrin'e yapılacak ortak operasyonla Afrin YPG'nin, İdlib de HTŞ'nin hakimiyetinden kurtarılarak rejim kontrolüne verilecek.
Şimdilik dillendirilen senaryo ana hatlarıyla bu yönde.
Daha önce Halep'e karşılık yapılan El Bab operasyonu, burada İdlib'e karşılık Afrin operasyonu şeklinde formüle ediliyor.
Bu anlamda Türkiye, sınıra takviye yapıyor, yetkililer ikinci bir operasyonun sinyallerini veriyor.
Sahadaki tüm aktörleri ilgilendiren Afrin-İdlib düğümü bakalım nasıl çözülecek?