قَالَ رَبِّ بِمَآ أَغْوَيْتَنِي لأُزَيِّنَنَّ لَهُمْ فِي الأَرْضِ وَلأُغْوِيَنَّهُمْ أَجْمَعِينَ إِلاَّ عِبَادَكَ مِنْهُمُ الْمُخْلَصِينَ قَالَ هَذَا صِرَاطٌ عَلَيَّ مُسْتَقِيمٌ
(İblis) dedi ki: Rabbim! Beni azdırmana karşılık ben de yeryüzünde onlara (günahları) süsleyeceğim ve onların hepsini mutlaka azdıracağım. Ancak onlardan ihlâslı kulların müstesna… (Allah) şöyle buyurdu: “İşte Bana varan dosdoğru yo budur.”
İnsanlığın ezeli ve ebedi düşmanı olan İblis (aleyhi’l-la’ne)nin düşmanlığını ilan edişidir bu ayetler. Düşmanlığı ezelidir, zira insanlığın atası Âdem (a.s)’in yaradılışında ilan edilmiş bir düşmanlıktır. Ebedidir, zira Allahu Teâlâ’dan talep ettiği ve Allahu Teala’nın da kendisini verdiği mühlet ile kıyamete kadar bu düşmanlığını devam ettirecek ve insanları saptırmaya çalışacaktır. Kullar, pek azı müstesna onun bu düşmanlığının şerrinden emin olamayacaklardır.
Allahu Teâlâ bu ve benzeri ayetlerle insanlığı asli düşmanlarına karşı uyarmış, düşmanlığının nevini, kullandığı silahları gözler önüne sermiştir. Ve aynı şekilde bu güçlü saptırıcı silahların hangi sınıfa tesir edemeyeceğini İblis’e zilleti tattırarak söyletmiş. Ki bu iksir de; “Adetleri ibadet mertebesine yükselten ihlâstır.”
بِمَآ أَغْوَيْتَنِي beni saptırmandan, dalaletin badirelerine atmandan ve beni rahmetinden uzaklaştırmandan dolayı… görüldüğü gibi burada insanlığa düşmanlığının gerekçesini sıralarken hangi büyük gerekçelere dayandığını ortaya koyuyor, kibrinin kendisine telkini ile yitirdiklerine sebep olarak gördüğü insanın ne kadar büyük şeyleri yitirmesine sebep olduğunu ifade ediyor. Allah (cc)’ın rahmetinden uzak, sapıtmanın ve dalaletin korkunç badirelerine mahkum olma… hem de daha önce en seçkin kullar zümresinden sayılıp cennetlerde iken… bu sebepler, şeytanın çok ama çok büyük bir düşmanlık güdeceğini gösteriyor.
لأُزَيِّنَنَّ onlara süsleyeceğim/süslü göstereceğim/ cazib kılacağım manalarındadır.
Seyyid kutup burada şeytanın insanlığa karşı kullanacağı en güçlü silahın İblis’in dili üzere Allahu Teâlâ tarafından bize haber verildiğini ifade edip; “Bu yüzden insanın işlediği hiçbir kötülük yoktur ki, üzerinde şeytandan kaynaklanan bir yaldız, bir cazibe, yalancı bir güzellik olmasın. Gerçek mahiyetinden ve çirkinliğinden farklı görünmesin... O halde insanlar şeytanın elindeki kozu iyi tanımalıdırlar. Bir şeyde cazibe olduğunu fark ettiklerinde, içlerinde bu cazibeye karşı bir arzu uyandığını gördüklerinde o şeyden sakınmalıdırlar. Sakınmalıdırlar, çünkü o şeyde şeytanın parmağı olabilir.” diyor.
Elmalılı Hamdi Yazır; tezyinin mahiyetine değinirken; “Maddelerini bahane ederek o kuru çamuru, o kokar balçığı, onlar için süsleyip insanlığın esas yükselmesine vesile olan ruhtan daha hoş, daha süslenmiş, daha kıymetli göstereceğim.” diyerek şeytanın insanın maddesini ön plana çıkaracağını, onu bedeni ile meşgul kılıp zahirine yönelmesini sağlayacağını ve manasını yani Allah (cc)’ın üfürdüğü ruhu, ki yükselmenin madeni odur, unutturacağını ifade ediyor. Zira kendisinin sapmasına neden olan şeyin maddesi olan ateşe aşırı değer biçmek olduğunu ve bunun onu Allah (cc)’ın katından uzaklaştırdığını kendinden biliyor. Yani düştüğü çukurun insanları da Allah (cc)’tan uzaklaştıracağını biliyor.
Bu silah melekler arasında yaşayan ve daha önce en seçkin kullardan sayılan İblis’te böyle bir sapmaya neden olmuşsa ve bunun neticesinde esfelin derekelerine yuvarlanmasına neden olmuşsa tecrübesiz insanda da pekâlâ etkili olur. Hatta neredeyse bu silahın şerrinden kimse emin değildir. Ancak…
إِلاَّ عِبَادَكَ مِنْهُمُ الْمُخْلَصِينَ Allah (cc)’ın muhlis/ihlaslı veya Allah (cc) tarafından seçilmiş kullar hariç. Bu silahın etki etmeyeceği, kendilerini saptıramayacağı tek taife ihlâsla amel eden kullardır. O kullar ki marifetin derinliklerinin hakikatine vakıf olmuş, safi akideye, imanın ruhuna ihlâsla bağlanmış, her zaman gizli ve aleni her zaman Allah (cc)’ın gözetimi altında olduklarına inanmış ve sadece Onun rızasına nail olmak için ibadet etmiş kullara bu silah etki etmez.
هَذَا صِرَاطٌ عَلَيَّ مُسْتَقِيمٌ İşte Allah (cc)’ın dosdoğru yolu budur. Teori ile pratiği birleştiren, düşüncede inandığı vahdaniyeti amellere de yansıttığı Allah (cc)’ın dosdoğru yolu budur. İslam teori dini değildir. Zihinlere mahkûm bir din hiç değildir. İslam insanın düşüncesini/aklını, inancını/kalbini ve amelini kuşatan bir dindir. Ve bunların hepsinde tevhidin oturmasını emrettiği bir dindir.
İşte ihlas tevhidi bu üç alana hâkim kılan yegane sıfattır. Bundan dolayı bu sıfata sahip olmayan kimsenin kurtuluşu hiçbir şekilde mümkün değildir.
Hz. Resulullah aleyhi`s-salatu ve`s-selam’ın ifade ettiği gibi; “İnsanların tamamı helak olmuştur, âlimler hariç… Âlimlerin tamamı helak olmuştur, amiller hariç ve amillerin de tamamı helak olmuştur, muhlisler hariç… Onlar da büyük bir tehlike ile, o, kurtuluşun tek reçetesi olan ihlası yitirme tehlikesi ile karşı karşıyadırlar.
Faruk Hamza / İnzar Dergisi - Temmuz 2012