İneğimizi iyice sağdıktan sonra, sağdığımız süt satılına bir tekme vurup yere döker miyiz? Ya da sermayemizin toz duman olup rüzgârda savrulmasını ister miyiz?
Elbette hiç kimse sütüne tekme vurup yere dökmek istemez. Sermayesinin toz duman olup heba olmasını istemez.
Amel sermayenin heba olması, kişinin niyetinin halis olmamasıdır. Yaptığını Allah rızasının dışındaki bir gaye için yapmasıdır. İlmi, insanlar âlimdir desinler diye, infakını cömerttir desinler diye, namazını ne güzel ibadet ediyor desinler diye kılmasıdır.
“Vay o namaz kılanların haline ki: Onlar kıldıkları namazdan gafildirler. Onlar gösteriş yaparlar.” (Maun 4,5,6)
İhlâsın olmadığı namaz boştur. İhlâsın olmadığı oruç boştur. İhlâsın olmadığı infak boştur. İhlâsın olmadığı cihat boştur. İhlâsın olmadığı hizmet ve mücadele boştur. Sahibine yorgunluk ve terden başka bir şey kazandırmaz.
Amelde ihlâs, bedendeki ruh gibidir. Nasıl ki bedenden ruhu çekip alırsanız, bedenin hiçbir fonksiyonu kalmaz. Tüm fonksiyonlarını kaybeder. Kısa bir sürede kokmaya başlar. İhlâssız amel de böyledir.
Amelde ihlas bir ağaç gibidir ki kökleri yerdedir. Dimdik ayakta durur ve çevresine hayat saçar. İhlâssız amel de kökleri yerden koparılmış ağaca benzer ki kısa sürede kurur ve tüm hayat emarelerini kaybeder. Ateşe atılmaktan başka bir şeye yaramaz.
Şeytan herkes ile baş edebildiği halde, ihlâslı kişi ile baş edemez. Doğru yoldan çıkaramaz. Aldatamaz.
İhlâsı olmayan kişi bir yer, bir makam peşindedir. İnsanların gönlünde bir yer edinmeye çalışır. Çoğu zaman bu sevgiyi de kazanamaz. İhlâslı kişi ise, Allah rızası ve sevgisi peşindedir. Allahın rızasını ve sevgisini kazanınca, Vedud ismi ile Allah onu sevdirir. Gök ve yer halkının cazibe ve hürmetini kazandırır.
İhlâslı olmayan kişi dünyalık ve menfaat peşindedir. Bu menfaatini bulmayınca eşine, dostuna ve ahbabına sırtını verir.
İhlâslı kişi sağlam bir dağ gibidir. Sırtını dayayabilir. Güvenebilirsin. İhlâssız kişi ise, buzdan bir kayaya benzer ki her an için eriyebilir. İhanet edebilir.
İhlâslı kişi adam kayırmaz. Adaletsizlik yapmaz. Menfaat gözetmez. Kişiye hak ettiğini verir. Hak etmediğini vermez. İhlâsı olmayan için hedefe giden her yol meşrudur. Haram helal gözetmez.
İhlâs bir kalp hareketi ve ruhani bir davranıştır. Kalbî davranışların makbul oluşu, niyet ve irademizin sağlamlığına bağlıdır. İhlâs, kalp sağlamlığının bir delilidir. Böyle olunca her işe başlandığı zaman niyette ihlâs, yani her türlü dünyevî karşılık beklemekten uzak olmak gerekir.
Allah’ın rızası ihlâs ile kazanılır. Bazen, ihlâs ile söylenmiş bir tek kelime ile kişi kurtuluşa erer ve Cenab-ı Hakk’ın rızasını elde eder. Bazen, bir tek adamın irşadı, bin kişinin irşadı kadar Allah rızasına sebep olur.
Hz. Peygamber (s.a.s) şöyle buyurur: “Ben Cebrail’den ihlâsın ne olduğunu sordum. Şöyle cevap verdi: ‘Ben de Aziz ve Celil olan Allah’a: “İhlâs nedir?” diye sordum’ o şöyle buyurdu: “İhlâs benim bir sırrımdır. Onu kullarımdan sevdiğim kimselerin kalbine koyarım.”
Ahlâk önderleri peygamberler, varlıkları ihlâsla yoğrulmuş şahsiyetlerdir. Hz. Musa, Hz. Yusuf, Hz. İbrahim, Hz. İsmail, Hz. Yakup ve Hz. Peygamber (s.a.s)’in özellikleri anlatılırken Kur’an onları ihlâslı kullar olarak niteler. Çünkü Peygamberler davet ve tebliğlerinde daima, Hakk’ın, rızasından başka bir gaye ve maksat gütmeyerek, ihlâslarını ortaya koymuşlardır.
Fudayl b. İyâd (r.a): “Halk için ameli terk etmek, riyadır; halk için amel etmek ise şirktir. İhlâs, Allah’ın bu iki şeyden seni afiyette kılmasıdır” diyor.
Hz. Ebû Bekir (r.a) bir hutbesinde şöyle der: “Biliyorsunuz ki, malum bir ecelin peşinde gece-gündüz koşuyoruz. Allah’ın rızası için söylenmeyen hiçbir şeyde hayır yoktur. Aziz ve Celil olan Allah’ın yolunda harcanmayan hiç bir malda hayır yoktur. Bilgiçlik taslayarak gurura kapılanlarda hayır olmadığı gibi, Allah için yaptıklarında insanların kınamasından endişeye düşenlerde de hayır yoktur”
İhlâstan ayrılmamak temennisi ile Allah’a emanet olun.