Arap ayaklanmalarıyla ilgili oldukça tuhaf zorluklardan bir tanesi de başarısızlıklarının nedeninin göründüğü gibi olmayabileceği gerçeğidir.
Onları anlama çabasıyla geçmişte yaşanmış belli başlı olaylara baktığımızda özellikle belirli bazı şartlarda eylemleri ancak o şartların sonucunda gerçekleşmiş olan öncü kişiliklere sezgisel olarak ebedi mahiyetler atfeden teleolojik yorumlar yapma yönündeki bir eğilimimiz var.
İhvan-ı Müslimin’in bir kasırga gibi iktidara gelişi ve Mısır ordusunca ansızın çökertilmesi mevzubahis olunca yenilgiyi kabul eden terimlerle ayaklanmaları yazmaya eğilimli kimselerin yaptığı gibi tarihin temel gerçeğini-hiçbir şeyin kaçınılmaz olmadığını-unutmak kolaydır.
“Daha farklısı ne olabilirdi”nin cevabı, Victor Willi’nin, İhvan’la ilgili yeni bir tarih çalışması olan The Fourth Ordeal (Dördüncü Çetin Sınav) adlı Cambridge Üniversitesi Yayınlarının Orta Doğu Çalışmaları serisinde çıkan kitabında ciddi ölçüde belirtilmektedir. 25 Ocak devriminin 10. Yıldönümünde çıkacak olan ve 1968’den 2018’e uzanan dönemi inceleyen kitap, ardılı olduğu Richard Mitchell’in klasik eseri The Society of Muslim Brothers (1969)’tan sonra iddialı bir yayın olarak piyasaya sunulurken aynı zamanda aynı konuyu bolca işleyen Arap Baharı kitapları içinde Mısır’ın İslami hareketinin çarpıcı yükselişini ve düşüşünü içeriden değerlendiren bir yapıt olarak da göze çarpıyor.
Yazarın sunduğu kanıtlar hayranlık uyandırıcı: yaklaşık 140 görüşmeci içinde geçmiş dönemlerde ve şimdilerde liderlik yapanlar, orta ve alt seviyelerde grupta sorumluluk almış olanlarla 2011’de Mısır’da başlayan gösterilerin ilk günlerinden 2013’te askeri darbenin hemen sonrasına değin birçok kimseyle ve 2018’e değin İstanbul’da ve diğer Avrupa şehirlerinde sürgünde olanlarla yapılan görüşmeler.
Sözlü tarihi dayanak noktası yapan yazar, İhvan kurucusu Hasan El Benna, (Benna’nın 1949’da suikasta uğramasından sonra grubun ileri gelen ideoloğu olan) Seyyid Kutub’un bazı çalışmaları ve 1980’den günümüze hareket içinde bulunmuş İhvan liderlerinin ve aktivistlerinin tanıklıklarına verimli ikincil literatürü de eklemiş.
Cenova’daki Dünya Ekonomik Forumu’nda araştırmacı olarak çalışan Willi, söz konusu kitle hareketinin 2011’de nasıl Mısır’ın siyasi sahnesine çıktığını ve göz alıcı biçimde başarısızlığa uğradığının dökümünü ortaya koyacak olaylar dizisini açıklamaya çalışmaktadır. Tezi, Nasır döneminden sonra uğradığı eziyetten sonra hareketin yeniden yapılanmasının teşkilat içinde iki ayrı eğilimin doğmasına neden olduğuna; hareketin, kontrolü ele geçirmeye çalışmak için sürdürdüğü uzun süreli mücadelesinin 2010 yılında ayaklanma boyunca İhvan’ı yöneten bir pozisyonda olan grubu kötü biçimde konumlamış olmasına dayanmaktadır.
Bu grup, büyük ihtimalle 2013 yılında gerçekleşen askeri darbenin felaket derecesinde kötü biçimde sonuçlanmasına neden olacak ve ardından gelen baskı döneminin tahmin edilemez ölçülere varmasına neden olacak kararlar verdi.
Önceki üç kriz
Bu, aktivistlerin Willi’ye açıkladıklarına göre 1948’de Benna suikastıyla sonuçlanan hareketin dağılışı; Nasır döneminde yapılan ilk sıkı engellemeler; Seyyid Kutub’un ve takipçilerinin 1965-66’da yargılanışları ve idama mahkûm edilmeleri olarak sıralanan hareketin kendi iç tarihindeki üç ayrı çetin sınavdan sonra kitabın başlığında da gönderimde bulunulan dördüncü çetin sınavdır.
İhvan’ın eski mürşidlerinden Mustafa Meşhur 2002’de ve Memun Hudeybi 2004’te görevlerini sürdürürken vefat ettiler; şu anki görevini 2010’da üstlenen mevcut mürşidi Muhammed Bedii, Bedii’nin 2013’te tutuklanmasından sonra aktif olarak lider olan Mahmud Ezzat, Ezzat’ın geçen yıl Mısırlı yetkililerce tutuklanmasından sonra genel mürşid olan ve Londra’da mukim İbrahim Münir, cezaevinde bulunan Rehberlik Konseyi Başkan Yardımcısı Hayrat El Şatır ve Türkiye’de bulunan Mahmud Hüseyin.
1960’lı yıllarda cezaevinde bulundukları dönemle ilgili anılar ve bazen de Benna’nın hayatıyla ilgili bilgiler paylaştılar. Ama bundan daha fazlası, Şatır gibi daha sonra ortaya çıkacak olan kişilerin neden onlara bağlı olduğunu/olabileceğini açıklayan muhafazakâr ve otoriter bir yaklaşımı tercih etmeleriydi. Bu yaklaşım parti mobilizasyonu ve rakip politik güçlerle olumlu taahhütler yoluyla bir hükümet oluşturmayı hedefleyen siyasi amaçlardan çok mensubiyetin genişletilmesi şeklindeki toplumsal çalışmalara ayrıcalık tanıyordu.
İkinci bakış, İhvan’ı 1980’lerde parlamento ve meslek birlikleri yarışına katan başarılı bir politika izlemede öncülük eden genel mürşidi Ömer Tilmisani’nin tutumuydu.
Willi’nin çalışmasında ve başka yerlerde, eski mürşid, 2011’deki protesto gösterilerinden sakınması; Hüsnü Mübarek’in düşürülmesinden sonra Tahrir Meydanı’nın terk edilmesinden; polis ve askerle girişilen çatışmalarda İhvan dışındaki grupların aktivistleriyle ortak bir mücadele zemini oluşturmamasından ve Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’nin Kasım 2012’de azledilmesiyle sonuçlanan grubun beğenisini ifade eden bir anayasa taslağı oluşturmadaki sabit fikirliliğinden, ordunun iyi niyetli olduğuna ve ABD’nin yeni düzeni onaylayacağına dair istekli olduğuna dair naif bir inanç taşıması gibi askeri darbeye ve sıkı engellemelere neden olan birçok olaydaki sorumluluğundan dolayı suçlanmaktadır.
Sonraki aylarda, Willi’nin ifadesiyle, Mursi’nin cumhurbaşkanlığı çeşitli iç ve bölgesel oyuncunun da kendisini koltuğundan indirmek için yarıştığı “diplere doğru çeken rekabetten başkası değildi”.
Zindan, çekilme ve sürgün
Willi 2013’teki serpintiden sonra farklı cenahların liderlik için mücadele ettikleri ve zindanı, çekilmeyi ve sürgün sınırlarını aşan politikaların güdüldüğü İhvan içindeki mücadelenin çarpıcı ayrıntıları üzerinde duruyor.
Güvenlik güçlerince Ekim 2016’da öldürülmesinden önce Muhammed Kemal 270.000 mensubunun kendi direktiflerini takip eden yöneticiler için seçim organize edecek olan İhvan prensiplerinden ayrılmış olanlar için resmi rehberlik birimiyle uyuşacak bir çalışmanın alt yapısını oluşturmayı başarmışken yurtdışındaki liderlik de 300.000 kişiyi kontrol eden yöneticilere buna katılmamalarını ve yerel 200.000 mensubun da nötr kalmasını sağlamıştı.
Böylesi organizasyonel bir kapasite ve ihtiva ettiği bu sayı İhvan gibi bir kuruluşun parçalanamayacak bir yapı olduğunu göstermektedir. Willi’nin kaynakları Suriye’deki içsavaşın ilk aşamalarında Türkiye’den Suriye’ye giriş yapan 1000 İhvan üyesi ve bunların üçte ikisinin el Kaide’ye yakın Nusret Cephesine katılması veya darbeden sonraki iki yıl süresince Mısır güvenlik personeli tarafından ırzına geçilen 85 aktivist gibi diğer tutuklanan mensuplarla ilgili bilgiler de içeriyor.
Willi’nin kaynaklarının yoğunluklu olarak reformcu kanada yaslandığı görülüyor ve belki de bu husus rakip cenahların teşkilat içerisinde liderlik talep ettikleri darbe sonrasındaki süreçte önceki mürşide karşı yeni mürşid şeklindeki ikili bölünme ve açmazları en aza indirme amacıyla yapılmaktadır. Reformcuların ayaklanmayı daha iyi yönetebilecek bir kabiliyete sahip oldukları şeklindeki arguman ikna edici görünse de şiddet sorusu dördüncü çetin sınav şeklinde ortaya çıkan durumu daha da karmaşık hale getiriyor.
Önceki mürşidin varlıklarını devam ettirmek için yetenekli oluşu onları şüphe götürmez biçimde devlet vahşetine karşı şiddet yolunu benimsememesi yoluna sevk etti. Bunu yaparken tarihten ders almak dışında uyguladıkları bir şey yoktu. Kutub’un meşhur Yoldaki İşaretler’i çokça sembolize edilişinin aksine yönetimdeki rejimlere karşı cihatçı bir manifesto değil öncü birlikler olarak işlev görecek seçkinler için ideal İslami sistemin geniş kitlelerce kabul göreceği daha uygun koşulların sağlanacağı döneme hazırlık amacıyla profan [cahiliye] toplum(un)dan çekilenler için yazılmıştı. Şiddete yalnızca bariz bir biçimde öncü güçleri ele geçirmeye çalışan devlet çabalarına karşı itibar ediliyor.
Yurtdışındaki liderler için İstanbul, Doha veya Londra’daki rahat geçen sürgünlerinde musamaha/tahammül tavsiye etmek daha kolay olabilir ama suikastlere veya –Willi’nin 2015 ortaları olarak tespit ettiğini söylediği-ikincil görevdeki liderlerce Mısır coğrafyasında tatbik edilmesi onaylanan “özel nitelikli operasyonlara” yaptırım uygulamanın uzun süreli ne tür yararları olacağını görmek zor.
Hiçbir şey kaçınılmaz değildir
Çözülmemiş büyük bir muamma daha var. Niçin kamuya açık siyasi çalışma yapmanın değerini düşüren sır dolu bir klik 2011 parlamento seçimlerinde (Hürriyet ve Adalet Partisi üzerinden) tam teçhizatlı adaylarla seçime girmede bu kadar ısrar ediyor ve daha önce aday gösterilen Şatır’ın adaylığı mahkeme tarafından reddedilmişken ardından (kötü hazırlanmış Mursi’yi) tek bir cumhurbaşkanı adayı gösterir ki?
Politik sahneye çıktığında çoktan gözden düşürülmüştü, İhvan, beklendiği üzere kendi kararlarını tartacak ve sadece bu alanda tecrübe kazanmış olan ve kenarda bekleyen diğer sosyal ve politik güçlerle karşılıklı ilişkiler geliştirme dirayetini gösteremeyeceğini ortaya koyuyordu.
Bu, hareketin daha ilk zamanlarında ona bulaşmış bir problemdi: yalnızca birikmiş iktidara karşı bir kitle hareketi inşa etmek. Eski Cumhurbaşkanı Cemal Abdunnasır eğer kendisini desteklemezlerse halka böylesi hitap eden bir gücü ezmek dışında bir seçeneğinin olmadığını düşünmüştü ama altmış yıl sonraki ordu kendisinin bir kez yönetmede istidatsız olduğunu kanıtlamış olan harekete aynı şekilde karşılık verebilecek durumdaydı. Bunda kaçınılmaz olmayan hiçbir şey yoktu.
Siyasal İslam bitmiş değil ama sorunlarının olduğu açık. Willi, 2018’de İhvan’ın 90. kuruluş yıldönümü kutlamalarının iki çarpıcı örneğini veriyor: Münir, İstanbul’daki şık galada başlıca mesajı hareketin hala ayakta olduğunu ifade eden tipik cansız bir performansla açılış konuşması yaptı.
Öte yandan hareketin prensiplerinden ayrılmakla itham edilen rehberlik makamı ise “Vizyon 28” başlıklı yapılan yanlışlıkları kritik eden bir doküman yayınladı ve kendisine saygısı olan İhvan gibi endamlı bir siyasi hareket için zorunlu olan ileri bir yolun ana hatlarını ortaya koydu ancak liderliğin bunu etkili biçimde bastırdığını söyledi. Belge, İhvan’ın muhalefet modundan fiilen devrim moduna geçişte başarısız olduğunu çünkü bunun tarihsel bir dönüm noktası olduğunu kavrayamadıklarını söyleyerek sonuçlandırılıyor. Diğer bütün anlar gibi bu da kısa süreli bir an idi.
Bu makale Süleyman Kaylı tarafından İnzar için tercüme edilmiştir.
Andrew Hammond