Arap baharı süreci mazlumları sevindirmişti. Özellikle zulmün enva-i türlüsünü en şiddetli bir şekilde yaşamış Müslüman kimliği için bahar yeniden dirilişin, özgürlüğün ve zaferin müjdesi gibi olmuştu.1979'da meydana gelen İran İslam Devriminden sonra, bu defa da Arap dünyasında meydana gelen halk ayaklanmalarının bölgenin makûs talihini temelden değiştireceği ve batının kuklası rejimlerin sonu olacağı umudu güçlenmişti.
Bahar sürecinin başlarında bölgedeki diktatörlerin bazısı tahtından oldu. Geride kalanlar ile bu zalim rejimleri çıkarları için kollayan ve kullanan dış güçler ise kâbuslar yaşamaya başlamıştı. Baharı kışa çevirmek için harekete geçen dış odaklar ve onların yerli karanlık işbirlikçileri sonunda maksatlarına ulaştılar.
Aradan geçen dört yıl sonra bahardan bir eser kalmadı. Bahar resmen kışa döndü. Devrilmiş eski diktatörlere bile rahmet okutan şiddet, kan ve zulüm dolu gelişmeler, mazlumların umutlarını başka bir bahara bıraktı.
Arap baharı süreci, Suriye'den sonra en çok Mısır'da yıkıcı etkiler bıraktı. İslam âleminin en kadim ve en yaygın, örgütlü yapısı İhvan, tarihinin en büyük yaralarından birini aldı. Binlerce şehit, yüzlerce idam kararı ve müebbet hapis cezaları, mallarına el konma, terör örgütü ilan edilme gibi daha nice zulümler gördü İhvan. Libya ve Yemen'de ise istikrarsızlık ve iç savaş tehlikesi ihtimali geçen her gün daha da artmaya devam ediyor. Hulasa, baharın geçiş dönemi başarılı olmadığı gibi süreçte elde edilen kazanımlar da kaybedildi.
Şimdi bahar sürecinin gelip dayandığı bu kilitlenmiş durumun nasıl aşılacağı önemli bir sorun olarak duruyor. Gerek Mısır ve gerekse diğer ülkelerde geriye dönüşün bir çare olmadığı, bu ülkelerin artık polis ve askeri güç ile idare edilemeyeceği kanaati hakim olmasına rağmen, İslamcıların iktidara gelmelerinden endişe duyan çevreler mevcut diktatör yönetimleri desteklemeye devam ediyorlar.
Şimdi cevabı aranan soru şu: Başta ihvan olmak üzere bölgedeki İslami cemaat ve yapılar ne yapmalı, nasıl hareket etmeli? İhvan siyasi alandan çekilmeli mi? Gayrı meşru yolla kendisini iktidardan indiren, katliamlarla binlerce masumun kanına giren azgın bir rejime karşı ne yapsın bu Müslümanlar?
Son günlerde İhvan'ın mücadelesinde bazı değişiklikler yaptığı ile ilgili haberler var. İhvan'ın artık bu zalimlere karşı ‘meşru müdafaa' denilebilecek bir çizgi benimsediği ve şiddete karşı kendisini savunma amaçlı olarak karşılık vereceği yönündeki haberler bazı İhvan yetkililerince de doğrulandı.
Müesses devlete ve kurumlarına karşı girişilecek silahlı mücadelenin ne sonuçlar doğuracağı, başarı şansının ne kadar olacağı konuları tartışmalıdır. İhvan'ın, aktif direniş yolunu seçmesi durumunda neleri kazanacağı, neleri de kaybedeceği konusunu iyi tahlil edebilme sağduyusuna sahip olduğuna inananlardanım. Kanaatime göre İhvan, Mısır dâhilinde Suriye benzeri bir şeyin oluşmasını istemez ve böylesi bir işin kendisi için yarardan çok zarar getireceğinin bilincindedir. Aktif direnişin hareket için muhtemel tehlikeleri var elbette. Ancak İhvan'ın gerçekten sabırları zorlayacak, beşer takatini tüketecek derecede bir mezalimle karşı karşıya olduğu da ayrı bir hakikat.
İslam dünyasında meydana gelmiş en büyük devrim şüphesiz İran İslam Devrimi'dir. Bu devrimin halkın top yekûn silahsız ayaklanmasıyla gerçekleştiğini biliyoruz. İhvan'ın silahlı mücadele gibi bir yola girmesi mevcut halk desteğini çoğaltmayacağına göre bu yöntemin bir çıkış yolu sağlamayacağı, bilakis daha çok zorluklar çıkaracağı ortadadır. Hem silahlı yöntemin Suriye'de olduğu gibi ülkeyi yıkıma, yabancı müdahaleye ve peşinden parçalanmaya götürme riski de oldukça yüksektir.
Adeta kilitlenmiş bir durum var. Sabırlar tüketilmeden direnişe devamla beraber her şeyi gören, duyan ve bilen Allah'tan yardım dilemekten daha sağlam bir yol görünmüyor. Rabbim tüm mazlumlara ve Mısır'daki kardeşlerimize de sabır ve zaferini geciktirmeden göndersin inşallah.