13 Temmuz'da siyonist işgalci rejim, İslam ülkelerinin ve İslam ümmetinin içinde bulunduğu durumu fırsat bilerek, Mescid-i Aksa'da üç Filistinli kardeşimizi şehid ettikten sonra, güvenlik önlemleri adı altında adeta Mescid-i Aksa'yı işgal etmek istedi.
Buna karşılık İslam ülkeleri gerekli tepkileri göstermedi maalesef.
Konu ile ilgili İstanbul'da toplanan İİT (İslam İşbirliği Teşkilatı) Dışişleri Bakanlarının bir araya gelişleri ise, siyonist işgal rejimini kınamaktan öteye geçmeyen, vaziyeti kurtarmaya matuf adımlardı. Kınama bildirisi altına imza atan ülkelerden bazılarının sahada siyonist rejime destek anlamına gelen pratikleri ile birlikte değerlendirildiğinde, dünya üzerindeki bütün İslam ülkelerinin üyeliğinden oluşan ve BM'den sonra en büyük uluslararası oluşum olan İİT'nin israil konusunda BM ile aynı noktaya geldiğini gösteriyor. Bu, İİT adına son derece utanç verici bir tablodur.
Zira İKÖ (İİT), 1969'da siyonistlerin Mescid-i Aksa'yı yakma girişimi üzerine Kudüs'ü israile karşı korumak amaçlı kurulmuştur. Kudüs'ü koruma mücadelesi verenlerin yanında değil de israilin yanında yer alan ve direniş gruplarına karşı israile destek veren İslam ülkelerinin üyeliğinin askıya alınması tartışılmalı. Bu tutumlarına devam eden ülkeler üyelikten çıkarılmalı. Veyahut Kudüs'ü korumak amacı ile kurulmuş olan İİT geldiği noktada kuruluş amacı doğrultusunda varlığını gözden geçirmeli. Gerekirse kendisini fesh etmeli ve gerçekten davası Kudüs olan ülkelerin öncülüğünde yeni uluslararası bir oluşuma gidilmeli.
Türkiye'de hükümet yetkililerinin gösterdiği tepkiler ise, siyonist rejimin oradaki işgalci varlığını reddetmekten ziyade, israilin devlet olarak kabulüne ve kullanılan gücün orantısızlığına yönelik tepkiler oldu. Orantısızlık tepkisi, siyonist rejimin müdahalelerine bir yere kadar zımnen meşruiyet kazandırıyor. Hükümet yetkililerinin bu yaklaşımı, zehri bünyeden söküp atmak yerine, bünyeyi zehre alıştırmaktır.
Hükümetin açıklamaları, Müslümanları israilin varlığını kabule alıştırıyor. Sadece kullandığı gücün aşırılığına tepki göstermek, israilin normal güç kullanması meşrudur anlayışını aşılıyor. Hükümet, her fırsatta israilin işgalci varlığını ret etmeli ve her türlü güç kullanımına tepki göstermeli.
Bütün yalnızlıklarına rağmen, Filistin'deki Müslüman kardeşlerimizin, işgal askerlerinin bütün müdahalelerine ve silahlı saldırılarına karşı Mescid-i Aksa çevresinde sergiledikleri direniş, taktire şayandı.
Ümmetin en kötü durumlarında ve ölü zamanlarında yaşanan bu tablo gösterdi ki, Kudüs'ü ve Mescid-i Aksa'yı savunacak ve bu kutsal beldeye, mekanlara feda olacak ruh, bu ümmet içinde her zaman vardır. Bu ruh ümmet içinde canlandığı zaman, emperyalist güçlerin himayesinde Filistin topraklarına yerleşen siyonizm, bu topraklardaki varlığının arızi olduğunu ve son bulduğunu görecektir.
Son söz; israil işgalcidir ve işgalci israile karşı her türlü mücadele haktır. işgalci siyonizme karşı en meşru mücadelesini veren direniş gruplarını ve mücadelelerini terör ile ifade etmek, siyonizmin amaçlarına hizmet etmektedir.