Çözüm süreciyle görülen zahiri düzelme, bölge halkında umut tohumları yeşertmişti.
Yeşeren tohumun boy atması için fedakârlık suyuyla sulanması gerekirken, kanla sulamanın daha faydalı olacağını düşünen birileri, yeşermeye yüz tutmuş umut fidanının kurumasına neden oldu.
Fidanın kuruması kaçınılmazdı, çünkü masaya bahçıvan sanılarak oturtulan gerçekte kasaptı ve sadece kesmekten anlardı.
Masa baştan beri sallantılı başlamıştı, ancak bunu masanın iki ayaklı oluşuna bağladı saf niyetliler.
Masanın sallantılı olduğunu iddia edenlerin de temel eleştirisi, masanın iki ayaklı oluşunaydı zaten.
Fakat masayı kuranlar, kendilerinden oldukça emin görünüyordu.
Sallanan masa ne yazık ki devrildi ve devrilen masanın altında kalan, gariban Anadolu insanı ve mazlum Kürt halkı oldu.
Çözüm sürecinin rahatlığından istifade eden ve mahallelere y(s)ığınak yapan PKK/HDP, etkili olduğu yerlerde halkın burnundan getirdi.
Halkı haraca bağladı.
Askere giden gençlerden bedelli askerlik miktarınca para aldı.
İstediği genci dağa götürdü, çocuğunu geri isteyen ailelerden yüklü miktarda para aldı, ödeyemeyen ailelerin çocuklarını teslim etmedi.
İstedikleri an kepenk indirtti, alışveriş merkezlerini bundan muaf tuttu; küçük esnaf, müşterisini büyük alışveriş merkezlerine kaptırdı.
PKK ve YDG-H'nin kılcal damarlarına yerleşen devlet de bütün bu olanlara karşı üç maymunu oynayarak sürecin sonuca gideceğine inandı veya inanır gibi yapmaya devam etti.
Sonuç, yine kan…
gözyaşı...
hüsran…
PKK tarafından şehirlere yerleştirilen tonlarca bomba ve sayısı seksen binlerle ifade edilen silah… Neye uğradığını şaşıran hükümet yetkilileri…
Hükümet, nedamet duygusuyla ihaneti şiddetle bastırmaya çalıştı. Ancak mağdur olan yine halk…
Devlet, Kandil ve çevresindeki kampları vurdukça, şehirde konuşlanmış militanlar da bulundukları mahallelerde yaşamı çekilmez kıldı.
Kazılan yüzlerce hendek… Evine dönen vatandaşın elindeki market alışverişi ile ilgili çoluk çocuğa hesap vermeler… Misafirinin raporunu YDG-H çetelerine sunan vatandaşlar…
Bütün bunlar, bölge insanı için sonun başlangıcı oldu.
Bunlar olurken PKK'nın eylem kanadı HPG'nın son açıklaması yenilir yutulur cinsten değil.
“Kamuoyunun önünde tüm ilgili güçleri uyarıyoruz: Eğer gençliğin masumane bir biçimde hendek kazarak ve amatör yöntemlerle kendini savunmaya çalıştığı bu mahallerde Türk ordusu tankları ve toplarıyla girerse, biz de HPG olarak gençliğimizi savunmak için şehirlere girmek suretiyle müdahale etmek zorunda kalırız.” (BBC Türkçe)
“Masumane biçimde kazılan hendekler” ifadesiyle olayların neden buraya kadar tırmandığı anlaşılır sanırım.
Çocuklar masumane haraç almışlarsa bundan kime ne, değil mi yani?
Veya çocuğu dağa kaçırılan ailenin çocuğunu aramak veya araştırmak devlete mi kalmış?
Ailenin gücü varsa, araştırsın.
…
Vaktiyle Diyarbakır Spor maçına giren taraftarlardan birinin üzerinde döner bıçağı bulan polise taraftarın tepkisi çok masumane olmuştu:
- Abê elma da mi soymiyax?
Şimdi HPG'nin iddia ettiği gençlik de herhalde;
- Yani kendimize hendek kazıp haraç alma oyunu da mi oynamiyax, diyeceklerdir.
Barış Nasıl Olmalı?
HDP eşbaşkanı Selahattin DEMİRTAŞ, boynunda taşıdığı davula tokmak vurma yetkisine sahip olmayınca, tokmağı vuranın melodisine benzer sesler çıkarmaya, çıkardığı seslerle de komik duruma düşmeye devam ediyor.
ERDOĞAN'a: “Terörle arana mesafe koy.” sözünün şaşkınlığı geçmeden: “İnternet, su, elektrik kesik; yollar kapalı, böyle barış olmaz.” deyince bütün kargalar kahkaha atmaya, kuş beyinliler de bu sözde derinlik arayıp “adam haklı” diyerek birbirlerine bakmaya başladı.
DEMİRTAŞ, doğalgazın kesik olduğunu unutmuş galiba, çünkü PKK, bir hafta önce Ağrı'da doğalgaz boru hattını patlatmıştı.
Yollar, döşenen mayınlardan kapalı, adeta köstebek yuvası… Elektrikler, PKK'nın devirdiği direklerden dolayı kesik; internetin olmayışı, elektrikle bağlantılı.
PKK'nın su borusunu patlatalı çok olmadı.
Zaten Kandil'in ışığı Duran KALKAN'ın savaş nedeni saydığı “askeri yol” ve “askeri baraj” kavramları parlak zekânın literatürümüze yerleştirdiği ancak medeni hiçbir insanın anlam veremediği iki kavram.
Yüksekova'daki “Selahaddin Eyyubi Havaalanı'nın inşaatı boyunca dokuz kişinin öldürülmesi de “askeri havaalanı”na engel olmak içindi.
Sonuç:
SELO haklı, bu şartlarda gel de barışı konuş!...
Tesadüfün Böylesi!
İki fotoğraf… Fotoğrafları yayınlayan PKK/HDP medyası…
İki fotoğrafın kadrajında aynı görüntü…
PKK/HDP medyasının yalan haberle ilgisi olamayacağına göre tesadüfün böylesi ülkemizdeki tüm ateist ve Komünistleri imana getirir.
PKK'nın En Masum Eylemi
Figen YÜKSEKDAĞ'ın konuşmalarında saatlerce mantık arar, ne demek istediğini anlamaya çalışırım, ancak her seferinde ava gidip av hayvanlarını doyuran sefil avcı pozisyonunda kalırım.
Ancak YÜKSEKDAĞ'ın cümlelerinde anlam aramanın ne kadar mantıksız iş olduğunun farkına vardım artık.
Bu hataya gayri düşmek yok, bu böyle biline.
Yani her konuşmasına ergen çocuk gibi cevap vereceğim:
YAV HE HE!...
Gün geldi YÜKSEKDAĞ: “Kobane'deki patlamayı yapan IŞİD militanlarının Türkiye'den geçtiğini düşünüyoruz, yoksa hükümet aksini ispatlamalı” dedi.
Yani hükümet, yapmadığı eylemi, yapmadığını ispatlayacak.
Anlamadınız değil mi?
Öyleyse siz de mantık arama hatasına düştünüz.
Gün geldi PKK eylemleri için; “ Halk demokratik duruşunu sergiliyor, bunun hiçbir biçimde bölücü bir hareket olarak yansıtılmasına izin vermeyeceğiz.” dedi.
İzmarit toplayan cici çocukların yaktıkları TIR yakmalarını detay olarak görüyor.
YÜKSEKDAĞ''ın terör olarak algılanmasına müsaade etmeyeceği PKK, Suruç patlamasından bu yana;
Yüzlerce TIR yaktı.(Erzurum, Tunceli, Bingöl, Kars, Van, Nusaybin…)
Ambulans kaçırdı. (Erzurum)
İlçe ve köylerin elektrik trafolarını patlattı.(İdil)
Kına gecesini basıp küfürler savurdu. (Diyarbakır)
Şehre giden su borusunu patlattı.
Kaza ihbarında bulunup yardıma gelen polisleri infaz etti. (Diyarbakır)
Irak Kürdistanı'nın can damarı petrol boru hattını patlattı.
Doğalgaz boru hattını patlattı. (Ağrı)
Gariban halkın bindiği yolcu trenini taradı. (Erzurum)
Vatandaşın altı bin dört yüz kâse yoğurdunu gasp etti. (Beytüşşebap)
Son eylemi, eşkıyanın yol kesmesine benzetenler olabilir, oysa bu eylem, PKK tarihinin en masum ve en insani eylemidir.
Bunun terör eylemi olarak yansıtılmasına müsaade etmem.
Hava oldukça sıcak, yakılan TIR'ların ateşi de bu sıcaklığın tuzu biberi… Böyle bir havada buz gibi ayrana hangimiz gereksinim duymaz?
Tamam, kaçırdıkları yoğurt biraz fazla gelebilir; ama koca bir kampın ayran ihtiyacını göz önünde bulundurursak, özveriyi de fark ederiz.
Kısacası, eylem insani bir ihtiyaca binaen yapılmıştır.
Hangi Kampta Cami Var?
Kandil'e yapılan hava saldırılarından sonra Zergelé'de ölenlerin sivil mi yoksa Zergelé'nin PKK kampı mı olduğu günlerce tartışıldı, konu sosyal medyada geniş yer buldu.
Zergele'nin kamp olmadığını, orada sivillerin vurulduğunu iddia eden PKK muhibbi Cumhuriyet gazetesi, can alıcı bir noktayla konuya açıklık getirdi ve kafalardaki bütün soru işaretlerini giderdi.
Gazetenin iddiası şuydu:
“Zergelé bir yerleşim yeridir, şimdiye kadar PKK'nın hangi kampında cami görülmüştür?”
Sahiden bırakın camisini, mescidi olan kamp duydunuz mu?
Ya da şöyle soralım:
PKK'nın dağ kadrosundan namaz kılan militanla karşılaşanınız var mı?
Üstelik ortalama Kürt gençlerinin büyük bir yekûnu namaz kılarken.
Evet, Zergelé'de cami vardı. NOKTA.
TERS KÖŞE
Fethullah GÜLEN tabanına GÜLEN'in bırakın hata yapmasını, hata yapabilme ihtimalini kabul ettirmek imkânsızdır.
Hâlbuki aynı taban, Şia'daki “masum imamlar” akidesine inanmaz, peygamberlerin de “zelle” diye tanımlanan küçük hata yaptıklarına inanmaktadır.
Sizce GÜLEN'in hata yaptığını kabullenemeyen şakirt, GÜLEN'in günah işleme ihtimalini düşünür mü?
Elbette hayır!
Bütün bunlara rağmen arada tek tük GÜLEN'in hata yaptığını mırıldananlar da yok değil.
Onlar da “Hocaefendi'nin ERDOĞAN'ı desteklemesi, onun da hata yapabildiğini gösteriyor.” diyorlar.
Hata mevzuu uzayıp tabanda tartışılınca, GÜLEN de konuya açıklık getirdi:
“Son dönemde şahit olduğumuz ızdıraplar, tehcirler, tehditler, mahkûmiyetler, mağduriyetler, mazlumiyetler… Bütün bunlar bizi üzebilir. Bunları da şefkat tokadı veya kulak çekilmesi şeklinde mülahaza almak lazımdır. Doğru yolda doğru yürüme hususiyetlerini koruyamayabiliriz; hafazanallah, kaymalar yaşayabiliriz. İhtimal ki biz yürüdüğümüz bu yolda yolun adabına tam uyamadık; Hazreti Mevlâ da kulağımızdan hafif tuttu ve çekti.”
Bu satırların sahibi Hocaefendi(!) olunca, şakirtler mosmor.
Kulağımızdan hafif çekti, diyor; aslında kulaklarından tutup yere çalma söz konusu.
“İhtimal ki adabına tam uymadık.” dediği acaba ne olabilir?
Cebrail'in partisine oy vermeyeceğini söylemek mi?
İran'ın içinden Cennet'e gidilecek yolu beğenmemek mi?
12 Eylül darbesini yapan Kenan EVREN'i cennetlik görmek mi?
Tek şefaatlik hakkını saf müritlerine değil de “Bu kadına haddini bildirin!” diyen ECEVİT'e kullanmak mı?
28 Şubat'ın mimarı Çevik BİR'e methiyeler dizmek mi?
Müritlerinin “mülaane” diye göbek çatlattıkları, o orkestra şefince beddua mı?
“Sövene dilsiz gerek”ten “Yezit, Firavun, Tiran” sözcükleriyle ERDOĞAN'a hakaret etmek mi?
Yerel seçimde Abi ve Ablaları CHP'ye oy toplamak için kapı kapı dolaştırıp halka madara etmek mi?
STV'de Kürtleri şeytanlaştırmalarına rağmen genel seçimde HDP'yi desteklemek mi?
HDP'ye oy verip eşcinsel bir adayı destekleme gafletinde bulunmak mı?
….
İhtimal o ki, GÜLEN de tabanı gibi bunların hiçbirini hata olarak görmüyor ve tek hatasını ERDOĞAN'ı desteklemek olarak görüyordur.