Şeyh Bedrettin, tahta kapının sarsılmasıyla uyandı. Saat gece üç sıralarıydı. Yeni uyumuştu. Her gece teheccüt namazına kalkardı. Saatlerce namaz kılar, Kûr’an okur, gözyaşları içinde dua ederdi. On hanelik dağ köyünün sakinlerindendi. Yaşlı eşiyle yalnız yaşıyordu. Aslında köy büyüktü. Çevrede seyyidlerin köyü ünvanıyla meşhurdu. Köylülerin hepsi akrabaydılar ve evlad-ı Resul idiler. Ancak köylülerin çoğu yoksulluktan, terörden, devlet baskısından büyük şehirlere göç etmişler, arkalarında yurtlarından ayrılmak istemeyen birkaç yaşlı bırakmışlardı. Şeyh Bedrettin de o yaşlılardan biriydi.
Demir tokmaklı, aşınmış tahta kapı yerinden sökülürcesine sarsılıyor, tekmeleniyordu. Şeyh Bedrettin mahmur, şaşkın gözlerle kapıya yöneldi. Uykulu bir sesle bağırdı:
------ Kimsin sen? Kapıyı kıracaksın be adam!
Buz gibi bir erkek sesi gece karanlığını yırttı.
----- Aç şu kapıyı bunak adam, gerilla kapıda bekletilir mi?
Şeyh Bedrettin’in vücudu ürpertiyle titredi. Korku ve kin karışımı bir sesle fısıldadı.
----- Dinsizler! Bela oldunuz başımıza!
----- Ne dedin sen?
Şeyh Bedrettin sesini yükseltti:
----- Biraz bekleyin yavrularım! Yaşlı bir karım var. Onu uyandırayım da giyinsin. Tek göz odamızdan başka oturulacak yerimiz yok. Giyinip ortalığı düzeltsin.
----- Çabuk ol!
Birkaç dakika sonra kapı açıldı. Yaşları yirmi beş-otuz arasında gösteren üç adam çamurlu potinleriyle içeri daldı. Okumuş, eğitimli kişilere benziyorlardı. Liderleri olduğu anlaşılan pos bıyıklı, deri montlu, kibir dolu tavırlarla çevresini süzen adam, keleşini kireç badanalı duvara dayarken Şeyh Bedrettin’e pis pis baktı.
----- Bu ne uyku yaşlı bunak? Bir saattir kapının önündeyiz. Halkın evlatlarını, özgürlük savaşçılarını, yurtsever gerillayı böyle mi karşılıyorsunuz? Biz karda, kışta, dağ başlarında, aç karınla, soğuktan tir tir titreyerek TC’nin faşist askerlerine karşı savaşalım, Kürdistan’ın bağımsızlığı için okullarımızı, üniversitelerimizi bırakıp ölüme koşalım; senin gibiler de mışıl mışıl uyuyup bizi kapının önünde bekletsin. Oh ne ala!
Şeyh Bedrettin bu adamların gaddarlıklarından haberdar olduğu için sesini çıkaramadı. Daha birkaç gün önce komşu köylerden birine, Pınarcık köyüne saldırmışlar, kadın-çocuk demeden tam otuz kişiyi katletmişlerdi.
Şeyh Bedrettin’in suskunluğuna sinirlenen adam gaddarca güldü.
----- Suçlu olduğunu bildiğin için susacaksın tabi!
Şeyh Bedrettin alttan alan bir sesle itiraz etti.
----- Daha yeni uyumuştum yavrularım! Gece namazı kılıyordum.
Adam alaylı alaylı dudak büktü.
----- Hım! Diye sırıttı. Gece namazı…
Ev sahibesi yaşlı kadının ürkek tavırlarla, uykulu gözlerle hazırladığı yemeğe kurtlar gibi dadanan diğer iki militan da gece namazı sözünü duyunca liderleri gibi sırıttılar.
Gurubun lideri alaylı tavrını sürdürerek:
----- Demek dindarsın, dedi.
----- Elhamdulillah…
----- Adın ne senin?
----- Şeyh Bedrettin!
----- Demek şeyhsin de ha!
Şeyh Bedrettin mütevazice gülümsedi.
----- Yok oğlum, bildiğin şeyhlerden değilim. Biz köy olarak seyidiz. Peygamberin soyundanız. Seyyid olduğumuz için halk köyümüzün yaşlılarını şeyh diye çağırıyor. Biraz okumuşluğum da var elbette.
Şeyh Bedrettin’in ağzından halk lafını duyan adam birden köpürdü.
----- Halk, halk, halk… Ne çekiyorsak bu aptal halk yüzünden çekiyoruz! Asırlardır Kürdistan esaret altındaysa bu halkın anlamsız dindarlık inadı yüzündendir. Türkler din adına bizi sömürdü. Araplar din adına bizi sömürdü. Farslar din adına bizi sömürdü. Başımızın belası şu din! Ama az kaldı. Kürdistan’ı kurduğumuz zaman din min kalmayacak. Arap emperyalizminin başımıza bela ettiği, bizi geri bırakan hurafelerden kurtulacağız.
Şeyh Bedrettin kiminle konuştuğunu unutarak:
----- Tövbe de oğlum! Diye bağırdı. Günaha giriyorsun!
Şeyh Bedrettin’in sararmış bir yüzle yaptığı uyarı karşısında her üç militan da kahkahalarla gülmeye başladılar.
Kahkahaları bitince yaşlı kadının hazırladığı ekmek çıkınını alıp kapıya yöneldiler. İçlerinden biri tam çıkacakken Şeyh Bedrettin’e döndü.
----- Bir dahaki sefere kapıyı çalınca hemen açmanı tavsiye ederim! Diye homurdandı. Yoksa öldürürüm seni! Dincileri öldürmek en çok hoşuma giden hobimdir bilmiş ol!
Şeyh Bedrettin’le yaşlı eşi uzun süre olayın şokunu üzerlerinden atamadan karanlık odada öylece oturup kaldılar. Sonra birden uzaktan silah sesleri duyulmaya başladı. Korkuyla birbirlerine sokuldular iki yaşlı eş… Silah sesleri uzun bir müddet durmadı. Neden sonra şafağı haber veren horoz sesleri kapladı ortalığı. Ve ezan sesi… Komşu köyün minaresinden yükselen ezan sesi…
Yaşlı çift namazlarını kılıp tam yatacaklarken tekrar kapı sarsılmaya başladı. Türkçe küfürler ve dipçik sesleri de karışıyordu kapı sarsıntısına. Şeyh Bedrettin toparlanmaya fırsat bulamadan emektar kapı kırılarak ardına kadar açıldı. Sabahın loş aydınlığında sahanlığa doluşan askerler Şeyh Bedrettin’in üzerine çullandılar. Neye uğradığını şaşıran yaşlı adam dipçik darbeleri altında yere yığıldı. Her tarafı kan içinde kaldı. Başı, yüzü, sırtı, bacakları dipçik darbeleri altında yaralanan Şeyh Bedrettin can havliyle bağırdı.
----- Allah aşkına durun! Ne yapıyorsunuz? Ne yaptım size?
Askerlerin başındaki subay öfkeden kapkara kesilmiş bir yüzle yaşlı adamın kolundan tutup onu kapıya fırlattı.
----- Jipe götürün şu şerefsizi! Utanmadan konuşuyor! Senin evinde barındırıp yemek verdiğin teröristler az önce iki askerimizi şehit ettiler!
Şeyh Bedrettin can korkusuyla akşamki olayı inkâr etti.
----- Kimseye yemek vermedim komutanım, yanlışınız var!
Komutan yaşlı adamın kafasına bir tekme daha savurdu.
----- Her on teröristten biri bizim adamımız aptal! Her ne oluyorsa hepsinden haberimiz var!
----- Silahlı adamlara ben ne yapabilirim komutanım? Yemek vermeseydik öldürürlerdi bizi!
Komutan azgın bir boğa gibi haykırdı.
----- Hepiniz teröristsiniz! Hepinizi öldürmek lazım! Kökünüzü kurutacağız!
Zavallı Şeyh Bedrettin, askerlerin dipçik darbeleri altında köy meydanındaki askeri jiplerin yanına yaka paça götürüldü. İki asker yaşlı adamı jipin içine doğru fırlattılar. Askeri araç karşı yamaçta kurulu komşu köyün karakolu önünde durdu.
Şeyh Bedrettin akşama kadar karakolda kaldı. Akşam saatlerinde bırakıldığı zaman yarı bir insan gibiydi. Komşu köyden iki tanıdık onu boz bir eşeğe bindirip evine getirdiler. Şeyh o günden sonra belini doğrultamadı. Dipçik darbeleri sadece bedenini değil, ruhunu da yaralamıştı. Ta derinden…
(Batman Rehber Gazetesi)