“Sen onların milletlerine tabi olmadıkça ne Yahudiler, ne de Hristiyanlar senden asla hoşnut ve razı olmayacaklar.”(Bakara 120)
Avrupa, geçmişindeki ırkçılıktan çok büyük bedeller ödeyerek kurtuldu. İki dünya savaşının da özünde faşizm ile şovenizm vardı ve bu savaşlarda yüz milyondan fazla insan öldü. O virüsün şimdilerde tekrar dirilip yayılması, ihtimal olmaktan öteye geçmiş gibi gözüküyor.
Pazar ve tüketim ağının; mesafeleri, sınırları ve öznellikleri çok ciddi biçimde birbirine doladığı post modern çağda ırkçılığın, ‘kendi küpüne zarar veren keskin bir sirke'ye dönüştüğü de herkesin malumudur.
Türkiye'de mesela en son açıklanan rakamlara göre 20 milyondan fazla araç var ve bunların 15 milyondan fazlası Avrupa menşeli ve basit bir hesapla bunun günümüz parasıyla karşılığı en az 300 trilyon lira. “İyi işte bu tarafta devletin de yüklü bir vergi kârı var. Yan sanayi, servis ve zincirleme kazanç sağlayan sektörler de cabası” diyeceksiniz demesine de ondan sonra karşılıklı olarak siyasi hamaset denilen şey havada kalmış olacak.
Bu türden siyasi krizlerde hemen akla gelen “onlardan ne alıyoruz, ne satıyoruz?” sorusunun peşine düştüğünüzde reel akıl, cevabı, daha geçen yıl Türkiye ile Rusya arasındaki gerginlik ve iki ülkenin bu krizden hızla geri dönüşü ile verecektir. Ama mesele varlık-yokluk sınırında ise tabi ki, kelimeler gibi gerekçeler de tükenmiş demektir.
Batının bugün Türkiye üzerinden ticari/ekonomik ve siyasi/idari olmak üzere iki korkusu var. Bu ikisini dengeleyememek de onları trajikomik bir hale düşürüyor. Siz buna Osmanlı gibi geçmişin nostaljisini ve mültecilerin Avrupa'ya geçmesi için açılması muhtemel kapıları da ekleyin. Ortaya Wilders de çıkartırsınız, Le Pen de..
Aile toplumun çekirdeğidir. Hollanda gibi Avrupa ülkelerinde saygı, nezaket, güven, şefkat, merhamet ve muhabbet gibi insani erdemlerin merkezi olan aile kurumu diye bir şey kalmamıştı. Çekirdeği kurtlanmış bir bünyenin diplomatik namusuna da güvenilmeyeceği gerçeği böylece kitaplara girmiş oldu.
Ve bugün batı, maskelerini indirmişken onlara karşı şirinlemenin de gereği yoktur. ‘Aman şöyle yapalım ki, Avrupalı dostlarımızı ürkütmeyelim. Aman şundan şimdilik hiç bahsetmeyelim ki, içimizdeki batıcılar yani bilumum laik-seküler çevrelerin tepkisini alırız' demenin de bir dayanağı kalmamıştır. Yok, böyle yaparsak bizden yana olan Avrupalıları da kaybederiz diyenlere de, ‘bunca yaşananlara rağmen boynu bükük durmak zilletten başka nedir?' dense yeridir.
Elhasıl Avrupa'nın, İngiltere'nin geçmişi belli ve ölmeden önce ne tür hırçınlık yapacakları da malum. Fakat Türkiye'nin bu noktada çok kritik bir durumda olduğu da ortada. Irkçı damarı kabaran batıya karşı milliyetçi- muhafazakâr bir mevzi oluşturulurken, bunun kısa ve uzun vadede ne getirip ne götüreceği öyle ilkelerle değil, kazan-kazan gibi yine batı patentli çıkar öngörüleri ile açıklanıyor. İslam'ın birleştirici kuvveti yerine hatasını sevabından ayırmadan tarihsel milliyetçiliği kullanmak zahiri ve geçici bir rüzgâr gibi gözüküyor.
Öte yanda, 16 Nisanı ‘tam bağımsızlığa giden yol' diye tarif etmeye edelim de, şu batıdan ithal ettiğimiz kanunları da, rolleri de, hayat tarzını da, özentileri de ufaktan ufaktan değil açık açık konuşalım. Hadi AB'yi, NATO'yu ve kimi çıkarları geçtik, koskoca bir milletle ve değerleriyle her defasında böyle alay etmeye devam ederlerse batıya ne ile kiminle ve nasıl karşı duracağımızı konuşalım.
Hani siyah beyaz televizyonların kullanıldığı dönemde televizyonun ekranına renkli şeffaf camsı bir plastik takılırdı. Bu malzeme hem ekranı korurdu hem de görüntüyü renkliymiş gibi gösterirdi. Batı da demokrasi, insan hakları, özgürlük gibi maskelerle kendisini koruyor ve renkli gösteriyordu. Şimdi geçmişte yer yer olduğu gibi o maskeleri tekrar düştü. Bütün edepsizlikleri tekrar ortaya çıktı. O kravatlı, traşlı makyajlı kılıklarının, içlerindeki ahlaksızlığın kılıfı olduğu yine ortaya çıktı. Buraya kadar tamam.
Yalnız maske denilen nesne sadece batıda mı takılıyor. Bu memlekete yüz yıl önce takılmış bir maske var. Ve bu maskenin çok private bir havası var. Düşürmeyi ve dokunmayı bırakın, onun aleyhine konuşmak bile suç.. Batı da zaten onu diyor: “Ya size taktığımız maskeye göre davranırsınız, ya da onu çıkardığınızı açık açık söylersiniz ve biz de ona göre sizinle tarihte, nerede kalmışsak oradan devam ederiz.”