De ki: Benim namazım, ibadetim, hayatım ve ölümüm hep âlemlerin Rabbi Allah içindir. (En’am Süresi/162)
Yasin Börü ve Mehmet Pişkin. İki genç ve iki ölüm. İki farklı ölüm şekli. Yasin Börü on altı yaşındaydı. “Kobani’de IŞİD katliamı var” denilerek sokakları savaş alanına çeviren PKK’lı çeteler tarafından Diyarbakır’da linç edildi. Yanı Yasin kendi istemi ile ölmedi. Katledildi. Hem de vahşice. Gözlerini kan bürümüş, kana susamış kan emiciler, Kürt Faşistleri, Apoperest caniler tarafından şehit edildi. Onu öldürenleri Kur'an-ı Kerim'in hayvanlardan da daha aşağılık olarak ifade ettiği “esfelis safilin” şeklinde tarif etmekte. Yasin Börü ve arkadaşlarının linç edilmelerinin kamera kayıtları ortaya çıktı daha sonra. Birileri bu kan içme ayinini gizlice çekmişti. PKK’lı Faşistlerin Kobani için Yasin’i kurban etme ayininin ortaya çıkan 3-4 dakikalık görüntülerini sonuna kadar izleyemedik. Yüreklerimiz dayanamadı sonuna kadar izlemeye. Yasin Kurban Bayramında paylaşmanın, dayanışmanın en güzel örnekliğini göstermek için yoksullara kurban eti dağıtıyordu. Tüketim kültürünün, kapitalist dünyanın anlamadığı, anlamlandıramadığı paylaşma ve infak ibadetini, kardeş olmanın gerekliğini yerine getiriyordu. Yasin Börü’nün katili İslam ile bağı koparılmış, ateist, pagan bir Kürt gençliği “var etmek” isteyen bir zihniyet. Bu nedenlerden olsa gerek Yasin’in şehadeti Mehmet Pişkin kadar gündem olmadı, dikkat çekmedi.
Mehmet Pişkin Öldü
Mehmet Pişkin ise intihar etti. Canına Nişantaşı’nda ki evinde, şarap ve müzik eşliğinde kendi istemi ile son verdi. İntihar videosunu paylaştı ve Pişkin’in ölümü bir anda başta sosyal medya olmak üzere en çok tartışılır-konuşulur gündem maddelerinden biri oldu. Yaklaşık on dört dakikalık videoyu birçok insan izledi. Mehmet Pişkin laik, seküler kesimlerin özlediği, istediği genç prototipi. ÖDTÜ mezunu, iyi eğitim almış, iyi bir işi olan, ateist. Gezi eylemlerine katılmış. Gezi eylemleri sürecinde “beyaz yakalı” devrimcilerden, Fight Club- Dövüş Kulübü özentilerine denk düşen biri. Dövüşüp yüzü yara bere içinde iş yerine geldiğinde ne olduğunu iş arkadaşlarının sormadığı kahramanımız gibi, intihar etme eğilimini, arzusunu, kararını arkadaşlarına ve doktoruna söylediği, paylaştığı ve bu bilindiği halde onu kurtarmayan, engellemeyen bir çevreye sahip. Tüketim kültürünün bir nesnesi haline gelmiş bir insan. “İyi yaşa, eğlen, hep daha fazlasını iste” diyerek nefsin doyumsuzluğuna oynayan tüketim kültürü insanın varlık sorununu geçiştiriyor. Tüketim çarklarının her bir dişlisiyle sanal-geçici doyum hissi vererek insanın anlam arayışını, isteğini sürüncemede bırakıyor.
Mehmet Pişkin, tüketim kültürünün bir parçası olmaktan ölürken bile kurtulamayan biri. Sessiz sedasız, ya da kâğıda yazılmış bir not bırakmak yerine facebook gibi en önemli sosyal medya platformlarından birine videosunu yüklemeden, ölümünü bir gösteri-seyir aracı kılmadan hayatına son veremiyor.
Keşke “Tanrı öldü” diyerek nihilizm tohumlarını eken Nietzche’nin bu sözü yerine, “yaşamak için bir nedeni olan kişi, hemen her nasıla dayanabilir” önermesi hayatında bir yankı bulabilseydi. Dışa dönük nazik, güleç, çevresini düşünen maskeler (persona) takan Mehmet Pişkin, kendini büyük gören, kendini beğenmiş, tanrı rolüne soyunmuş narsis kişiliğini dizginleyebilseydi.
Nişantaşı sokaklarında bulamadığı anlama, mutluluğa dair hiçbir ümidi kalmayan, yaşarken kimsenin umurunda olmadığı birinin ölümünün, gündem olması oldukça trajik bir durumdur. Hayatın anlamı üzerine yaptığı tüm kavrayışlarının sonunda intiharı tercih etmek bir ateist için kötü bir ölüm şekli. Bir kaybedişin, mağlubiyetin manifestosu. Ateist Mehmet Pişkin, şehvetin ve hazzın doruklarında çektirdiği melek kanadı taktığı resmiyle anılacak hep.
Şairin dediği gibi başkalarının ölümü çeker bizi. Bazen de başkaları ölüme çeker bizi. Mehmet Pişkin’in intiharı kendi kurgusu acısından ilgi çekici. İyi eğitim almış, yönetici, sosyal çevresi zengin, iyi bir muhitte oturan, batılı hayat tarzına sahip biri. Peki, Yasin? Diyarbakır’da sıradan Müslüman bir ailenin çocuklarından biri. Hayatına PKK baskılarına, Kürt ulusalcılığına rağmen Müslüman kalabilmesiyle değer katmış bir genç. İntihar etmediğine göre onu kim ölüme çekti? Apartmandan sürüklenerek çıkartılıp linç eden, hırslarını alamayıp üzerlerinden araba ile geçen, yakan PKK’lı caniler öldürdü. Mehmet Pişkin geride güzel bir kadavra bıraktığını düşündüğünden olsa gerek bağışlamış bedenini. Yasin Börü’nün bedeni için aynı şeyi söyleyebilir miyiz? Belki en yakınlarının bile bakamadığı bedenine.
Diyarbakır da yaşanan bu olayı düşününce, insanın aklında, kalbinde tanrı, Allah inancı olmayınca, kendisini hayvan, bulunduğu çevreyi orman olarak algıladığına düşünmek işten bile değil. Hiçbir kutsalı kabul etmeyen bu nihilist tipler sosyal darvinist düşünce ile de birleştiğinde güce adeta tapınıyor, zayıfa yaşam hakkı tanımıyor. Güçlü değilsen yaşama hakkın yok diyor ve acımasızca öldürüyor. Çünkü hayatın doğasında bu olduğuna inanıyor. Yasin’in katilleri yaptıklarını ideolojik zeminde kendilerini normal gösterseler de vandallık, katillik ruhlarını esir almış, hayatlarına anlam kattığını düşündükleri idealler bir faşizme, saldırganlığa evirilmiş, hiçlik içinde kaybolmuş.
Mehmet Pişkin’in katili kim?
Mehmet Pişkin’in intihar etti diye katili yok mu sizce? Hayır var. Bir ümmetten ulus var etme ile övünen, laik, seküler yaşam tarzını dayatan, maddeyi ve pozitivizmi kutsayan, toplumu bireye, bireyi ise hiçliğe kurban eden Kemalizm ve onun eğitim sistemi Mehmet Pişkinlerin katilidir. Yasin Börü’nün katilinin Kemalizm’in kötü bir kopyası olan Apoizm, Türk Ulusalcılığına öykünen Kürt Ulusalcılığı olduğu gibi.
Gezide sokaklara çıkan nihilist-ateist Mehmet Pişkin Haziran Devriminde kendine anlam ve umut bulamamış olacak ki intihar etti. 6-7 Ekim’de Kobani için sokağa dökülenlerde de insana, varlığa, hayata dair hiçbir anlam ve kavrayış olmadığı için kendi dışındaki her şeye saldırıp yok etmeyi, öldürmeyi amaçlayan bir toplumsal nihilizmi, narsizmi ortaya çıkardılar. Gezi ile Kobani kalkışmaları ne kadar benzerlikler içeriyorsa Mehmet Pişkin’in kendini imha eden eylemi ile Kürtçü Faşist çetelerin yağmacı, linççi ruh halleri arasında da o kadar bağlantı var. İki zihniyet de nihilist, hayatın anlamına dair soruları ya kendilerine hiç sormamışlar, ya da kaçamak cevaplar vermişler. Tüketim kültürünün tüm itirazlarına rağmen bu kültürün ayrılmaz parçaları. Post modern dünyanın en sevdiği insan tipleri. Hakikatle bağını koparmış ve bunu ulaşamadığı için intiharı ya da öldürmeye benimsemiş genç bir kuşak.
Güney Uzun/Haksöz